Ana Sayfa Portal Üye Listesi Takvim
Duyangelmis Bilgi Paylaşım ve Eğlence İçeren En İyi Türkçe Forum Sitesidir.
Giriş Yap - Üye Ol
  • Home
  • Duyangelmis Bilgi Paylaşım ve Eğlence İçeren En İyi Türkçe Forum Sitesidir.
  • Portal

Konu : Sitemize Hoş Geldiniz Lütfen Forum Kurallarını Okunuz . Konu : Mesaj Burda Yayınlanmasını İstiyorsanız İletişim Geçin Hemen Yayınlayalım. Konu : Sitemize Moderetör Alımı Başlamıştır Başvuru İcin Moderetor Alımı Konusunu Okuyunuz İyi Eğlenceler İyi Forumlar Yönetim. Konu : Es Selamu Aleykum ve Rahmetullahi ve Berekatuhu Edeple Gelen Lutufla Gider
Hoşgeldin, Ziyaretçi
Sitemizden yararlanabilmek için Kayıt olmalısınız.

Kullanıcı Adınız:
  

Şifreniz:
  





Forumda Ara

(Gelişmiş Arama)

Forum İstatistikleri
» Toplam Üyeler: 19
» Son Üye: alikvp
» Toplam Konular: 2,342
» Toplam Yorumlar: 4,459

Detaylı İstatistikler

Son Yorumlar
Zirve Zamanı
Forum: Evrensel Enerji
Son Yorum: AloneDark
01-19-2021, 12:36 AM
» Yorumlar: 0
» Okunma: 65
Kuantum Dokunuş Nedir?
Forum: Evrensel Enerji
Son Yorum: AloneDark
01-19-2021, 12:34 AM
» Yorumlar: 0
» Okunma: 54
Hipnoz Yöntemi İle Gevşem...
Forum: Evrensel Enerji
Son Yorum: AloneDark
01-19-2021, 12:33 AM
» Yorumlar: 0
» Okunma: 48
Hipnoz
Forum: Evrensel Enerji
Son Yorum: AloneDark
01-19-2021, 12:32 AM
» Yorumlar: 0
» Okunma: 64
Hipnoz Nedir Ne Değildir
Forum: Evrensel Enerji
Son Yorum: AloneDark
01-19-2021, 12:30 AM
» Yorumlar: 0
» Okunma: 52
Hipnoz Ve Derin Meditasyo...
Forum: Evrensel Enerji
Son Yorum: AloneDark
01-19-2021, 12:29 AM
» Yorumlar: 0
» Okunma: 46
OtoHipnoz - Kendi Kendini...
Forum: Evrensel Enerji
Son Yorum: AloneDark
01-19-2021, 12:27 AM
» Yorumlar: 0
» Okunma: 41
Hipnoz - Pratik Terapi
Forum: Evrensel Enerji
Son Yorum: AloneDark
01-19-2021, 12:26 AM
» Yorumlar: 0
» Okunma: 43
İslami Çakra Açma Yöntemi
Forum: Evrensel Enerji
Son Yorum: AloneDark
01-19-2021, 12:24 AM
» Yorumlar: 0
» Okunma: 43
Aura Görme
Forum: Evrensel Enerji
Son Yorum: AloneDark
01-19-2021, 12:23 AM
» Yorumlar: 0
» Okunma: 43

 
İcon16 maji ve büyü arasındaki fark
Yazar: G4m3_0v3R - 01-18-2021, 07:11 PM - Forum: Büyü - Yorum Yok

maji üstsel 3 sefirottan (keter hokmah binah)hariç,diyer 7 sefirotlarda majik güçler operasyonlar mümkündür..çünkü 3 üstsel sefirot yaradılışın saf akışkan alemine yakın yerlerdir..burası manyetik akışkanlığın ağır olması ile bilinç kavramadan öte hisetmez, yada hikmetin dediğimiz hisin kendi gücünden ötesine taşmadığını hisetiğimiz için,o yüzden majik kuvetler çeşitliliğin daraldığı üst 3 sefirotta hiç bir eylem yapamaz..bu üç sefirot saflığa yaklaştıkça bilinç sıfıra düşer......majinin çalışması için maddeye ihtiyaç duyulmasının kaynağı onun farkındalığının maddede olması ile mümkündür..böylelikle bir bilinç madenin omuzlarına çıkıp daha üst seviyeleri görmesi maji bilimleri ışığında gerçekleşir...

majikal operasyonlar senbolerin dili ile içsel manyetik zekayı uyarır ve manyetik akışkan sayesinde makro kosmoz dediğimiz alemdeki operasyonları ile mükemel işler başabilir.....

majikal gücünü ortya çıkması için alt bilinç,üst bilinç ve farkındalık hat safhada olması şart...bilinçlerin çeşitliği-çokluğu insanı hayrete sokabilir..yalnız konumuz maji ve büyü farkı olduğuna göre: maji su alemin ateşinde cereyan eder,baya ağır sembol kulandım galiba ama gerçek bu....büyü ise hava elementinin toprağında tekamülünü tamamlar...kısaca maji imanı,büyüde nefsi arzuların güçleri ile çalışır..

Bu konuyu yazdır

İcon16 islama göre sihir büyü çözme usulleri
Yazar: G4m3_0v3R - 01-18-2021, 07:11 PM - Forum: Büyü - Yorum Yok

Sihrin tedavisi için okunacak 19 tertip aşağıda verilmiştir. Bunların herhangi biriyle tedavi, biiznillah mümkündür.
1- Hastaya 21 Yâsîn okunur. Her "mübin" de Yunus sûresi 81. ayet okunarak, hastaya nefes edilir.
2- Fatiha, Ayet-el Kürsî, İhlas, Felak ve Nas sûreleri 70'er defa okunur. Gerekirse buna üç gün devam edilir.
3- Tarık sûresi tabağa yazılıp suyu içirilir.
4- Bir bardak suya 7 Fatiha, 7 Ayet-el Kürsî, 11 İhlas, 11 Fe*lak, 11 Nas okunur. Hastaya içirilir.
5 - Hasta üzerine 7 Fatiha, 7 Ayet-el Kürsî, 7 kere Tevbe sûresinin 81. ayeti, 7 kere Kureyş Sûresi okunur.
6- Yunus sûresinin 81. ayeti 70 kere hastanın üzerine oku*nur ve defne yaprağı buhur edilir. Gerekirse birkaç defa tekrar*lanır.
8- İhlas, Felak ve Nas sûreleri bir tabağa yazılır. Bu yazı yağmur suyu ile silinip hastaya içirilir.
9- Defne yaprağı birkaç gün tütsü olarak kullanılır. Bu şekil*de sihrin çözüldüğü de vakidir.
10- 41 karabiber alınır, her birinin üzerine 7 ihlas okunur. Bu biberler hastaya tütsülenir.

Çözülmesinden âciz kalınmış sihirler için, büyük bir sa*hana, temiz bir mürekkep ile Yâsin-i Şerif yazılır, şöyle ki;

a- Mübin'den sonra Fatiha
b- Mübin'den sonra Ayet-el Kürsî
c- Mübin'den sonra Hüvellahüllezi la ilahi illahu, alimül gaybi veş-şehadeti
e- Mübin'den sonra ihlas sûresi
d- Mübin'den sonra Kafurun sûresi
f- Mübin'den sonra Felak sûresi
g- Mübin'den sonra Nas sûresi eklenecek. Bu yazı bol suyla silinir. Hasta bu sudan üç yudum içer, kalanı ile banyo yapar. Sihir yedi yıllık olsa da biiznillah bozulur.
11- Beyyine sûresi tabağa yazılıp suyu içilir.
12- Hasta'üzerine 33 defa Fetih sûresi okunur.
13- 7 adet defne yaprağı alınır, her birinin üzerine 1 Yasîn okunur. Bu yapraklar bir bardak suda bir gün bekletilip hastaya içirilir.
14- Bir adet Yâsîn okunur. Her mübin'den sonra başa dönü*lerek, ikmal edilir. Bu işlem 9 defa yapılıp hastaya nefes edilir.
15- Bir avuç üzerlik tohumu alınır, suda iyice kaynatılır. Su süzülür. Bir tabağa da Ayet-el Kürsî, Felak ve Nas sûreleri yazı*lır. Bu yazı hazırlanan suyla silinip, hastaya içirilir.

16- Bir avuç nohut suya konularak 24 saat bekletilir. Büyük bir tabağa da 25 Fatiha ve 25 Kadir sûresi yazılır. Bu yazı hazır*lanan suyla silinip, hastaya içirilir.
17- Bakara sûresinin tamamı hastaya 1 veya 3 defa okunur.
18- Ayet-el Kürsî ile ihlas, Felak ve Nas sûreleri bir tabağa yazılır. Bu yazı sedef otunun yeşilinin suyu ile silinir ve hastaya içirilir.
19- Bunların hiç birinden fayda bulamayan için, 10 tane Kur'an-ı Kerim okuyan çocuk bulunur. Şu ayetleri ve sûreleri aralarında paylaşarak, hasta üzerine ve bir miktar suya okurlar. Bu su hastaya içirilirse, biiznillah sihir çözülür, cin de helak olur.
789 kere besmele 70 kere Fatiha 41 kere Yâsîn 2200 kere Felak ve Nas 41 kere Cin sûresi 1 kere Fetih sûresi 1 kere Taha sûresi ...

Bu konuyu yazdır

İcon16 Cinler insanı nasıl aldatır?
Yazar: G4m3_0v3R - 01-18-2021, 07:09 PM - Forum: Büyü - Yorum Yok

Cinler insanı çeşitli şekillerde aldatırlar, onların şüpheye düşmelerine, imanlarında ve inançlarında yanlışa kaymalarına sebep olurlar.

Zaten başta şeytan olmak üzere, Müslüman olmayan cinlerin var oluşlarındaki hikmet, insanları hak yoldan uzaklaştırmaktır. Özellikle taklidî olarak, anadan-babadan duyma bir imanla inancını devam ettirmeye çalışan kimselerde bu etki daha fazla görülür. Bu şekilde cinler, insana vesvese vererek aldatmaya çalıştıkları gibi, başka yollarla da bu faaliyetlerini sürdürürler.

Cinlerin insanlara yaptıkları diğer bir olumsuz etki de, insanlarla yapmış oldukları temas sırasında gerçekleşir. Bunlardan en başta geleni sihir ve büyüdür. Gerek sihirde, gerekse büyüde cinlerin büyük payı vardır. Böyle hileli işleri yapan kimseler, cinlerin birer oyuncağı ve kuklasıdır.

Cinlerle ilişki haline olanlar cinlerle devamlı şekilde işbirliği halindedir. Bu kişilerin, işlerini devam ettirmekte en büyük yardımcıları cinlerdir. Sihirbaz ve büyücülere yardım eden kötü karakterli cinler, insanların onlara inanmaları ve yapılan gösterileri hayretle karşılamalarından dolayı arzu ettikleri emellerine kavuşmuş olurlar.

Ruh çağırma: Cinler, ruh çağırma sırasında çağrılan kimsenin kılığına girerek oradaki toplulukla alay ederler. Bazen de peygamberin veya büyük bir velinin ismini kendilerine takarak dine aykırı konuşurlar. Böylece dinî bilgiden mahrum bazı saf kimseleri sapkınlığa sürüklemiş olurlar.

Gaybdan haber verme: Cinler ruhanî varlık olduğu ve bünyeleri her türlü şekle girmeye uygun bulunduğu için hareket kapasiteleri bizden yüksektir. Bazen gökyüzüne de çıkabilirler. İşte kötü cinlerin bir kısmı, Cenab-ı Hakk'ın gelecekte meydana geleceğini takdir ettiği şeyleri merak ettiklerinden, fırsat kollayarak öğrenmeye çalışırlar. Melekler ise dünyaya yakın bir âlemde Allah'tan aldıkları haberleri kendi aralarında konuşurlarken, cinler bu bilgilerden bazılarını işitirler.

Bu şekilde çalabildikleri bilgilere kendileri de bazı ilaveler yaparak kâhinlere ulaştırırlar. Kâhinler de, cinlerin aracılığıyla öğrendikleri gelecekle ilgili bu bilgileri insanlara aktarırlar ve bunu cinlerden öğrendiklerini söylerler. Sonuçta insanlar, Allah'tan başkasının da (cinlerin) gaybı bildiği inancına kapılarak aldanırlar. Bu durum Peygamberimizden önce çok yaygındı, ancak Peygamberimizden sonra, onun bir mucizesi olarak cinler Allah tarafından engellendi.

Cinlerin, insanları aldatmalarının değişik bir şekli de, İslamdan önce, cinler putların içine girer, insanların kendilerine tapmalarını sağlardı. Mekke'nin fethinden sonra Uzza isimli putu parçaladıklarında, içinden siyah kadın suretinde bir cinniye çıktı. Halid bin Velid (r.a.) onu iki parça etti. Bunun üzerine Peygamberimiz (a.s.m.), "Uzza putuna tapılıyordu.

Bundan sonra artık ona tapınan olmayacak" buyurdu. İşte cinlerin insanlarla bu derece uğraşması ve onları aldatması sebebiyledir ki, Cenab-ı Hak bir ayette, "Ey cinler topluluğu, siz, insanlardan bir çoğunu aldatarak kendinize bağladınız" buyuruyor. Ayetin devamında insanları aldatan cinlerin ve cinlere uyan insanların; iki grubun birden cehennem azabını hak ettikleri açıklanıyor.

Bu konuyu yazdır

İcon16 Majikal Bitkiler
Yazar: G4m3_0v3R - 01-18-2021, 07:08 PM - Forum: Büyü - Yorum Yok

Bitkiler , büyü ve muska yapımında ,ayinlerde,şenliklerde öğretici bitkiler ve güç nesneleri olarak ve kişisel gelişim için kullanılmaktadırlar.

Otlar,bitkiler ve baharatlar yiyecek ve içeceklerde ,losyon ve yaglarda,kese ,tütsü ve mumlarda kullanılabilirler.Bunlar dogal hallerinde,kurutulmuş yada son yıllarda oldukca populer olan aromaterapide oldugu gibi yag halinde de kullanılabilirler.

Bitkiyi yemek yerine,onunla ruhsal olarak çalışmak cok daha az tehlikelidir.O yine bir guc kaynagı olarak çalışmaya devam edicektir fakat zehirlenme riskiniz ortadan kalkmış olacaktır.



Arınma için : Katırtırnağı,papatya,rezene,lavanta,maydonoz,k ediotu.

Arkadaşlık için : Çarkıfelek,ıtırşahı.

Başarı için : Oğulotu (melisa),uvez,yonca.

Bereket için : Havuç,siklamen,nergis,gelincik.

Cesaret için : Hodan,ıtırşahı,kekik.

Evi korumak için : Sarımsak,ortanca,ayrıkotu,Kabe samanı,yabani çuha çiçeği,devedikeni.

Falcılık için : Katırtırnağı,karahindiba,altınbaşak.

Güç için : Defne,bin bir delik otu,devedikeni.

Güzellik için : Yaban sümbülü,baldırıkara,gül.

Huzur ve uyum için : Lavanta,kahkaha çiçeği,güvercin otu,çarkıfelek.

Kişileri korumak için:
Karakafesotu,lavanta,sümbül,limonotu,boğanotu,a cıfındık,aslanağzı.

Mutluluk için : Yaban sümbülü,alıç,müge,ayrıkotu.

Para için : Fesleğen,böğürtlen,gözlük otu,yosun,gelincik,menekşe,aslanağzı.

Psisik güçleri arttırmak için : Defne,limon otu,hanımeli,kekik,pelin otu,kadife çiçeği.

Rahatlama ve uyku için : Papatya,şerbetçiotu,lavanta,marul,kediotu,güver cin otu.

Sağlık için : Eğreltiotu,sardunya,mercanköşk,bin bir delik otu,solucan otu,kekik.

Sevgi için : Fesleğen,papatya,haseki küpesi,ogulotu(melisa),lavanta,gül,pelin otu,cezayir menekşesi.

Şans için : Çan çiçeği,nergis,süpürge otu,gelincik,çilek.

Şifa için : Melekotu,defne,çuha çiçeği,rezene,şerbetçiotu,nane,biberiye,menek şe.

Zihinsel güç için : Çörekotu,müge,biberiye,sater otu

Bu konuyu yazdır

İcon16 Doğuda ve Batıda Maji
Yazar: G4m3_0v3R - 01-18-2021, 07:06 PM - Forum: Büyü - Yorum Yok

On yedi yaşımda, bir arkadaş bana Binbaşı L. A. Waddell'in "Lamaizm" [Not: Yol = lam, Tibetli keşişler = lama, Tibet'te yaygın Tantrik Mahayana Budizmi = Lamaizm] kitabını ödünç verdi. O günlerde, herhalde skolastik araştırma ve kavrayış vaat eden muazzam kalınlığından dolayı, beni bir hayli etkilemişti. Tabii ki, o zamanlarda Maji konusunda hiç bilgim yoktu ve Teosofik eserlerde birkaç referans dışında Budizm konusunda çok az şey biliyordum. Dolayısıyla, kitabın bir bilgi hazinesi olmasına rağmen, kapsamlı donelerini kaçırmış olmam gerekir.

Derken aradan yıllar geçtikten sonra beklenmedik bir anda, bir arkadaşın aracılığıyla tekrar elime düştü. Arada geçen yılların birikimi, kazanılan bir nebze bilgi ve deneyimin ışığında, içeriği bana muazzam heyecan verdi ve büyük bir ilgiyle tekrar ele aldım. Benim için açık saçık ortada duran en belirgin şeylerden biri, Doğu ve Batı yüksek majikal kavramlarının arasındaki olağanüstü benzerlik, hatta temeldeki birlikti. Bunun sebebi, Doğu bilgeliğinin bazı savunucularının iddia ettiği gibi doğu okült felsefe ve uygulamalarının batıya direkt ithali olup olmadığını tartışmak burada benim harcım değil, ama birikimlerime dayanan inancıma göre kesin olarak diyebilirim ki, Batı ülkelerinde yüzlerce yıldır sözlü bir majikal gelenek, pratik seviyede bir gizli öğreti muhafaza edilmiştir. Hatta bu öğreti o denli sırlarla örtülmüştür ki, çoğu insan tarafından varlığı bile fark edilmemiştir. Gizlenmiş mabetlerin kapılarına ruhsal bir rabıtanın çekimiyle görünmeyen bir akımla sürüklenen talihli bireylerin sayısı çok küçüktü.

Zaman zaman, bu dikkatle korunan geleneğin ufak bir kısmı kitaplara sızdı. Bunların arasında Iamblichus ve geç Yeni-Platonistler, Cornelius Agrippa, Pietro d'Abano ve Eliphas Levi, vs. tarafından yazılan eserleri sayabiliriz. Daha kaba unsurları ise eski büyü kitapları, Klavikeller [Not: anahtarlar], Grimoireler [Not: kara kitaplar, telaffuzu Gri-muar] ve Goetia [haykırmalar, telaffuzu Go-eyş-ya] gibilerinde ifade edilmiştir. Yine de genel anlamda, gerçek öğreti sinsilisi ve pratik bilgilerinin muazzam imaları yukarıda belirtildiği gibi sıkı bir ketumlukla kapalı bir çevrenin dışına taşmıyordu. Bu gizliliğin olası sebebi herhangi bir çağda, ülkede, toplulukta yüksek maji, Teurji'nin daha derin ve yüce yönlerini takdir edecek kişilerin az olduğu izlenimden kaynaklanmaktadır. Bu anlayışa varma derin bir sezgi ve çok çalışma gerektirir, bu da çok az insanda vardır. Dolayısıyla, anlaşılmama olasılığı yüksek olan bu bilgelik pırlantalarını dağıtmanın fazla anlamı olmuyor.

Bu aynı varsayımın Waddell'in Lamaizm kitabında da desteklenmektedir. Hatta, bu eserde farkında olmadan epey sözüm ona ezoterik majikal bilgi de sunulmaktadır. Dolayısıyla, Lamaizmin bu yönü konusunda yazarın açıkladığı fikirler çürütülmektedir. Waddell'in iddia ettiği gibi Lamaizm'in bazı uygulamalarının tarihsel Budizm ile pek ilgisi olmadığı fikrine katılabilirim, ama ezoterik Budizm'de öngörülen realitenin majikal yönü konusunda fikirleri gülünçtür, zira yazdığı kitap bir türlü göremediği majikal realiteyi açıkça sergilemekte.

Kitap belli ki, Tibet'te yaygın olan ve keşişler ve münzevilerin uyguladıkları Budizm'in objektif bir araştırmasını gütmektedir. Maalesef, yazarın önyargıları ve yanılgıları açık seçik ortadadır. Şüphesiz Lamaların masalarından rasgele dökülen bazı ekmek kırıntılarını toplayıp onları sadık bir şekilde oldukları gibi kaydetmiştir, ama diyalog kurduğu yüksek inisiye Lamaların sahip olduğu bilgiyi idrak edecek gerekli talim, bilgi ve iç görüye sahip olmadığı kesindir. Sonuç olarak o bilgiden herhangi bir anlam çıkaramamıştı. Hatta Lamaları uygulamaları ile ilgili betimleri saçma ve absürd gelmektedir ve sonuçta psikolojik olarak Lamaları değil sadece kendisini komik hale getirmektedir.

Teurji veya Batı Majisinin bazı yönleri günümüzde nispeten açık bir şekilde açıklanmıştır. "Hayat Ağacı" (The Tree of Life) kitabımı ilk eleştirenler arasında onun esas geleneksel majikal ilkelerin oldukça anlaşılır ve kapsamlı bir açıklaması olduğunu ifade etmişlerdir. Ayrıca, Dion Fortune'ın başyapıtı "Mistik Kabala" (The Mystical Qabalah) Majikal uygulamaların arkasındaki mistik prensipleri ustaca işlemektedir. Dolayısıyla, bu iki kitaptaki kuramları Waddell'in "Lamaizm" kitabına uyarlayıp Tibet Majisinin bazı muğlak ve gizemli kısımları konusunda bir anlayışa varabileceğimizi düşünüyorum.

İlk başta, majikal çalışmaların çoğu psişik planda, Toplu Bilinçaltının belirli seviyelerde cereyan ettiklerini itiraf etmekte fayda vardır. Ancak bu, belirli bazı mistik ekollerin yaptıkları gibi, onu tamamen karalamak anlamına gelmez. Onun farklı dalları hem doğu, hem de batı efsanelerinde geçen yağmur getirmek, iyi hasat temin etmek, cin ve ifritleri kovmak ve benzeri becerileri içerir. Bu tür marifetleri açıklamayıp indirgemek için rasyonalist bilim adamları epey çaba harcarlar. Son olarak talihsiz olarak epey yer işgal eden cadılık ve büyücülük sınırlarını zorlayan karanlık konulardır. Bunlar hiç bir zaman, hiç bir suretle ilgimi çekmedi. Ama, ister doğu veya batı türden olsun, Majinin esas itibarıyla ilahi bir işlem, bir ruhsal kültür ve gelişme olarak Teurji olduğunu savunurum. Psikolojik açıdan somut ve soyut objelerden enerji çeken bir dizi teknikler olarak yorumlanabilir, böylece libidonun dönüşüyle şuur yenilenmesi yeni yaratıcı fırsatlar sunan pırıl pırıl spontane bir yaşam doğurur. Kişiliği arındırmak için bazısı basit, bazısı son derece karmaşık çeşitli teknik metotlar içerir, patolojik unsurlardan temizlenmiş organizmanın içine Yüksek Benliği davet eder. Bunlar dikkate alınırsa, Majide birbiriyle alakasız gibi gözüken unsurlar, bazı invokasyon (davet/çağrı) ve imgeleme uygulamaları yeni bir anlam kazanır. Bunlar zamanı gelince İlahi Işık için uygun bir araç olabilmesi için şuuru ıslah etmek, iyileştirmek ve yüceltmek için önemli psikolojik araçlardır. Yıllar önce, "Teosofinin Özeti" (An Epitome of Theosophy) broşüründe William Quan Judge tarafından yazılan birkaç söz sanırım bunu iyi ifade etmekte: "Göz önünde tutulması gereken esas amaç, alt benliğimizi o denli açmak ki ruhsal varlığımız içinden parlasın ve rehberimiz olarak hakim olsun. "Gelişme" sadece zamanı geldiğinde yüksek benliğimizin içine gireceği bir aracın hazırlanması şeklinde geçerlidir."

Bu kavram ayrıca majikal sistemimizin görüşüdür. "The Golden Dawn" eserinde, [Not: Regardie tarafından 1937 yılında dört cilt şeklinde basılan Altın Şafak Cemiyetinin gizli öğreti ve ritüel külliyatı] söz edilen Majinin teknik formları, örneğin Pentagram ve diğer ritüeller, Tanrı Formlarına astral olarak bürünmek, elemental varlıkları ve gezegen ruhlarının evokasyonları (varlıkları fiziksel tezahürata celp etmek şart değil), Kutsal Koruyucu Meleğin invokasyonu, hepsi tek bir amaçla uygulanır. Batı Teurji ve Doğu gizemlerin takipçileri böylece temel teorik prensiplerde tamamen hemfikirdirler.

Bir majikal çalışmanın objektif kaydı nasıl tam bir yanılgıyla yorumlanabileceği hakkında söylediklerime açıklık getirmek için, Waddell'den bir iki alıntıyı incelemenin ilginç sonuç vereceğini düşünüyorum, ilk başta eserinin (2nci baskı) 152'nci sayfasında şöyle yazar: "Arınmış bir Gelupta Lama her sabah kalktığında ve odasından çıkmadan önce ifritlerin saldırısına karşı korunmasını güçlendirmek üzere ürkütücü ifrit kralının ruhsal şekline bürünür... Böylece Lama odasından çıktığında... ifrit kralın görüntüsünü almış olur, ve daha küçük ve şer ifritler Lamayı kendi kindar kralları sanarak yanından hemen kaçarlar, ve böylece Lama zarar görmez."

Bu şüphesiz ki ilkel bir yorumdur. Her ne kadar tanrılar veya mevki sahibi bedensiz varlıkların ruhsal formlarına bürünmek tamamıyla doğru aktarılmışsa da, ona atfettiği sebep çocuksu ve aptaldır. Batı Teurjiye gelince, asırlar süren çabalardan sonra bu uygulamanın ruhsal deneyimin en güçlü desteklerinden biri olduğu görülmüştür. Alt benliğinin yüksek psişik benliğini özümsemesi için, astral olarak İlahi bir Gücün veya Tanrının majikal formuna bürünmesi ve aynı zamanda bir invokasyon davetini beyan ederek zihin ve ruhu huzuruna yüceltmekle uygulayıcının kalbine bir yandan Nur inebilir, diğer yandan zihni ve ruhu tinin tarif edilmez ihtişamına ulaşabilir.

Bu sürecin sebebi ve açıklanmasına gelince, kısacası majikal hipoteze göre hem her yerde varolan, hem her şeyi aşan, mutlak güce sahip, dirilten Bir Yaşam bütün evrene nüfuz etmiştir. Üç kez bilinmeyen karanlıktan evrenin oluşumunun başında, evrenin mimarları ve inşaatçıları Kozmokratlar (Cosmocratores) denilen yüce tanrılar veya ruhsal güçler tecelli oldu. Ruhsal özlerinden başka hiyerarşiler doğdu ve bunlar sırasıyla başka gruplar oluşturdular. Bunlar psişik varlığın gizli derinliklerinde Toplu Bilinçaltında sürekli mevcut Jung'un arketipsel imgeleridir. Böylece, beşeri şuurun tanrılarla birleşmesiyle insan ruhu adım adım nihai menşeine yaklaşabilir. Budist görüşünde buna "saf zihnin özü", şartsız ilahi Hakikat bedeni Dharmakaya'dır. Şer varlıkları korkutma amacı bu teknikte yeri yoktur. Bu hipotezin Binbaşı Waddell'e özgün olup olmadığını tespit etmek zor, ama bu tez bütün ilkel halklarda ortak bir temadır, olası olarak derin sorulara basit bir yanıt ile geçiştirmek üzere mizah anlayışlı bir Lama tarafından söylenmiş olabilir, ama aynı zamanda psişik tehlikelerde Tanrı Formlara Bürünmek psişik korunma açısından son derece etkilidir. Bunun mekanizması elemental varlık, cin veya ifritin formdan korktuğu için değil, ama uygulayıcı sembolik formu üzerine almakla ilahi ruhun belirli bir yönüne açılmaktadır ve böylece o Tanrı veya Varlığın yetki ve hakimiyetiyle donanmaktadır.

Majinin batıdaki şekline gelince, Mısır'da bu kozmik güçlere yakın ilgi gösterildi. Özellikleri ve davranışları gözlendi ve kaydedildi. Böylece, basit ve zarif şekilleriyle derin anlamlar taşıyan tanrılarının stilize resmedilişleri gelişti. Batı majisinde kullanılan tanrı formları, Tibet veya Hint değil, Mısır kökenlidir. Bu tanrı formlarının teknik kullanımı irade gücü, imgeleme, ses ve renklerin kullanımını içerir. "Mahatma ("Yüce-ruh", Üstad) Mektupları" (The Mahatma Letters) eserinde bu bağlamda çok anlamlı bir metin geçer, burada Mahatma K. H., Teosofi yazar A. P. Sinnett'e şöyle yazmıştır: "İletişim yöntemleri sözlerle değil, ses ve renk titreşimlerinin karşılıklı etkileşimleriyle olan bu yarı zeki güçlerle nasıl iletişim kurarsınız veya hakim olursunuz? Zira ses ve ışık bu zeka mertebelerinin oluşumunda başlıca unsurlardır ..."

Bu konuya daha derin girmek her ne kadar konumuzu aşsa da, K.H.'ın tanımları sadece elemental güçlere değil, başka güçler için de geçerli olduğunu da ilave edebilirim. Hayal gücünde yaratılan renk ve ışık formu içine teknik titreşimler ve invokasyonlarla (çağrılar) istenilen enerji veya ruhsal gücün enkarne olduğu özel bir kalıp veya odaklama yaratılmaktadır. Çağrılan güçle diriltilmiş tanrının ideal formunu astral forumuna büründürerek, insanın, İlahi Varlığının kalbine yüceltileceğine inanılır ve böylece esasen geldiği o gizemli tarif edilmez Menşeine yaşamıyla kazanmış olduğu beşeriyetini taşıyarak, ruh yavaş yavaş geldiği o yere dönebilir.

Waddell'in mizah ve kavrayış noksanlığının diğer bir örneğini 322. sayfada görüyoruz. Çırakların eğitiminde Lama'nın "olgunluk ve bilgelikten kaynaklandığını aktarmak üzere kalın ve derin bir ses kullanır" yazılmaktadır. Okuyucularımın herhangi bir majikal seremoniyi izlediklerini veya yetenekli bir operatör tarafından beyan edilen bir invokasyon duydu mu bilmem, çünkü bu çok az kişiye nasiptir, ama kullanılan ses tonu her zaman azami titreşim verecek şekilde verilir. Bu ses tonu içimizden gerekli süptil majikal güçleri uyandırmanın ideal tonudur. Ayrıca kaydedilmesi gerekir ki, en iyi invokasyonlar derin, zengin ve yoğun titreşimsel olanlardır. Sesin olgunluk ve bilgelik ima ettiği fikir saçmadır. Bu batılıların yabancı bir sistemi anlamak yerine onu küçümsemelerinin diğer bir örneğidir. Waddell tarafından verilen Tibet ritüel örneklerinde "Om", "Hum", "Has" ve "Fat" gibi birçok mantra vardır, aynı şekilde Batı uygulamalarda "Yah", "Agla", vs. gibi birçok "barbar celp isimleri" kullanılır.

Majikal çalışmalarda ses konusunu başka bir yazımda oldukça kapsamlı bir şeklide açıklamıştım. Burada, sadece Madam Blavatsky'nin "Gizli Doktrin" kitabında çalışmalarda titreşimsel kullanımın çok önemli bir anlamı olduğunu belirttiğini ilave edebilirim. Kendisi bu konuda şöyle yazmıştı: "Ses ve ritmin dört elementle yakın bir ilişkileri vardır... Bu veya benzeri titreşimler tekabül eden güçleri uyaracağı kesindir, bu duruma göre iyi veya kötü sonuçlar verecektir." Majisyen veya Lamaları bilgelik taslayan pozcular olarak peşin hüküm vermeye cüret etmeden önce, ses ve "barbar celp isimleri" kullanımı iyice etüt etmek gerekir.

Tibetlilerde batıda "Kabalistik Haç" dediğimiz uygulamaya benzer bir uygulama bulunması oldukça dikkat çekicidir. Kitabın 423. sayfasında şöyle yazmaktadır: "Her hangi bir ibadet egzersizine başlamadan önce, yüksek Lamalar Hıristiyanların istavroz çıkarmaya benzer bir şekilde üzerlerinde haç çizerler. Lama nazik bir şekilde ya parmağı ya da zile alnına değer ve mistik "Om" hecesini söyler, sonra göğsüne değer ve "Ah" der, sonra karın boşluğuna ve "Hum" der. Bazı Lamalar "Sva-Ha" mantrasını ilave ederler, başkaları da haçı tamamlayarak sol omuza değerler ve "Dam" hecesini söylerler ve sonra sağ omuzda "Yam" derler. Bu hareketlerin amacı beden, söz, zihin gibi Sattva unsurlarının iletişim kurulacak imaj veya kutsal varlık üzerinde odaklamak olduğu iddia edilir."

Yukarıdaki metinin yorumunu yapmadan önce, Kabala ile ilgili bazı kitaplarda bazı temel kuramları göz geçirmekte fayda vardır. Okuyucu, Dr. W. W. Wescott'un mükemmel "Kabala İncelemesine Giriş" yazısına veya Dion Fortune'un daha yeni "Mistik Kabala" kitabına aşinaysa on Sefirot'u bir insan bedenine yerleştiren bir resim görmüştür. Başın üzerinde ilahi ruhu simgeleyen ve bir taç oluşturan Keter Sefirası veya küresi vardır, ayaklarda ise Malkut ve sağ ve sol omuzlarda Gevurah ve Gedulah (Hesed'in diğer adı), Mars ve Jüpiter, Güç ve Asalet [Merhamet] küreleri vardır. Kabalistik görüşe göre Keter insanın dünyada deneyim edinmek üzere enkarne olan dinamik ve öz varlığı Monad'a tekabül eder. Bu Sefira veya gücün beyin ve kalp yerine başın üzerine konulması son derece önemlidir. Her zaman aşağıdaki karanlığın içine nur yayan ruhun ışığıdır. (Kutsal metinlerde yazdığı gibi: "İnsan ruhu Rabbın mumudur" ve ayrıca "Mumu başımın üstüne nur yağdırdı ve ışıyla karanlıkta yürüdüm.") Bu kavrama paralellerini başka sistemlerde de görmek mümkündür. Örneğin, William Quan Judge'in "Teosofinin Özeti" (An Epitome of Theosophy) broşüründe şöyle yazar: "Denilir ki, yüksek benlik olan gerçek insan, İlahi Varlığın bir kıvılcımı olarak onunla birleşme olasılığına sahip görünen beşeri varlığı gölgeler. Böylece denilir ki yüksek Ruh aslında insanın içinde değil ama üstündedir."

Bütün mistik ve majikal işlemlerin amacı alt benliği arındırmaktır, böylece normal olarak üzerimizde olan yüksek Benlik arınmış ve kutsanmış bir kılıfa inebilir. Teurjik geleneğine göre, diğer bazı uygulamalarla birlikte Kabalistik Haçın doğru bir şekilde uygulanmasıyla bu amaç başarılabilir. İbadetsel bir egzersiz veya meditasyon olarak aşağıdaki gibi bazı çizimler, İlahi İsimlerin titreşimleri ve dört yüce başmeleğin invokasyonu ile birlikte yapılır:

1. Alına dokununuz ve "Atoh" (Siz) deyiniz

2. Göğse dokununuz ve "Malkut" (Krallıksınız, Melekut) deyiniz

3. Sağ omuza dokunuz ve "ve-Gevurah" (ve Kudretsiniz) deyiniz

4. Sol omuza deyiniz ve "ve-Gedulah" (ve İhtişamsınız) deyiniz

5. Elleri kalp üzerinde kenetleyerek "le-Olahm. Amen" (sonsuza dek, Amin) deyiniz

6. Burada her dört pusula yönüne doğru uygun Pentagram (beş köşeli yıldız) çizilir ve güç isimleri titreşimli bir sesle zikredilir.

7. Kollar her bir yana haç şeklinde açılır ve şöyle söylenir:

8. Önümde Rafael, arkamda Gabriel,

9. sağımda Mikael, solumda Auriel.

10. Önümde Pentagram yanar.

11. ve arkamda altı köşeli Yıldız ışıldar. [Not: Farklı usullerden biri, üste de olabilir]

12. 1-5 basamakları içeren Kabalistik Haçı tekrarla.

Bu ritüele gelince, faaliyetlerini birkaç başlık altında anlatabiliriz. İlk başta sürekli bir denetim ve kılavuzluk kaynağı olarak yüksek benliğin güçlerini çağırır. Takip edecek işlemleri ilahi bir kontrol mekanizmasının altında koyar. Uygun pentagramların çizimiyle ve dört harfli Tanrı isimlerin zikredilmesiyle dört kardinal yönde bütün gereksiz varlıklar defedilir. Sonra içsel psişik dünyanın dört somut işlevlerini resmeden dört Başmelek çağrılır, bunlar aynı zamanda içinde majikal operasyonun cereyan ettiği Benlik çemberini çevreleyen küreyi koruyucu kutuplaşan iki çift olarak sarmaktadır. Kapatmada, tekrar yüksek Benlik çağrılır, böylece baştan sonuna dek bütün ritüel ruhun koruması altındadır. Birinci basamaktan beşinciye dek ilk kısım operatörün yüksek Benliği Sefirotik evrenin yüksek taraflarıyla eşleşmektedir. Hatta, ruhun öz varlığını insanoğlunun toplu bilinciyle birliğini dile getirmektedir.

Eğer daha fazla irdelemek istersek, "Siz" anlamına gelen İbrani sözcük Atoh, beyaz ışığa, her insanı gölgeleyen yüksek Benliği temsil eder. Işığı sembolik olarak ayakları simgeleyen karın boşluğuna (çünkü ayaklara kadar eğilmek ritüelde uygunsuz bir hareket olur) çekmekle ışık haçının dikey kanalı hayal gücünde kurulmuş olur. Yatay kanal da her iki omuza değmekle ve yüksek benliğin kaliteleri aynı zamanda güç, ihtişam, metanet ve şefkati içerdiğini beyan eden isimleri titreşmekle kurulur. Sembolik açıdan dengeleme haçın özelliğidir ve Kabalistik Haçın aurada çizimi ruhun inmesini, şuurda veya majikal kürede dengeyi pekiştirir. Bu mana ellerin kalp üzerinde kenetleşmesi ve le-Olahm, Amen demekle daha da vurgulanmaktadır, zira kalp merkezi Tifaret, ahenk ve denge merkezidir.

Sanskrit kelime Sattva saflık, ritim ve ahenk ima eder. Hint felsefesinin üç Guna'ları arasında Ruhu temsil eder. Benzeri bir şekilde ve temaya benzeşen Batı sisteminde bu üç ilkenin karşılıkları Simyanın Tuz, Kükürt ve Merkürüdür. Bunların arasında Evrensel Merkür insanı gölgeleyen koruyucu ve denetçi kutsal meleğe Keter'e tekabül eder. O alttaki kılıfın kendi ihtişamına yüceltmek için sürekli düzenli bir uygulama beklemektedir. Dolayısıyla, burada yukarıdaki Tibet ibadetsel egzersiz ve Batı geleneğindeki Kabalistik Majinin en önemli uygulamalarından biri arasında büyük bir benzerlik vardır.

Kitapta, Waddell'in Lamaların Komünyon (Eucharist) ayinlerini anlattığı bölümde, diğer bir önemli benzerlik bulunmaktadır. Seremoniyi idare eden rahip veya Lamanın önceki yirmi dört saatin büyük bölümünde ayinsel yıkanma kendisini arındırması ve zihnini mantra veya invokasyonlar tekrarlayarak zihnini yüceltmek zorunda olduğunu anlatmaktadır. Esas ritüelin iç majikal yönü pek iyi ifade edilmemekle beraber şöyle kaydedilmektedir: "Bütün hazırlıklar tamamlandıktan sonra ve katılımcılar toplandıktan sonra, yukarıda anlatılan riyazet uygulamalarıyla arınan, cüppe ve pelerinle giyen, rdor jehi t'ag'ın vajra'sını (vajranın anlamı için bakınız Hermetik Dersler - 1) Amitayus Budanın büyük imajının lambasında tuttuğu nektar vazoya koyarak ve diğer ucunu kalbi üzerinde kendi göğsüne deyerek Amitayus'un ilahi özünden bir parça çekip alır. Böylece ilahi ruh bir telgraf kablosundan geçer gibi iplikten geçer ve Lama kalbinin bizzat tanrı Amitayus ile birlik sağladığını ve geçici bir süre için kendisinin o tanrı olduğunu zihinsel olarak hayal etmelidir.

Bu meditasyondan sonra pirinç adakları ve özel vazodaki sıvı "şiddetli" invokasyonlar ve büyük zillerle kutsanır. Kutsanmış yiyecek ve su katılımcılar tarafından yenilir.

Teurjik açıdan bakıldığında Komünyon ayinin açıklanması basittir. Birçok farklı amaçlara yönelik farklı Komünyon çeşitleri olabilir. Belirli bir ruhsal güç veya tanrı ile sempati veya tekabül kanununa göre özel bağı olduğu kabul edilen belirli bir cisim seçilir ve törensel bir şekilde kutsanır. Böylece bir buğday çöreği Mısır Tanrıçasına adanır, karşılığı ya venüs gezegeni veya da toprak elementidir ve Seres veya Persefone tarafından idare edilir. Cildimize işlenen ve nüfuz eden yağlar özellikle idaresi Mısır Tanrısı Horus'a atfedilen Ateş elementiyle eşleştirilebilir. Zeytinler astrolojik burç Kova, Hava elementi ve Hathor Tanrıçasının temsil ettiği güç için kutsal olur. Şarap ise, Diyonisus ve genelde güneşsel tanrılar Osiris, Ra vs. ile ilgilidir. Kapsamlı bir tekabül tablosuyla herhangi bir şeyi bir ruhsal kavramın tezahürü olarak seçmek mümkündür. ilahi bir gücün invokasyonu ile maddi şeyin seremoni ile kutsanması avam tabirinde "dönüştürme mucizesi" (transubstantiation, Hıristiyan Komünyon ayininde ekmeği ve şarabı İsa'nın et ve kanına dönüştürme) denilen operasyon yapılır. Daha tercih edilir majikal terminolojide cisim ölü ve cansız bir şeyden canlı bir organizmaya, hatta bir tılsıma dönüşür. Kutsanma onu şarj etmekte ve adeta bir ruh vermektedir.

Bu noktada, modern psikoloji tarafından yanlış etkilenen bilim ve maji üzerinde yazan bazı yazarların tılsımların etkilerini tamamen telkine dayandığını yazanlara şiddetle karşıyım. Bu düpedüz saçmalıktır. Bu konuda böyle bir iddiayı ortaya atanların bu tür majikal çalışmalarda en ufak deneyimi olmadıkları açıkça ortadadır. Bu tür deneyimler Majinin teknik tarafları üzerinde ilke edinen pratik çalışmalarıdır veya olmalıdır. Bu basit teknik beceriler üzerinde deneyimsiz olanların hakkında yorumları geçersizdir.

Burada bir asrı aşkın bir zaman önce farklı bir alanda karşılaşılan aynı sorunla yüz yüzeyiz. Deleuze, de Puysegur, du Potet ve Lafontaine gibi Mesmer'den sonraki erken dönem manyetizmacılar irade ve imgelemeyle dıştan gelen bir akışa açılabileceklerini ve kendi organlarından bir tür dirilik gücü ve hayvansal manyetizma aktarabileceklerini iddia etmişlerdi. Bütün uzayı kapsamayan bu gücü şifa için kullanabileceklerini iddia ediyorlardı. Daha sonra, Mesmeristlerin trans ve şifa yöntemlerini uygulamaya çalışan alışılmış ekoller bağlı hekimler aktarılabilen bir güç kuramını devreden çıkardılar ve onun yerine telkin kuramını yerleştirdiler. Braid'den başlamak bir dizi araştırmacılar psikolojik yöntemlerle manyetik fenomenin aynısı, hayvani manyetizma hipotezine başvurmadan tekrarlayabilmişlerdir.

Yine de, belirli bir metotla sonuç alınabilirse, diğer bir metotla aynı sonuç elde edilmesi onun yanlış olduğu anlamına gelmez. Her birinin kendi çapta geçerli olduğu farklı hipotezlere dayanan değişik tekniklerle benzeri sonuçlar alınması olasıdır ve her biri değişik gerçeklere açıklık getirebilir. Her neyse, hayvansal manyetizma veya doğuda prana denilen enerji veya gücün aktarımının hiç bir zaman olmadığı kanıtlanmadı.

Aksine, onu tatmin edici bir şekilde kanıtlamak basit bir meseledir. her hangi bir normal sağlıklı insan parmaklarını ikinci bir kişinin kolu üzerinde uzatsın ve parmak uçlarından prana'nın uzun enerji ışınları şeklinde üzerine aktığına konsantre olsun ve imgelesin. Eğer ikinci kişi sessizce oturup objektif bir şekilde beklerse, kolunda ya prana akışından kaynaklanan serin bir esinti veya parmak uçlarında karıncalanma hisseder. Bu deneyimin telkinle ilgisi yoktur, zira temel ilkeler konusunda hiç bir fikri olmayan, dolayısıyla telkine maruz olmayan biriyle de denenebilir. Spontane olarak ve ikaz edilmeden hissedilir bir enerji transferinin gerçekleştiğini teyit edeceklerdir. Bunu çok hassas bir aletle test etmenin usulleri olmalıdır. Ayrıca, karanlık bir odada el siyah bir kumaşın önünde tutulursa bu akışlar rahatlıkla görülür.

Ayrıca, bu gücü üretme becerisi geliştirmeye tabidir. Bu konuyu oto-terapi açısından "Gerçek Şifa Sanatı" yazımda açıklamıştım. Ayrıca, ilgili okuyucunun telkin ve hayvansal manyetizma konularının deneysel çalışmaların ışığında uzun uzun işlendiği Dr. Bernard Hollander'in "Hipnoz ve Oto-Hipnoz" (Hypnotism and Self-Hypnotism) eserini okumasını öneririm.

Kısa olarak, telkinin hiç bir şeklide hayvansal manyetizma ve şarj edilmiş tılsımların etkisini yalanlamadığını belirttim. Zira, daha önce ima ettiğim gibi, yıllar önce mesmerizmde gözlenen trans ve şifa fenomenin gerçekten telkine mı, yoksa enerji yüklemeye mı borçlu olduğu sorunla tekrar karşı karşıya bulunmaktayız. Eğer benim savımda olduğu gibi bir insandan diğerine güç aktarılabilirse, neden doğası itibarıyla özellikle şarj almaya uygun olan bir cisme de olmasın? Geleneksel kaynaklara göre, metaller, yarı-kıymetli taşlar ve kıymetli taşlar, vellum (deri parşömen) ve parşömen kağıdı tılsımlar için uygundur. Eğer operatörün enerjisi "Gerçek Şifa Sanatı" eserinde belirttiğim basit meditasyonlarla veya doğrudan doğruya invokasyon ve Tanrı Formları imgeleme gibi majikal yöntemlerle artırılırsa, o zaman tılsıma çok güçlü bir şarj aktarılabilir.

Kendi başına tılsım hiçbir şey değildir. Sadece uygun bir şekilde kutsandığı ve şarj edildiği zaman etkili olur. Dolayısıyla Komünyon maddesi uygun majikal seremoni ile kutsanana dek ve uygun bir gücün aracına dönüştürülünceye dek değersizdir. Tabii ki, bu tür kutsama başka bir meseledir, uzun ve teknik bir konudur ve burada ayrıntılarına giremeyeceğiz. Bir tılsımı ve Komünyon maddesini kutsama seremonisinin önemli kısımlarından biri astral olarak Tanrı formuna bürünmektir. Operatör çağırmak istediği ilahi gücünün özelliğini belirledikten sonra ve bu güce uygun maddeyi seçtikten sonra kutsama seremonisi sırasında ruhunu o denli yüceltmesi gerekir ki bir şekilde çağırdığı güç veya ilahi varlığın şuuruyla özdeşlemelidir. Bu dinamik birleşme ne denli tam olursa, şarj etme işlemi o denli otomatik ve kolay olur. Komünyon seremonisine gelince, amaç sadece Bilinmeyen Evrensel Tanrıya erişmenin ön adımı olarak ilahi bir ara tanrıyla ruhsal özdeşleşme değil, ama alt bedenin ihtişam bedenine simyasal dönüşümüdür. Majisyenin yüksek şuuru vecit olup eriyebilirken, ilahi şuur ve fiziksel beden ve duygular arasından bir majikal bağ kurmak hayati önem taşır. Böylece ister çörek, şarap veya bir ot olsun maddi bir cismin seremoniyle manyetize edilişi onu aynı ilahi güçle doldurur. Sindirilmesiyle dönüştürücü güç majisyenin dönüşümünü gerçekleştirmek üzere varlığına ve dokusuna işlemektedir. Üstad Therion [Aleister Crowley] yazdığı gibi: "Majisyen Tanrı ile dolar, Tanrı ile beslenir, Tanrı ile mest olur. Yavaş yavaş bedeni Tanrının içsel durulaşmasıyla arınır; gün geçtikçe bedeni dünyevi elementleri dökerek gerçek anlamda Kutsal Ruhun Mabedine dönüşür. Günden güne maddenin yerine Ruh alır, beşerinin yerine ilahi geçer, nihai olarak değişim tamamlanır ve adı insan olarak tezahür etmiş Tanrı olur."

Bunu tam olarak taktir edebilmek için biraz majikal deneyim gerekir, ama sanırım ki bu basit açıklama seremoninin esas özelliği konusunda Waddell'in açıklamasından daha fazla ışık tutar.

Operatörün direkt uygulamadığı bir Komünyon seremonisi ne denli geçerlidir konusunda sadece bir kaç sarf edeceğim. Komünyon seremoninin sonucunda bir tılsım yaratıldığı düşünülürse, böyle bir operasyonun esas olarak uygulayanın lehine yapıldığı aşikardır. Benim düşünceme göre bu seremoninin toplu bir şekilde uygulanması kullanışsızdır. Buda'nın, kurtuluş veya aydınlık için herhangi bir seremoninin gereksiz olduğunu söylediği bilinir. Fikrimce, bu sözlerle majikal geleneğe saldırmıyordu, ama seyircilerin katılmadığı toplu seremonilerden söz ediyordu. İradeli bir şeklide ruhsal yönlerinin bir uyarımı yoktur, sadece başka insanların emeklerini pasif bir şekilde seyretmek var. Maji ve Budizm, Madam Blavatsky'nin deyişiyle hemfikirdir: "Ezoterik felsefesinin kritik doktrini kişisel çaba ve liyakatle kazanılanlar haricinde, herhangi imtiyaz ve özel armağana izin vermez..."

Bu kıyaslama etüdü bırakmadan önce, deyinmek istediğim son bir konu vardır. Bunu yapmak için bir süre Waddell'i bırakıp Madam Alexandra David Neel ve Dr. W. Y. Evans Wentz adında iki Tibet bilgininin yazılarına danışmak gerekir. Bu iki bilgin Tibet dini ve majikal uygulamalar hakkında sempati ve anlayışla yazmışlardır.

"Çod" bir tür mister tiyatrosudur ve majisyen veya yogi bu oyunun tek oyuncusudur. Dr. Evans Wentz, "Tibet Yogası ve Gizli Doktrinler" (Tibetan Yoga and Secret Doctrines) eserine ustaca yazmış olduğu bu oyun veya ritüelin tercümesinin önsözünde "Çod" ritüelinin her şeyden önce tek bir oyuncu tarafından oynanan ve majikal invokasyonlarının sonucunda imgelediği veya hayal ettiği bir sürü ruhsal varlığın katıldığı bir mister oyunu olduğunu açıklar. Senaryosu vahşi ve hayret veren bir yerde, çoğu zaman deniz seviyesinden beş bin metrenin üzerinde Tibet Himalayalarının karlı dağlarında geçer. Çoğu zaman tercihle ölülerin parçalanıp kurt ve akbabalara verildiği yerde geçer. Bhutan ve Sikkim gibi daha düşük irtifalı komşu ülkelerde sık ağaçlı bir ormanın sessizliği seçilebilir, ama Nepal ve Hindistan gibi ölülerin yakıldığı ülkelerde, ölülerin yakıldığı yerler tercih edilir. Mezarlıklar, ifrit veya şer ruhların hortladığı yerler hep uygun sayılır.

"Aday, fiziksel açıdan tehlikeli olan bu ritüele katılmaya uygun görülüp izin verilmeden önce, bir Çod üstadı altında düzenli hazırlık gerektiren uzun bir çıraklık dönemi geçirmesi gerekir ... Ritüelin doruğunda uygulayıcı kendisini okült taktiri ile gizemli güç elde ettiği, Her Şeyi Yerine Getiren (veya Her Şeyi Yapan) Tanrıça olarak imgelemeli ve sonra kalça kemiği trompeti çalarken, guruları ve değişik ruhsal varlıkları çağırırken, ritüel dansa başlar. Aklı ve bütün enerjisi Mahayana doktrinin öğrettiği gibi Nirvana ve Sangsara'nın aslında birbirinden ayrılmaz bir bütün olduklarının farkındalığına adanmıştır.

Üçten yediye kadar stanza'lar (bölümler) ritüeldeki derin sembolizmi ima etmektedir. Bu sembolizm göreceğimiz gibi Beş Yön, geometrik şekilleri ile Lama kozmolojisindeki Beş "Kıta", yoginin ayağının altında ifrit kılığında ezdiği Beş Tutku (nefret, gurur, şehvet, kıskançlık, aptallık) ve bu Beş Tutkuya panzehir olan Beş Bilgeliğe dayanmaktadır ... dokuzuncu stanza'da Benliğin bu elementlerine dramatik bir şekilde Beş Dakini varlık topluluğun mızrakları geçirilir. Mister devam ettikçe ve yogi bedensel şeklinin mistik kurbanı için hazırlanırken, Çod veya "kesmeğin" gerçek anlamı açıklanır."

Böylece, Evans Wentz'in anlattığı şekilde Çod seremonisi, Lamanın kendisini Tanrıçanın astral veya ideal formuna bürünerek özdeşleştiği, seremoniye iştirak etmeleri için batıda melek, ruh ve elemental denilen varlıkların çağrılıp davet edildiği son derece karmaşık bir majikal seremonidir. Bunları, kendi alanına girebilmeleri için kasıtlı olarak davet eder. Diğer invokasyon formlarında olduğu gibi sadece belirli bir gücü seçip diğerlerini şuur alanından dışlamaya çalışmamaktadır. Şimdi içinde bir boşluk yaratır; kendini tamamen açar ve kendine nüfuz edecek bütün etkilere izin verir. Bir açıdan varlığını onlara kurban etmektedir. Zihni, duyguları,bedeninin organ, uzuv ve hücreleri, hepsi işgalcilere isterlerse yemeleri için sunulur. Ritüelde şöyle der: "Asırlardır, yaşamdan yaşama bedenimi beslemek, rahat ettirmek ve ölümden uzaklaştırmak için sayısız canlıdan refahını, gıdasını, giyimini, her türlü hizmeti ödünç aldım. Bugün, borcumu ödüyorum, bu denli gönlüme yakın tuttuğum bu bedeni tahrip olması için sunuyorum. Etimi açlara, kanımı susuzlara, derimi çıplakları giydirmek için, kemiklerimi soğuktan donanlara yakıt olarak sunuyorum. Mutluluğumu mutsuzlara, soluğumu ölenleri yaşama geri getirmek için sunuyorum."

Kısa olarak, bu bütün kişiliğin girip posede etmek isteyen herhangi bir güce açıldığı son derece idealleştirilmiş bir kişisel kurban törenidir. Majikal bir operasyon olarak yüksek seviyede teknik beceri gerektirdiği kesindir ve bunu uygulamaya yeterli majikal hüneri sahip kişi için sonuç açısından oldukça etkin bir ritüeldir.

Oyunun son safhası Mme. David Neel tarafından şu metinde mükemmel bir şekilde aktarılıyor: "Şimdi, kökü zamanın karanlıklarında gömülü sayısız yaşam boyunca katılımda bulunduğu perişanlık, sefalet, ahlak kirliliği, kötü zararlı eylemlerinin kara çamur gölünden, çıkan kömürleşmiş bir kemik yığınına dönüştüğünü hayal eder. İdrak etmelidir ki, kurban olma fikrinin kendisi bir illüzyondur, kör yersiz kibrin bir yan ürünü. Hatta vereceği hiçbir şeyi yoktur, çünkü kendisi bir de bir hiçtir. Hayalet 'Ben'in yok oluşunu simgeleyen bu bu işe yaramaz kemikler çamurlu göle batabilir, hiçbir şey fark etmez. Feda edebileceği hiçbir şeyinin olmadığını fark eden, sadece kurban fikrinin doğurduğu kibir ve sevinci tamamen silip feda eden münzevi ritüeli kapatır."

Çod Ritüeli ve batılı majikal ritüelleri birbirlerine kıyasladığımız zaman, birçok kişinin sandığı gibi kavram veya teknik beceri üstünlüğü gibi sorunlarla karşılaşmıyoruz, esas sorun metafizik görüşteki muazzam farktır. Daha açıkcası, temelde felsefe ve pratik amaçta bir zıtlık vardır. Bütün Budist ekol ve mezheplerde olduğu gibi Mahayana da ego fikrine karşıdır. Tüm felsefesi ve etik değerleri "Ben" düşüncesini silmek üzerinde kurulmuştur. Bunun, aynı güneşin dünya etrafında döndüğü gibi eksik bilgiden kaynaklanan ortaçağı kavramı gibi, tamamen çocuksu cehaletten gelen bir fantezi olduğunu kabul eder. Dolayısıyla, tüm dini ve felsefi yapısı müritlerinin akıllarından bu fanteziyi kökünden sökmek üzere kurulmuştur. Bu Anatta doktrinidir ve Budizm'de önemi, bu fanteziden bütün acı, hüzün ve kederin kaynaklandığı inancına bağlıdır.

Oysa, Batı Majisi temel doktrinlerini Kabala'ya borçludur. Budizm'in genel hatlarıyla birçok ortak noktası olmasına rağmen, Kabala'nın metafiziği esas itibarıyla tipik Avrupai bir şekilde ego merkezlidir. Yine de, felsefi terimleri o denli geneldir ki, farklı açılardan rahatça yorumlanabilir. Sahte ego anlayışının marazlığı ve kısıtlılığını vurgularken, egoyu yok etmeyi değil, ama Batı pratikliği ile onun arındırmak ve entegre etmeye önem veriyor. Gerçek Ben'in kendisi olmadığı ve sadece belirli bir araç olduğu, tüm kişiliğin daha büyük alanı içinde küçük bir evre olduğu hususundaki gerekli ders ona verildikten sonra, o çok kullanılışlı bir hale gelir. Dolayısıyla, temel teorik Kabala'dan bir üst yapı olarak ortaya çıkacak pratik teurji böyle bir görüşten etkilenmiş olmalıdır. Egoyu kesip atmaktan ziyade, sınırlarını uzatmaya, faaliyet alanını genişletmeye, vizyonunu ve ruhsal kapasitesini iyileştirmeye çalışır. Kısacası psikolojik değerini o denli artırmak ki her şeyi nüfuz eden evrensel "Ben"i idrak etsin ve o Ben ile özdeşleşsin. İşte burada temel bir fark yatmaktadır.

Nasıl Çod ritüeli açıkça Mahanayanistler tarafından değiştirilen ve gözden geçirilmişse ve kaynakları Budist Tibet öncesi ilkel animist ve şaman Bon dinine inmekteyse de, aşağıda önereceğim Batı Ritüeli de ilkel bir kaynaktan gelmekte. tarihi olası olarak İsa'dan önceki yüzyıllara iner. Kısaca "Doğumsuz Ritüeli" olarak günümüzde adı geçen bu ritüeli Charles Wycliffe Goodwin, M.A tarafından 1852 yılında kaleme alınan ve Cambridge Antiquarian Society tarafından basılan "Bir Greko-Mısır Maji Çalışmasının Fragmanları" (Fragments of a Graeco-Egyptian Work upon Magic) eserinde bulunabilir. O zamandan beri bu ritüel epey değişimden geçti. Kötülüğü defetmek için basit bir duadan, Altın Şafak Hermetik Cemiyetinde Batı Ezoterik Tradisyonunda talim gören hünerli teurjistlerin elinde son derece karmaşık, ama etkili ve ilham verici bir esere dönüştü. Şimdiki haliyle ritüel uzun bir şiir şeklindedir, zarif bir başlığın altında beş elemental invokasyon. Aralarında sıkışık bir tür Komünyon seremonisi de vardır.

Öndeyişte operatör imgelemeli Mısır tanrı Forumuna bürünerek kendisini Osiriş ile özdeşleştiriyor. Kısacası, hayalinde Osiris'in şeklini etrafında canlandırıyor. Hayal Gücü en ufak giyim ve süs ayrıntısını parlak renkte ve belirgin şekilde imgeleyecek kadar berrak, keskin ve canlı olmalıdır. Bu çabanın sonucu olarak, başarılıysa artık seremoni bir insan tarafından değil, tam aksine invokasyon ve emirler direkt İlahın ağzından gelmektedir. Majikal sembolizmde Osiris insan şuurunun kendisidir, nihai olarak arınıp yüceltildikten ve entegre olduktan sonra insan egosu cennet ve dünya arasında bir denge konumundadır ve her ikisini dengelemektedir. Altın Şafak inisiyasyon ritüelinde bu Tanrının astral maskesini takan bir görevli özelliklerini şöyle ifade eder: "Ben Osiris'im, arınmakla yükseğiyle birleşmiş, çileyle mükemmelleşmiş; sınamayla ululaşmış ikiz yönüyle Ruhum. Kudretli Adının Gücüyle yüce Tanrıların olduğu yerden geliyorum."

Aynı şekilde Çod ritüeli yaparken Lama da kendisini dakini'lerden biri, Her Şeyi Yerine Getiren Bilgelik Tanrıçası olduğunu imgeler. Madam Alexandra David Neel'in yorumuna göre Tanrıça Lama'nın ezoterik yüksek iradesini temsil ediyor. Aslında her iki ritüeldeki kavramlar birbirine çok benzemektedir.

Ama bir yerde düzeysel benzerlik sona erir, zira Çod ritüelinde lama veya münzevi çeşitli ifrit ve varlık toplulukları çağırır onlarla kendi günahlarını özdeşleştirir ve kendini kurban eder. Egosunu nefret, kibir, şehvet, kıskançlık ve aptallıktan oluşmuş olarak görür ve bu kusurları işgal eden varlıklara yemesi için önüne atar. Bedenini öfkeli Tanrıça tarafından parçalandığını ve organlarının bir sürü şer varlık tarafından kapışıldığını imgeler. Kısacası burada bir tür ayrışma söz konusudur.

Şimdi Batı sisteminde Doğumsuz Ritüeli sırasında da çeşitli elemental topluluk konumlarından çağırılmaktadır. Ama onları majisyeni arındırmak üzere içinden geçmeleri emredilir, yok etmek için değil. Burada amaç tamamen farklıdır. Her bir konumda veya dört kardinal yöndeki uygun ilahi varlık, astral formun formülü ve uygun çizimlerle çağrılır. Doğuda, "kutsal ayinlerde tarif edilmez bir gücü" olan uygun "barbar celp isimlerin" titreşimleriyle, Erk Kelimelerin zikredilmesiyle Slifler [Not: Hava Elemental Varlıkları] nazik bir esinti gibi duyusal alanından hızla geçerken önlerinde mekruh bir toz bulutu gibi kibir üflenip geçip gider. Güneyde ateşlenen ve alevlenen Salamanderler [Not: Ateş Elemental Varlıkları] yakıp tüketici bir alevde kıskançlığı ve nefreti kül edip yok ederler. Batıda çağrılan Undinler [Not: Su Elemental Varlıkları], majisyen en saf sularla yıkar ve o lekesiz ve kutsanmış bir şekilde çıkar, Şehvet ve Tutkuyu yıkayıp arındırırlar. Diğer yandan, Kuzeydeki Gnomlar [Not: Toprak Elemental Varlıkları], aynı çamurlu suyun kumdan geçerek temizlendiği gibi, onu atalet ve aptallıktan arındırırlar. Bütün bu süre zarfında, operatör inisiyasyonlarının birinde verilen talimatı aklında tutar, veya daha doğrusu bu talimat artık kişiliğinin bir parçası olmuş, onun bilinçdışı dünya algılayışıyla bütünleşmiştir: "Bundan böyle Slifler gibi hızlı ve aktif olun, ama havai ve kaprisli olmayınız. Salamander gibi enerjik ve güçlü olun, ama öfkeli ve sinirli olmayınız. Undinler gibi, esnek ve imajlara yatkın olunuz, ama aylak ve tutarsız olmayınız. Gnomlar gibi çalışkan ve sabırlı olunuz, ama kaba ve aç gözlü olmayınız. Böylece ruhsal güçlerinizi yavaş yavaş geliştirirsiniz ve elementalleri hükmetmeye layık olursunuz."

Elemental invokasyonlar en az 70 - 80 dakika yoğun majikal konsantrasyon gerektiren çok zor bir iştir, bunlar tamamlandıktan sonra, operatör çağrılan güçlerin geldiklerinden ve arınmaların faydalı etkilerinden emin olunca, ikinci safhaya başlar ve hem pozitif, hem de negatif yönleriyle beşinci elementi, simyasal beşinci özü, Akaşa veya Eterin invokasyonunu yapar. Bu iki invokasyonun etkisi hazırda operasyon mekanına celp edilmiş dengelemek ve ayrıca, operatörün bilinçaltı psişik varlığı ile irtibat kurmak üzere yüksek ruhsal güçlerinin ineceği bir eterik kalıp veya astral boşluk yaratmaktır.

Bu noktada, mistik ziyafeti kutlamak adettir, bu da görünüşe bakarsak Çod ziyafetindeki amaç itibarıyla tam tersidir. "Sonuf vaorsagi goho lada balta" (Hak Rabı, sizi yukarıdan hükmediyorum dedi) ile başlayan Mistik Birleşim Tablosunun güçlü Enokyan invokasyonunu güçlü bir şekilde okuduktan sonra, Magus (majisyen) dört elementin Komünyonunu kutlamaktadır. Böylece, altarda (sunak) gül parfümü, lambanın alçak alevi, ekmek, tuz ve şarap, böylece kuvvetli bir şekilde ilahi güçle şarj edilir. Böylece elementleri sindirdikçe, ruhsal enerji sadece kendi egosunu değil, ama kendi alt araçlarının içerdiği bütün sayısız hücre ve yaşamları da yüceltir. Hatta fazlası, invokasyonuna yanıt olarak astral çevresini saran bütün ruhsal varlık, melek, elementalleri de etkiler. Böylece, bütün dinlerin mistik esaslarının paylaştığı insanın gelişmesiyle birlikte alt varlıklarının da yüceltilmesi de gerçekleşmiş oluyor. Bu durumunda bunu majikal invokasyon ve Komünyon ile gerçekleştiriyor, sadece kendisi ilahi ruhun inişiyle kutsanmıyor, ama bütün varlıklar onunla birlikte ihtişamı paylaşıyor. Kutsamayı esirgemek diye bir şey yoktur, çünkü aynı Çod ritüelinde olduğu gibi, hiçbir varlıktan güç esirgenmez.

Seromoninin başında bütün güç ve varlıklar dikkatli bir şekilde uygun defetme ritüelleri ile defedilmektedir, böylece seremoninin uygulanması için temi ve kutsal bir alan açılmış oluyor. Ama bu kutsanmış küresel alanın içine şeylerin beş bölmesine tabi bütün elemental varlıklar çağrılır. Dönüştürülecek bu güçlü cisim magusun küresindeki nahoş elementleri emerek temizledikten sonra Komünyon ve inen ışıldayan Işık tarafından kutsanır ve takdis edilir. Operasyonun tamamı aşağıdaki hitabeyle kapanır:

"Oyum, O Doğumsuz Ruh, ayaklarından görebilen, kudretli ve ezeli ve ebedi Ateş. Oyum, O Hakikat, yeryüzünde şerliğin varoluşundan nefret eden. Oyum, O Şimşek çarptıran, yıldırım yağdıran. Oyum, O yeryüzüne yaşam veren yağmurları yağdıran. Oyum, O daima ağzından alevler fışkıran. Oyum, O Işığın içine doğuran ve tezahür ettiren. Oyum, O Dünyanın Nuru, Adım da Yılanla Sarılı Kalptir."

Bu Osiris tanrı formunun yeniden formüle edilmesine denk gelir ve son hitabenin her sözüyle majisyen bunların o anda dahi Işığı üzerine inen Tanrının ilahi özelliklerine uyduğu hayalini etmek için çaba verir. Nihai sonuç aydınlanma ve vecittir, magusun şuurunun bütün yaşayanların şuuruyla özdeşleşmesi, bütün uzay ve zamanı kapsayan Tek Yaşam ile, Işık ile tarif edilmez bir birlik.

Ümit ederim ki, maalesef son birkaç yıldır birçok kişi tarafından inanıldığı gibi Batı Maji kavramları hiç bir şekilde Tibet ve Doğuda yaygın olanlara kıyasla noksan değildir. Sadece felsefi yapılarında bazı değişikler vardır. Bu farkın kaynağı değişik psikolojik ihtiyaçlarda yatar ve bunlar hiç bir zaman uzlaşmaz değildir.

Burada Doğu ve Batı arasında ortak çeşitli majikal ilgi alanlarının arasındaki kıyaslamayla tatmin olmak durumundayım. Bunları kıyaslama arzusu esasen, okuyucunun son derece ilgi çekici diğer konulara rastlayabileceği, Albay Waddell'in gerçekten kapsamlı ve skolastik kitabının okumamdan kaynaklandı. Ancak bence okuyucu Lamaların uygulamaları ve çeşitli seremonilerinin majikal anahtarlarına sahip değilse, olası olarak sıkılır ve bunları tam olarak anlamaz. Derin saygı ve huşu beslediğim Doğu bilgeliğe bir yana, bu durumda Batı maharetiyle geliştirilmiş Teurji'nin etüdü Majikal yolda ruhsal gelişmenin gerçek niteliği konusunda daha iyi ışık tutacağı inancındayım. Doruktaki göz kamaştırıcı vizyona erişmenin yolu çoktur ama amaç tekdir. Olası olarak meditasyon ve yoganın içsel tefekkür süreçleri açsından Doğu, Batıdan çok ileridir. Şüphesiz ki bu konuda "Patanjali'nin Yoga Aforizmleri"nden daha iyi bir kitap yoktur ve Blavatsky'nin Teosofi'yi Batıya getirmesini takdirle karşılıyorum, ama Teurji, Batı ekollerinde güneşli zirvelere tırmanmıştır. Majinin dış dünyanın dikkatinden titizlikle korunduğu, ama bir şekilde başarılı bir şekilde uzun süredir kullanıldığı gizli inisiyasyon sığınaklarımız Doğu sistemlerinin herhangi birinde bulunanlardan daha ince, daha asil ve daha ruhsal bir yoruma sahiptir.

Kendi açımdan, Teurji'nin ideallerini şaşmaz bir şekilde ifade ettiğini söyleyebilirim. Waddell'in kitabına bakılırsa Tibet şemasında açıkça görülen ifrit ve cinlerin dehşetengiz ürkütücülüğü vs. konusunda hiçbir kargaşalı batıl inanç sunmamaktadır. Lamaların bütün majikal çabaları şer ruhların korkusu veya nefretinden kaynaklanıyormuş gibi anlatılmaktadır, ama birçok Lamanın sistemleri konusunda bundan daha derin anlayışları olduğu konusunda hiç şüphem yoktur. Teurji, insanın enkarnasyonun gerçek amacını gerçekleştirmek üzere tekniğinin ruhsal gelişmeyi pekiştirmeye yönelik olduğunu ileri sürmektedir. Bu gelişme bireysel de olsa, amaç kişinin bu vesileyle insanlığın düzenli gelişmesine daha çok yardımcı ve daha iyi katılımda bulunabilmesi içindir, ta ki dünyanın ihtişamı geçip bilgelik güneşi azametli bir denizin üzerinde parladığı o gün gelsin.

Bu konuyu yazdır

İcon16 Büyücünün Yolu 2
Yazar: G4m3_0v3R - 01-18-2021, 07:05 PM - Forum: Büyü - Yorum Yok

Sevgi kelimesi bir çok şekillerde kullanılır ama o, büyücü için kutsal bir kelimedir, çünkü onun için sevgi, "tüm kötülükleri yok ederek sadece asıl ve gerçek olanı bırakan" demektir. "Korktuğun sürece gerçekten sevemezsin" diye uyardı Merlin. "Öfkelendiğin sürece gerçekten sevemezsin. Bencil egon var olduğu sürece gerçekten sevemezsin.

"Peki o zaman nasıl sevebilirim ki?" dedi Arthur,korku öfke ve bencilliğin sıkça deneyimlediği şeyler olduğunu bilerek.

"İşte işin gizemli kısmı burası" diye yanıtladı Merlin. "Saflıktan ne kadar uzak olursan ol, sevgi seni arayacak ve sen sevene kadar seninle uğraşacak."

Sevgi, kötülükleri ortadan kaldırmak için hep işbaşındadır. Sevgisiz insan diye bir şey yoktur ; yalnızca, sevginin gücünü hissedemeyen insanlar vardır. Görünmeyen ve ebedi olan sevgi, duygu ve heyecandan öte bir şeydir ; o, hazdan ve hatta bir vecd halinden de ötedir. Büyücünün gözünde o, soluduğumuz hava, her hücredeki devinimdir. Sevgi evrensel kaynağından herşeye nüfuz eder. O, mutlak güçtür. Çünkü zor kullanmadan herşeyi kendine çeker. Sevgi, acı çekilirken bile, zihin ve ego'dan uzaklarda görevini yapar. Sevgi ile kıyaslandığında diğer tüm güç çeşitleri zayıftır.

"Sen bir kral kadar güçlü müsün?" diye Merlin 'e sordu Arthur. "Bir kralın güçlü olduğunu nerden çıkarıyorsun?" diye karşılık verdi Merlin. "Krala gücü, her zaman ayaklanıp bu gücü geri alabilecek halkı tarafından verilir. Bu yüzden tüm krallar korku içinde yaşar bilirler ki sahip oldukları herşey ödünç alınmıştır. Ülkenin en fakir kişisi bile kraldan daha zengindir ;ta ki kral, gücünü bırakıp sevgiye teslim olana kadar."

"Hayattaki gerçek güç içten gelir. Dünyayı sadece içten gelen sevginin ışığında görmek, zedelenmez bir huzurda korkusuz yaşamaktır."

Bu konuyu yazdır

İcon16 Büyücünün Yolu
Yazar: G4m3_0v3R - 01-18-2021, 07:02 PM - Forum: Büyü - Yorum Yok

Büyücüler, Gören’lerdir. Neyi görürler? Onlar gerçeği birçok parçalar halinde değil, bir bütün olarak görürler.

Tüm evreni içinde bulacağın gün gelecek ve böylece büyücü olacaksın. Büyücü dünyada yaşamaz, dünya büyücünün içinde yaşar. (BY26)

Zıtlıkların oyunu –zevk ve acı, zengin ve fakir, iyi ve kötü- sadece büyücünün bakış açısıyla görmeye başlayıncaya dek gerçek gibi görünür. Ama yine de günlük yaşam sahnesinin sıradan insanlar için çok gerçek olduğunu inkar etmez büyücü. Yalnızca duyularınıza, gördüklerinize ve hissettiklerinize inanırsanız, dışardaki yaşam oyunu da gerçek yaşamdır. (DJ da savaşçı/büyücü olmak için ilk şartın; kendini önemsemeyi bırakmak olduğunu söyler, şimdi Merlin’in ifadesiyle bunu karşılaştırın)

“Neyi gördüğün üzerine düşünerek zaman harcama, niye gördüğünü düşün.” (Kant’ın insan yapısına dair şaşkınlığının göstergesi neydi? Derslerinde başarılı olamayan çocuğu alıp psikoloğa götüren ama bu arada çocuğa kızmaktan kendini alamayan ebeveynlerin durumu!)

Böylece ilk ders şuna gelir: Sınırsız benliğini görmek için sınırlı benliğinin ötesine bak. Ölümlülük maskesini atıp büyücüyü bul! O, içinizden başka bir yerde değildir; ancak göreceklerinizi tam zamanında görürsünüz, adım adım. Görmezden önce, hayatta, yaşadığınızdan daha fazla bir şeyler olduğuna dair bir his gelir. (BY28)

(Bir kitap okudum hayatım değişti fenomeni!)

İlk ders büyücüyü bulmak ve onun, zihin ya da duygular tarafından adapte edilmiş bakış açısından çok farklı olana saygı göstermektir. Duygular hisseder ve tepki verir. Öte yandan zihin , daha ağır bir şekilde işler. Geniş bir anılar dosyasına sahiptir ve sürekli bunlar arasında gidip gelir, eskiyle yeniyi karşılaştırır; şu iyidir, bu kötüdür, bu tekrarlanmaz şeklinde hükümler getirici gecikmiş bir tepki verir (hislere oranla)

Büyücüde her iki tepki de yoktur; ne ani ne gecikmiş; o, dünyayı görür ve her ne oluyorsa bırakır olsun. Bu pasiflik anlamına gelmez. (Peki ne anlama gelir? Üzerinde tartışın) BY30

Standart insan “bunu seviyorum” dediğinde, daha evvel onu yapmaktan hoşnut kaldığı şeyi tekrarlamayı sevdiğini söylemektedir. Hayat, yukardaki her iki tepkiyle bize sürekli seçim yaptırır, tekrarlamaktan hoşlandıklarımız ve tercih etmeyerek öldürdüğümüz diğer olasılıklar!

Seçmek yanlış değildir ama çaba gerektirir ve varlık çabayla elde edilmez. Seçme alışkanlığı çok enerji harcatır! Çünkü zihin sürekli incinme, hayal kırıklığı, yalnızlık ve diğer tüm acı verici deneyimlerin tekrarlanmaması için tetikte bekler. Peki zihin ne zaman sessiz kalacak?

Sessizliğin olmadığı yerde büyücüye yer yoktur. (DJ de öğrencilerine sürekli iç konuşmayı kesmeleri gerektiğini söylerdi, iki tespiti karşılaştırın. Bununla ilgili önerileri –meditasyon, dini vecibeler,doğa vs.- tartışın. Sükut neden altındır?)

Merlin Zihinle tartışmaz. Tüm tartışmalar düşünmekten doğar ve büyücü düşünmez. O görür. Bu mucizevi olana açılan kapıdır (neden?), içinizde ne görürseniz dışarıya da onu yansıtırsınız. (DJ, savaşçı gerekeni yapar demiştir, bu iki tespiti karşılaştırın)

Büyücü içinizdedir ve bir tek şeyi ister: Doğmayı. (BY31)


Sihir ancak masumiyetin dönüşüyle geri gelebilir.

Büyücünün özü dönüşümdür.



Masumiyet üstü örtülmeden önceki doğal durumumuzdur. Üstünü örten şey ise ben imajımızdır. Kendimize ne kadar dürüstçe bakmaya çalışsak da, yıllar içerisinde kompleks bir şekilde birbirine geçerek oluşmuş bir imaj görürüz, başka bi şey görmek pek olası değildir (BY33). (ben imajı nedir, nasıl oluşur, havuzdaki daireler ve kesişmeleri)

Büyücü kendini her yerde görür çünkü onun bakışı masumanedir. Bir büyücü, hala bir egosu ve ben-imajının olduğunu bilir ama bunlar onu engellemez. (Don Juan’ın kendini önemsememek ilkesi ile karşılaştırın, eski büyücüler insanların kaç çeşit olduğunu saptamışlardı?)

Birbirimizi tanımlamak için kullandığımız isimler ve en basit tanımlamalar (arkadaş, aile, yabancı gibi) yargılarla yüklüdür. Örneğin arkadaş ve yabancı arasındaki uçurum yargılarla doludur. Bu yargılamalar, onları su üstüne çıkarmasak da, tozun merceği kirletmesi gibi görüşümüzü bozarlar. (Objektiflik var mıdır? Kavram olarak tartışın)

Bazen cümleleri takip etmek zor
iç içe geçmiş sepetlerimin en içine
düşüyorlar
uzaklardan bir ses gibi geliyor
çok diplerden
bana ulaşmadan öyle belirsizleşiyorlar ki
kelimeler kayboluyor
uzun bir yılan gibi belli belirsiz
bir kuyruk kalıyor o cümleden geriye.

Onun çevresinde pastel rengi ışıktan
saçaklar dönüyor gelişi güzel.
yani o cümleyle aramda
duyguların denizi var dalga dalga
yani birleşmemiz çok zor
onlar dönüp dururken biteviye
hep aradan BİR AN göreceğim yüzünü
Bütün cümleler hepsi
bundan mı ibaret yani Sibel?!

Öyleyse bu cümle bir kırbaç da olabilir
bir atkı da
Bir yay ve belki oku da olabilir
aramızdaki dalgaların şiddetine bağlı
o dalga bazen şimşek gibi
bazen bir meltem.
hepsinin ardından başka görüyorum yüzünü
oysa sen hep birsin
sonsuz sayıda ifade biçiminden BİR-i-sin.

10.01.05-SA-şiirimsiler



İnsanlar dışarıya bakıp nesnelerin büyüsüne kapıldılar ve gördükleri herşeyi isimlendirip kullanmak için can attılar. Tüm kuşlar ve vahşi hayvanlar isimlendirilmeliydi, yemek veya zevk için bitkiler yetiştirilmeliydi, topraklar keşfedilmek için vardı. Merlin bunların hiç birine ilgi göstermedi. Büyücüler genelde meşe, ceylan veya takımyıldız gibi en sıradan şeylerin bile isimlerini bilmezler. Ama bir büyücü bunlardan birine dalıp saatlerce bakabilir ve bunu tüm benliğini vererek yapar. (BY34)(Kafamızda taşıdığımız etiketleri konuşalım, olmayabilir miydi, olduysa bile şimdi ne yapılabilir?)

Zihnin hızı hayranlık vericidir ama bu hız bizi sıkıntıdan kurtarmaz. Hakkında fikir yürütebildiğiniz şeyleri deneyimlemişsinizdir ve deneyimlediğiniz şeylerden sıkılacaksınızdır!!!

Sürekli dönüşmesi gereken sensin dedi Merlin, paslanmaya yüz tutmuş benliğinle dünyayı yeni gözlerle görmeyi bekleyemezsin!

Büyücü hiçbir şeyi iki defa aynı şekilde görmez. (Neden?)

Masumiyet zihnin ötesindedir. Şu anki durumunuzu yargılamayın. Bilinmesi gereken ilk şey; ne yapılmaması gerektiğidir! Masumane bir şekilde görebilmenin sırrı, görmeyi umduğumuz şeyle koşullanmamış olan yeni bir bakış açısındadır (Don Juan’ın bileşim noktasını hatırlayın)

Eğer şurdaki ağacı gerçekten görebilseydin dedi Merlin hayretten yere yığılırdın.

(Gerçekliğin, bilinçli gözlemcinin katılımını beklediği kuantum ana fikrini tartışın.)

Bu ders şuna gelir: “masumane bir şekilde görürsen hayat verirsin”. Yaradılışın her zerresinde soluk alıp veren sevginin farkına vardığımızda, masumiyetimizin de farkına varacağız.

Bu konuyu yazdır

İcon16 Kara Sihirbazlık
Yazar: G4m3_0v3R - 01-18-2021, 07:01 PM - Forum: Büyü - Yorum Yok

Bununla uğraşan sihirbazlar; kötü işler yaparlar. İnsanlar'ın haberi olmadan onlara eziyet ve işkence yaparlar. Bu sihirbazların bazıları acayip merasimler de yaparlar. Kendi evlerinde sevimsiz ve korkunç hayvanlar barındırırlar. Mesela zehirli yılanlar, akrepler, örümcekler ve çeşitli haşaratlar. Bazı hayvanlarla köpek, eşşek gibi ilişki bile kurarlar. Sudan ve temizlikten aylarca uzak kalırlar. Ve birçok büyük günahları işlemeken geri kalmazlar... Örneğin; ayaklarıyla en mukaddes kitapların üzerine basarlar. Ayrıca bütün bunlar yetmezmiş gibi birde Müslüman olmayan Cinlerle irtibat ve ilişki kurmak için, Birçok tılsımlar ezberlerler. Ve bu şekilde onlarla buluşup meded beklerler.

Bu konuyu yazdır

İcon16 Ak Sihirbazlık
Yazar: G4m3_0v3R - 01-18-2021, 07:00 PM - Forum: Büyü - Yorum Yok

(Kendi deyimlerine göre) Bununla uğraşan kimseler insanlardan uzak olurlar. İbadete ve teemmüle, ıssız yerlere ve viranelere kapanırlar. Kendi cesetlerine şehvetten uzaklaştırmak için, işkence yaparlar. Misal olarak uzun zamanlar buz gibi havalarda saatlerce çıplak otururlar. Veyahut karların üstünde vücutlarını yerleştirirler. Veyahut sivri çakılların üstünde yatarlar, çivili tahtaların üzerine uzanırlar. Ve hatta kendi vücutlarında yaralar oluşturup amel (kendilerinde bazı özel durumların meydana gelmesine; müslüman olmayan Cin'lerle irtibat kurana kadar) oluşturuncaya kadar bırakırlar.

Onlar ayrıca hayatın bütün lezzetlerinden uzaklaşırlar ki... Azimlerini ve iradelerini güçlendirmek için, kendi kanaatlerine göre...bütün bu işlemler kendi nefislerini temizlerler ve yüceleştirir. Böyle çalışırlar ki, ruhlarında bir parlama ve incelme teşekkül etsin diye ve bu vesile ile artık kendi düşünceleri ile ufukları katederek karşılarında hiçbir engel olmayacaktır.

Bu konuyu yazdır

İcon16 Büyü ve cadi furyasi
Yazar: G4m3_0v3R - 01-18-2021, 06:59 PM - Forum: Büyü - Yorum Yok

Bilinmeyenin çekiciliği her dönemde insanı çeşitli meraklara ve arayışlara sevk etmiştir. Dinî nasların ışığında anlaşılması güç hâdiselere getirilen izâhlar, bir yönüyle bu merak ve arayışlara cevap niteliği taşımaktadır. Dinden uzaklaşma ve din ile ilmi birbirinden ayırma çabaları ise -günümüzde olduğu gibi- insanları fantezi düşünce ve faaliyetlerin ağına düşürmüştür. Özellikle Batı'da Hıristiyanlık ile ilim arasındaki mesafenin açılması, ilmî olarak izâh edilemeyen veya insanların izâhında iknâ olamadıkları konuları, okültizmin (bilinmezlik, gizlilik) alanına itmiştir. Böylece devreye; kabıba, gül-haç, tarot, simya, astroloji, spiritüalizm, kehânet, falcılık, ruh çağırmak, vampirlik, büyücülük, numeroloji, cadılık vb. bâtıl inanışlar girmiştir. Sıradan insanlarda bulunmayan gizli bir gücün sahibi olmak ve düşmanlarını silip süpürmek, özellikle cadılık, efsunculuk, üfürükçülük, sihirbazlık mesleklerini cazip hale getirmiştir. Kurulu düzene müdahale ederek kargaşaya yol açan büyü, günümüzde Batı dünyasında neredeyse kurumsal bir hâle getirilmiştir. Amerika'da ve Avrupa'da vergi mükellefi binlerce büyücünün varlığı, büyünün geniş bir uygulama alanına sahip olduğunu göstermektedir. Son yıllarda televizyon dizilerine, sinema filmlerine, gazete sayfalarına, roman ve hikâyelerine konu alan cadılık ve büyücülük; özellikle dinî hayatın zayıf olduğu alanlara yerleşmekte ve karanlık sanatlara merak duyan insanlara tesir etmektedir.

Büyü, cadılık vb ilkel kültürlere ait unsunlar, bir anda insan irâdesini, insanın özgüven duygusunu arka plâna itmektedir. Böylece büyünün irade gücünün yerine geçmesi ve insandaki müdahale yeteneğini ortadan kaldırması, "umutsuzluk" duygusunu güçlendirmektedir. Büyücü, çevresi üzerinde hâkimiyet kurmakla ahlâkî normları da ihlal etmektedir. Bir diğer konu da büyücülüğün semavî dinlerin alternatifi olarak ileri sürülmesidir.
Batı dünyasında edebî eserlerin başlıca konusu haline getirilen büyü ve cadı imajı, fonksiyon itibariyle şeytanın farklı görüntülerinden ibarettir. Zira, "geleneksel cadı öğretisine göre, büyüyle uğraşarak insanlara zarar veren cadının gücü kendisinden kaynaklanmaz; şeytanın ve demonlarının yardımı olmadan cadı bir hiçtir." (Akın, 2001: 97) Avrupa'da uzun yıllar gündemi meşgul eden cadılık, dine ve Allah'a başkaldırıyı ihtivâ etmektedir. Nitekim Kitab-ı Mukaddes'te cadılığın kötülüğü ve cadıların cezalandırılması hususu birçok yerde ifade edilir. Luther, Calvin ve Wesley gibi Batılı din adamları da cadıların ölümle cezalandırılmasını istemişlerdir. Batıda 11. yüzyıldan itibaren çoğu yakılarak cezalandırılan cadılar, yüzyıllar boyunca kiliseyi meşgul etmiştir. Sadece Almanya'da iki yıl içinde (1627-29) 157 cadının yakıldığı bilinmektedir. (Crow, 202: 268) Avrupa'da bu şekilde cezalandırılan cadı sayısının elli bin civarında olduğu iddia edilmektedir. (Akın, 2001: 211) Aydınlanma çağını yaşayan Batı'nın modern zamanlarda, en başa dönerek yaktığı cadıların küllerinden yeni bir totem icat etmeye çalışması, gerçekten de düşündürücüdür.

Aslında ilkel çağlara ait büyü ve cadılık kültürünün, günümüzde yeniden hortlaması, pagan kültürünün çağdaş dünyadaki hakimiyetinin göstergesidir. Dinî hayatı sınırlandıran ve dini dar bir alana hapsederek hayatın dışına iten modern dünya, ne gariptir ki, mistik arayışlarını ilkel çağlara dek uzanarak orada aramaya heveslenmiştir. Son yıllarda daha ziyade çocukların ilgi gösterdiği şiddet içerikli filmlerde, masalsı bir ilkel dünyanın yer alması ve mitolojik kahramanların boy göstermesi de bu çerçevede değerlendirilebilir. Bu tür eserlerde, en tabiî olayların bile, kaza-kader gibi dinî kabullerin dışında, tamamen büyünün gücüne bağlanması, insanda (özellikle de çocuklarda) umutsuzluk, kötümserlik ve karamsarlık gibi duygulara sebep olabilmektedir. Mutlak kötülerin (vampir, kan emici, cadı, ruh emici, ölüm perisi, karanlık büyücü) kol gezdiği ve hemen her an kötülük yapabilecekleri bir evren anlayışının, bedbin, mutsuz, karamsar ve içine kapanmış çocukların sayıca artmasına yol açabileceği bir gerçektir. Bu tür eserlerde, büyünün mutlak hâkimiyeti, yüceltilmesi ve büyü dışındaki dünyanın küçümsenmesi, yaşanan hayata kötümserliğin ön plâna çıkmasına da sebep olmaktadır.

Aslında ülkemizde son zamanlarda büyü, cadı, şeytan gibi unsurların medya vasıtasıyla yeniden gündeme taşınması, Batı'daki mistik boşluğun sonucu olan bir anlayışı tümüyle taklit etmekten ibaret kalmaktadır. Günümüzde Batı, dinin yerine koyduğu mitolojinin kahramanlarını yeniden diriltme çabasına girişmiştir. Filmlerdeki ve romanlardaki tiplemeler, bir anlamda insan kılığına sokulmuş kahramanlardır. Cadının şeytanın bir âleti olarak üstlendiği rol, karanlık bir dünyaya, bilinmezlik felsefesine ait bir rol olarak karşımıza çıkmaktadır. İlkel kavimlerin, tahrif edilmiş dinlerin ve antik kültüre ait unsurların, modern bir dünyada bu denli ilgiyle karşılanmasının diğer bir yönü de "tüketim"le ilgilidir. Gişe rekorları kıran, satış rekorlarıyla gündeme oturan yapımlar, "tüketicisini önceden hazırlamış" bir anlayışı da yansıtmaktadır.
Hayatın metafizik yönüyle ilgili dinî referansları, bizi "anlamlı" bir dünyaya götürmektedir. Bu anlamda din, bir "bilgi şeması" olarak yorumlanabilir. Bilinmez sanılan pek çok konuda, dinin aydınlığı ve yorumu, insanın kalben tatmin olmasını da sağlamaktadır. Aksine bir anlayışın, insanı sonsuz arayışları ve akılla, mantıkla asla bağdaşmayan izâh biçimlerine götürmesi kaçınılmazdır.

Bu konuyu yazdır

Toplam (234) Sayfa: « Önceki 1 .. 7 8 9 10 11 .. 234 Sonraki »
Sayfaya Git 
  • Forum
  • Yetkililer
  • Üye Listesi
  • Takvim
  • Yardım
  • Yukarı Çık

Vidinli.net Shopping Platform
Vidinli.net Shopping Platform
Vidinli.net Shopping Platform