Son yıllarda ülkemizde de giderek duyulmaya başlayan bir terim var; 'Çakralar' .Herkes bir çakradır bir karmadır konuşuyor. Anlamını bilmeden öğrenmeye de tenezzül etmeden pop dünyasına mal oldu bu terim. Hatta Bodrum'da 'Çakra' isimli bir gece klubu bile var.. İşte ben buna çok güldüm.. Neyse efendim konumuz çakralar, dengelenmesi ve sağlığı.. Öncelikle bilmeyenlere 'bu çakrada neyin nesi kardeşim yaw?' diyenlerinize tarihçesi ve kaynakça bilgilerini vereyim. Efendim çakra sanksritçe 'tekerlek ya da dönen' anlamına gelmektedir. Ve kadim Hint tıbbı Ayurveda (ki Hayat Bilimi demektir Ayurvedayla ilgili detaylı bilgiyi önümüzdeki bloglarımda vereceğim) temeline çakrayı oturtur. Geleneksel Çin tıbbında benzer bir yaklaşım Meridyenlerledir. Ancak bilim adamlarının açıklamalarına göre ikisi de önemli salgı bezleri üzerinde yer alır. Şu anda modern tıbbın nasıl olduğunu açıklayamadığı ama hepsi de çok önemli ve güçlü salgı merkezlerinde yerleşmiş seksensekiz bin adet çakra bulunmaktadır. Timüs bezimiz( bağışılık sistemimizi koruyan en önemli salgı bezimiz) üzerinde avuç içlerimizde ve ayak tabanlarımızda olmak üzere oniki, ancak hayati işleyişi olan yedi çakramız bulunur. Çakralarımızın esas işleyişi enerjetik bedenimiz üstündedir yani fizik bedenimizdeki karşılıkları ancak enerjik bedendeki bir rahatsızlık sonucunda ortaya çıkar. Enerjetik beden nedir? Geleneksel doğu tıbbında inanılan ve tüm şifa metodları onu baz alınarak yapılan, fizik bedendenimizin çevresini saran ve manyetik kutbiyete sahip ikinci bedenimiz. Geleneksel doğu tıbbına göre insanın yedi bedeni vardır. Bunlardan birisi enerjetik bedenimiz diğeride fiziki bedenimizdir. Çakralar konusundan sonraki konularda bu bedenlerin hepsini detaylı olarak anlatacağım. Çakralar vücudumuzun işleyişi üzerinde büyük rolü olan salgı ve hormon bezlerimiz üzerinde ya da yakınında bulunmaktadır. Bunlardan bazıları adrenalin, insülin, östorojen ve progesterondur. Çakralarımızın vücudumuzdaki işlevlerini ve anlamlarını aşağıda madde madde ele aldım.
Her çakranın titreşim hızı değişiktir. Aynı zamanda çakraların simgeledikleri organlar, fiziksel ve duygusal karşılıkları da vardır. Mesela 1.Çakra yani kök çakra en ağır hızda dönen çakradır. Tepe çakrası yani taç çakra ise en hızlı dönendir. Her çakra kendi rengiyle anlamlandırılır. Çakra şifasında kristallerin, müziğin, aromaterapinin ve renklerin önemi büyüktür.Her çakranın bir rengi vardır, her çakranın notası vardır, her çakranın mantrası ( Sanskritçe mantra- kelimesi (m. मन्त्रः, ayrıca n. मन्त्रं) man "düşünmek" (ayrıca manas "akıl") ve araç anlamındaki -tra sonekinden oluşur, kelimesi kelimesine çevirisi "fikir aracı" olur. Aklı hayallerden ve maddi isteklerden serbest bırakmayı amaçlar. Mantra nağmelerle tekrar edilir) vardır. Ve her bir çakranın şifasında o çakraya ait renkler, kristaller, notaları ve mantrası kullanılır. Çakra renkleri aynı gök kuşağının renkleri sırasında dizilir. Enerji blokajları, çakraların dengesiz çalışmasına neden olur. Bu nedenle kişi kendini yorgun, depresif, sinirli hissedebilir, zihinsel ve bedensel olumsuz davranışlar, korkular, şüpheler geliştirebilir. Çakra dengesinde sorun yaşayan kişi başına gelen olumsuz olaylara karşı doğal enerji akışını bloke ederek veya durdurarak tepki verme eğilimine girebilir. İşte bu noktada kullanacağımız kristaller, müzik notaları, kokular ve renkler çakralarımızı uyumlandırarak korku, endişe ve kaygı hisleriyle başetmemizi kolaylaştırır. Her çakranın belirli bir sayıda ve hızda dönme tablosu vardır. Bunların altında ya da üstünde olduğu durumlarda 'Çakra dengesizliği' nden' bahsedebiliriz. Çakra dengesizliği önce psikolojik seviyede başlar, çakraların bu duruma rağmen uzun süreli dengelenmediği durumlarda ise fiziki rahatsızlıklara kadar gidebilir. Çakraların dengelenmesinde hayatımızın her yerinde bu çakranın rengini kullanabilir, aynı renkte yiyecekler yiyip, giysilerimizi bu renkte seçebiliriz.Şimdi çakraları tek tek inceleyelim.
1.Çakra; Muladhara Çakra (Kök Çakra ) Cinsel organla anüs arasındadır. Rengi kırmızıdır. Dünyevi olanı simgeler.İlk çakra olduğu için bir ila sekiz yaşlarımız arasında gelişir ve kendi başına ayakta kalabilmeyi simgeler. Kök çakra fiziksel dünyayı ve ona duyduğumuz ihtiyaçlarla bağlantılıdır. Bu yüzden yerçekimiyle yakınen ilgisi vardır. Kök çakra bizi maddesel özümüze doğru çeken bir güce sahiptir. Hayatta kalabilmemiz ve devam ettirebilmemiz için gerekli enerjiyi sağlar. Blokaj durumunda korku, güvensizlik, tedirginlik yaşanır. İskelet yapısı,kemikler ve omurgayla bağlantılıdır. Vücut sıvılarımızdaki tuz dengesinden ve vücut metabolizmasını dengeleyen proteinler, yağlar ve karbonhidratları etkileyen hormonları salgılayan bölgeyle, böbrekler ve böbreküstü bezleriyle bağlantılıdır. Eski zamanlardan bu yana, hayatta kalma içgüdümüzün kaynağı olan kaçma, saldırma dürtülerini salgılayan adrenalinin salgılandığı bezler de kök çakrayla bağlantılıdır. Yetersiz çalışması ağrılara sebep olur ilgili organlarda aktivite kaybı olur. Bu çakra varoluşumuzun temelini teşkil eder. Fiziğe ve yerküreye bağlar. Fiziksel faaliyetlerimiz bu çakranın nasıl çalıştığına bağlıdır. Yorgun isteksiz ve bitkin olmamız bu çakranın çalışmamasından kaynaklanır ya da enerji çekimi ile meşguldür. Bu çakra ile ilgili günlük meditasyonlar ve şifalandırmalar yapmak gerekir. Kök çakra sağlığımızı canlılığımızı kazanmamızı sağlayan merkezimizdir. Bu çakra aynı zamanda geçmiş hayatlarımızın da kilitlerini açarak bize gizli kalmış yeteneklerimizi ve bilgeliğimizi geri kazandırır. Ayrıca bu hayatımızı gölgeleyen geçmiş hayatların olumsuz motiflerini ve acılarını silmemizi sağlar. Bu çakrayı iyileştirdiğimizde ve pozitif şifa enerjisi ile çalışmasını sağladığımızda geçmişi şifalandırır daha canlı ve dinamik oluruz. Sevgi enerjisi kalp çakrası bölgesinden tüm bedene akar ve aura vasıtasıyla dışarıya yayılır. Başkalarının bize nasıl davranacağı ve bizi nasıl algılayacağı auralarımız yoluyla yaydığımız enerjiye bağlıdır. Sevgi enerjisi , hastalıkları iyileştiren içimizdeki korku ve duygusal stresleri yokeden bir enerjidir. Kök çakranın düzensiz çalışması fiziksel seviyede sırt ve bacak ağrılarına, aşırı kilo veya aşırı zayıflığa, kansızlığave kemik erimesine sebep olur. Bu problemler duygusal yüklerimizin sırt omurga ve bacaklarda ağrılar şeklinde ortaya çıkması demektir. Bu çakranın denglenmesi için gıda olarak protein alımına özen gösterilmelidir.
Kök Çakranın Dengelenmesi: Rengi: Kırmızı Aroması: Sedir ağacı, patçuli, myrrh ve karanfil Taşı: Kedi gözü,yakut, kırmızı mercan, akik, hematit ve kantaşı Mantrası: LAM Notası: Do Etkilediği Burç: Oğlak Etkin gezegeni ve elementi: Satürn ve toprak Bağlantılı Duyu: Koku alma Uyumlu hali: 30 saniyede 4 vuruş Uyumsuz Hali:30 saniyede 4'ten fazla vuruş Yetersiz Hali: 30 saniyede 4'ten az vuruş. Uygun Müzik: Ritmik melodiler, davul ve perküsyonlu enstrumantal müzik.
2. Çakra Svadisthana ( Göbek, sakral çakra) Göbek deliğimizin iki parmak üstünde yer alır. Duygularımızı ve cinselliğimizi bu çakra kontrol eder. Fiziksel seviyede bağırsaklar, mesane, dalak, rahim ve seks organlarını kontrol eder. Fizik seviyede yaratıcılığın merkezidir. Pozitif çalıştığında, kendimizi iyi hissederiz. Bu çakra canlı ve dengeli ise duygularımız dengeli ve başkalarıyla ilişkilerimiz olumlu olur. Gerçek duygularımızı korkusuz ve abartısız ifade edebiliriz. Düzgün çalıştığında açık, etkileyici, yaratıcı ve akıcı oluruz. Yeterince çalışmıyorsa kendine güvensiz, çirkin ve değersiz hissederiz. Seksüel gücü zayıf , karşı cinsle ve hemcinsleriyle iletişim kurmakta güclük çekeriz. Bu kişiler zevkleri inkar eder ve kendilerini bundan mahrum ederler. Aşırı ya da yetersiz çalışması durumunda, cinsellikte saplantılı davranışlar, hatta sapkınlığa varan eğilimlere ya da tersi frijidite yani sekse karşı ilgisizlik ve soğukluk görülebilir.Göbek çakrası sekiz ila ondört yaşlar arasında gelişir. Dolayısıyla gelişim çağında ikinci çakra dengesizliği yaşanır. Eğer bu dönemde takılıp kalırsa kişi hayata hüzünle bakan ve özgüven eksikliğine sahip olabilir. Göbek çakrası üreme hormonu bezleriyle bağlantılı olduğu için vücut tüyleri ve ses rengini de etkiler. Çocukluk döneminde aile ve çevreden gelen anlayış çerçevesinde duygular ifade edilir ya da bastırılır. Duyguların özgür ve rahat akmaması durumunda göbek çakrasında dengesizlikle başlar. Blokaj durumunda duygusal olarak kişi kendini patlamaya hazır hisseder, diğer kişilere karışan, kontrolü bırakmak istemeyen, otoriter ve manipulatif bir kişilik ortaya çıkabilir. Duygusal iniş çıkışlar ve dengesizlik hali ortaya çıkar. İzolasyon isteği gelebilir. Fiziki rahatsızlıklar kalın bağırsak sorunları,mesane taşları, sırt ağrıları, kadınlarda üreme organları, rahim ve yumurtalık hastalıkları ,kas spazmları, kabızlıktır. Bu çakranın dengelenmesinde sıvı alımı önemlidir. Dengeli hadeyken kişi neşeli, dışa dönük, kendine saygılı, etkileyicidir.
Göbek Çakrasının Dengelenmesi: Rengi: turuncu Aroması: Yasemin, gül ve sandal Taşı: Quartz, sarı sitrin ve aventurin Mantrası: Vam Notası: Re Etkilediği gezegen ve elementi: Pluton ve su. Etkilediği Burç: Akrep, terazi ve yengeç. Bağlantılı duyu: Tat alma. Uyumlu Hali: 30 saniyede saat yönü tersi 6 dönüş Uyumsuz hali: 30 saniyede saat yönü tersi veya saat yönü 6'dan fazla dönüş. Yetersiz Hali: Saat yönü tersi 6'dan az dönüş. Uygun müzik: Akıcı, ritmik ve kıvrak melodiler. örn. halk müziği.
3.Çakra Manipura, Solar Pleksus (Güneş sinir ağı) Göbek deliğimizle göğüs kafesimiz arasında yer alır. Solar plexususun sanksritçe anlamı 'Şehvetli Taş'demektir. Titreşim rengi sarıdır. Güneş gibi yani En temel özelliği güç ve iradedir. Bütünlüğe giden yolu birleştirir. Sosyal anlamda solar pleksus başkalarıyla olan iletişimimizi ifade eder. Değişim ve hareket bu çakrayla ilgilidir. Aynı zamanda kişinin benliğini güçlendirmesinde yardımcı olan çakradır. Bu güç kontrol edilerek ya da agresif metodlarla elde edilen bir güç değildir. Çakranın dengesizliği durumunda reddedilme korkusu, aşırı eleştirel tutum, kalabalıklar içinde bile yalnız hissetme yetenekleri bu çakradan gelir. Astral seyahat, psychic gelişme medyomik algılama bu merkezin tesirleri ile olur. Uyumsuz çalışmasında eleştiriye aşırı tepki verme, kontrol etme ihtiyacı, düşük benlik değeri, özgüven eksikliği. Fiziksel rahatsızlık olarak kendini gösterdiği yerler; Sindirim problemleri, diabet, sinir yorgunluğu, mde ülserleri, sindirim sorunları, alerjiler, şeker hastalığı, karaciğer, pankreas, ince bağırsak sorunları. Uyumlu çalışması halinde neşeli, dışa dönük, kendine saygılı, etkileyici kişilik. Bu çakranın gelişimi ondört yirmibir yaşları arasındadır. Bu çağda gençte kendine güven ve benlik değerinin geliştiği yaştır. Bu çakranın dengeleyici besini karbonhidratlardır.
Solar Pleksus'un Dengelenmesi: Rengi: Sarı Aroması: Ylang-ylang, vetiver, bergamot Taşı: Sarı sitrin, aventurin, quartz, amber, topaz Mantrası: RAM Notası: Mi Etkilediği Burç: Koç, Aslan Etkin gezegeni ve elementi: Güneş, Mars ve ateş Bağlantılı Duyu: Görme Uyumlu hali: 30 saniyede saat yönünde 8 dönüş Uyumsuz Hali:30 saniyede saat yönünde 8'den fazla vuruş Yetersiz Hali: 30 saniyede saat yönünde 8'den az vuruş. Uygun Müzik: Ritmik enstrumantal müzik, ilahiler ve dualı müzikler.
4. Çakra: Anahata Kalp Çakrası: Göğüslerin tam ortasında vücudun merkezindedir. Tüm çakraların da merkezindedir. En belirgin özelliği sevgi çakrasıdır. Kalp, sevgi, aşk bu çakranın etkilediği alanlardır. Bu çakra aynı zamanda maddesel olanla ruhani olan arasındaki köprü işlevini de üstlenir. Sanskritçe 'Anahata' İki cismin birbirine çarpmadan çıkarttıkları ses' anlamına gelir. Aslında bu kelime metaforik olarak pek çok şeyi ifade eder. Erkek ve dişi, dünyevi olanla ruhani olan gibi. Şefkati, affetmeyi, koşulsuz sevgiyi ve kendini kabul etmeyi simgeler. Simgesi havadır. Aslında bu çakra bizi biraz zorlar çünkü doğamıza çok ters bir oluşum sergiler. Görünür dünyanın katı formlarından görünmez ve şeffaf olana bu çakra sayesinde geçiş yaparız. Timüs bezi bu çakranın etkilediği salgı sistemidir. Fizik bedenimimizdeki etkilediği bölgeler kalp, göğüs, solunum yolları, akciğerler ve dolaşım sistemidir. Kalp çakrasının uyumsuz çalıştığı durumlarda vücudumuzda görülebilecek fiziki rahatsızlıklar; kısa ve sık nefesler, nefes alma güçlükleri, yüksek tansiyondur. Psikolojik açıdansa; bağımlılık, evham, endişe, alınganlık, melankoli, yalnızlık korkusu, duygusal bağlılıktan korkma ya da aldatılma korkusu yaşanabilir. Kalp çakrasının uyumlu çalıştığı durumlarda kişi: empati kurabilen, arkadaş canlısı, şefkatli, başkalarını desteklemeye hevesli ve herkesteki en iyiyi görme hasleti. Kalp çakrasını dengelemek için bol bol yeşil yapraklı sebze tüketmek faydalıdır.Kalp çakrasının gelişimi yirmi bir ala yirmi dört yaşlar arasındadır. Bu dönemde büyük aşklar yaşanması ya da kalp çakrasının simgesi olan 'evlilik' olayının sıkça gerçekleştirilmesi tesadüf olmasa gerek.
Kalp Çakrasının Dengelenmesi: Rengi: Yeşil, Pembe,Altın Aroması: Gül, bergamot, melissa, neroli Kıymetli Taşı: Pembe Quartz, Kunzite, Kırmızı Turmalin, aytaşı, malahit ve yeşim. Mantrası: YAM Notası: Fa Etkilediği Burç: Terazi ve boğa Etkin gezegeni ve elementi: Venüs ve hava Bağlantılı Duyu: Dokunma Uyumlu hali: 30 saniyede saat yönünde 12 dönüş Uyumsuz Hali:30 saniyede saat yönünde 12'den fazla vuruş Yetersiz Hali: 30 saniyede saat yönünde 12'den az vuruş. Uygun Müzik: Klasik müzik
5. Çakra: Vishuddha Boğaz çakrası: Beşinci çakra kendini mavi ile ifade eder.Boğazımızın üstünde köprücük kemiği ile gırtlak arasında yer alır. İletişimin çakrasıdır. İletişimden kastımız kişinin kendisi ve içinde yaşadığı tüm ortamla olan ilişkisi ve iletişimidir. İletişim, ses kendini ifade etme, konuşma ve yazma yeteneği bu çakranın etkilediği özellliklerdir. Boğaz çakrasının vereceği hayat dersi; kişisel ifade ve seçim yapabilme gücüdür. Boğaz çakrası yirmisekiz ila otuz beş yaşları arasında gelişir. Bu noktada çevrenizde otuzlu yaşlarında kariyerlerinde radikal değişime giden ne kadar çok insan olduğuna dikkatinizi çekmek isterim. Etkisiyle değişimin ve transformasyonun mümkün olduğu çakra merkezidir. Uyumsuz çalıştığında kendini ifade etme sorunları yaşar kişi bunun sonucunda da öfkenin biriktirildiği bölge olabilir. Uzun süreli ses kısıklıkları, konuşurken ses çatallaşması, boğaz enfeksiyonları kendini ifade etmede yetersizliğin belirtileridir. Gene uyusuz çalıştığında kişi yalancılığa ya da tam tersi aşırı ağzı sıkılığa meyilli olabilir. Boğaz çakrasının uyumsuz çalıştığı durumlarda; tüm durumlara engel olma isteği, çekingenlik, aşırı mükemmeliyetçilik, yaratıcılıkta kapalılık, utangaçlık, güçsüz hissetme veya düşüncelerini ifade edememe durumları ortaya çıkar. Boğaz çakrasının etkilediği fiziksel bölgeler ve hastalıklar : Ses telleri, akciğerler, yemek borusu, Ses sorunları çatallı ve kısık ses, Tiroid rahatsızlıkları,boyun ağrıları ve problemleri, astım krizleri, guatr, hipertiroid, deri döküntüleri, kulak enfeksiyonları, boğaz ağrısı, ileri durumlar da larenks ( gırtlak) kanseri. Boğaz çakrasını uyumlu çalıştığı durumlarda: kuvvetli ilhamlara sahip sanatçılar, güzel sesli başarılı konuşmacılar, halkla ilişkiler ve reklamcılığa yatkınlık. Yazarlığa ve sunuculuğa uygun olurlar. Boğaz çakrasının etkilediği organlar; Boğaz,ağız bölgesi, boyun ve omuzlar, ense, dişler, kulaklar, tiroid salgı bezi. Boğaz çakrasını dengelemk için bol bol meyve tüketilmelidir. Mavi gökyüzü, sakin göl yada durgun su manzaraları boğaz çakrasını dengelemek için faydalı doğa deneyimleridir.
Boğaz Çakrasının Dengelenmesi: Rengi: Mavi Aroması: Adaçayı, okaliptüs, papatya ve myrrh Taşı: Lapis lazuli, turkuaz ve aqua marin Mantrası: HAM Notası: Sol Etkilediği Burç: İkizler, başak Etkin gezegeni ve elementi: Merkür ve eter Bağlantılı Duyu: Ses- duyma Uyumlu hali: 30 saniyede saat yönü tersine 16 dönüş Uyumsuz Hali:30 saniyede saat yönü tersine 16'dan fazla vuruş Yetersiz Hali: 30 saniyede saat yönü tersine 16'dan az vuruş. Uygun Müzik: New age ve yankılı sesler
6. Çakra Ajna 3.Göz Çakrası: İki gözün arasında kaşların ortaısnda yer alır. Üçüncü göz çakrası sezgiyi simgeler. Sanskritçe 'Ajna' bilmek demektir. Buçakranın kuvvetli olduğu kişilerin yüzyıllardır medyum, fal ile uğraşması tesadüf olamsa gerek. Üçüncü göz çakrasının etkilediği sistem hipofizdir. ( Hipofizin beynimizdeki işlevi iten ve dışardan aldığı tüm mesajları toplayarak yönetici hipotalamus'a göndermektir.) Dolayısyla en alt çakranın etkilediği salgı sisteminden başlayarak yukarıya kadar gelen tüm mesajları hipofiz toplar ve gönderir. Üçüncü göz çakrasının uyumlu çalıştığı durumlarda kişi geçirgendir. Ne demektir geçirgen olmak; dışarda meydan gelen olaylar veya durumlardan etlilenmeden merkezinde durabilmektir, aynı zamanda ortamlardaki tüm olumsuzlukları olumluya çevirebilme, her şeyin üstüne çıkıp dışardan bakabilme yetisi vardır. Kişi oluşun biligisine sahiptir, sezgi yetenekleri sayesinde analiz yapabilir ve bundan şüphe etmez. Bu durumda kişi iradesinde tamdır. yani sezgilerine güvenerek geliştirdiği iç duygularıyla yıkılmaz bir kale gibi geçirgendir. Gözlerin görebildiğinin ötesini görür.Duygusal zekası çok kuvvetlidir. Telepatik yetenekleri çok gelişmiştir bu yüzden yükselmiş varlıklarla bağlantı kurabilir ve onlardan ruhsal yardım alabilir. Üçüncü göz çakrasının uyumlu çalışmadığı durumlarda; kabuslar, öğrenme zorlukları ve halusinasyonlar görülebilir, başarısızlık korkusu, hiç bir şeyden emin olamamak, her şeyin zıddına hareket etme dürtüsü. Üçüncü göz çakrasının etkilediği fiziksel organlar: Yüz, baş, sinir sistemi,hipofiz bezi, gözler, beyin ve beyincik. Rahatsızlıklar: Migren, şiddetli baş ağrıları, körlük ya da görme bozuklukları, sinirsel rahatsızlıklar. Psikolojik olarak etkilediği yerler, bağnazlık ya da aşırı tutuculuk, duygusallığa asla yer vermeyen katı mantıkçı tutum, yalnızlık duyugusu. yetersiz çalıştığında kişi; madedesel olana aşırı bağımlııdır, ruhsallığı reddeden aşırı akılcı yaklaşımlara gider. Süperegosu çok kuvvetlidir yani toplum kurallarına aşırı önem verir, unutkandır, duygusal rollerde zorlanır.( örn:baba, eş, sevigli, dost rolleri) Gelişim yaşı yoktur doğuştan ya da sonradan gelişir. Beslenme metodu yoktur. Yükselme ruhsal boyutta gerçekleşmeye başladıktan sonra kişinin maddesel besinlere çok fazla ihtiyacı kalmaz.
Üçüncü Göz Çakrasının Dengelenmesi: Renk: İndigo mavi, Mor. Aroması:Günlük, menekşe,yasemin Taşı: Ametist, Florit, azurit, sodalit, Lapis Lazuli Mantrası: KSAM ( Dil dişlere yaklaştırılarak ıslık gibi bir sesle KS harfleri çıkarılır) Notası: La Etkilediği Burç: Yay, Kova, Balık Etkin gezegeni ve elementi: Neptun ve Jüpiter Bağlantılı Duyu: Altıncı his Uyumlu hali: 30 saniyede saat yönü 96 dönüş Uyumsuz Hali:30 saniyede saat yönü 96'dan fazla dönüş Yetersiz Hali: 30 saniyede saat yönü 196dan az dönüş. Uygun Müzik: Ormanların uğultusu, kozmik sesler
7. Çakra Sahasrara Taç Çakra Tepe Çakrası da denir. Başımızın tepesinde en orta noktada yer alır. Beyaz, altın ya da koyu mor renkle belirtilir. Diğer çakraların dengesiz ya da yetersiz çalışması durumu tepe çakra için geçerli değildir. İhtiyacımız olan hayat gücünün geldiğine inanlılan bağlantı noktasıdır. Aura bedenlerini evrene ve ilahi olana bağlayan bağlayan gümüş kordon taç çakradan çıkar. Benliğin ve bedenin çok ötesindedir. Ruhsallığı, her şeyle birlik olma duygusunu simgeler. Aynı zamanda yuva ve evi de simgeler. Hindu geleneğindeki çizimlerde 'sahasrara' yani bin yapraklı lotus, yapraklarını sonsuza doğru, kendi içinde sürekli açan bir lotus olarak resmedilir. Sanskritçe kelime karşılığı da Bin katlı demektir. İnanılan odur ki aydınlanmaya, kendi farkındalığına ya da bütünlüğe giden yolda, aşağıdan yukarıya kadar bize tek tek yardım eden çakralar birliğe tepe çakrada varırlar. Yani aslında tepe çakra bir nevi ruhsal merkezdir. Aydınlanma, kozmik bilince ulaşmaya ve erdem'in akışına olanak sağlar.Fizik bedende etkilediği yerler beyin,kafatası,beyin zarı, cilt ve epifiz bezidir. Çakranın uyumlu olduğu durumlarda; Kişi bireysel egosunu bırakır ve evrensel egoyu kabullnerek her şeyle birlik olma duygusunu deneyimler. Bolluk ve sonsuz mutluluğun saf bilincinde yaşar. Kendini ruhsallığa açarak bilinçaltına tam hakimiyet kurar. Hayattaki mucizeleri deneyimler. Çakranın uyumsuz olduğu durumlarda kişi paranoyaya yakın ölüm korkusu, ruhsallığı inkar etmeye ve kaçmaya eğilim gösterir, akıl ve mantıkla evrendeki her şeyi açıklamaya çalışarak psikolojiye sırtını dönebilir, aşırı egosantrik bir kişiliğe sahip olabilir, sorular içinde boğuşur ve hiç birine cevap bulamaz, manik depresif bir ruh halinde olabilir, cinselliğini ifade etmede sapkın davranışlar sergileyebilir, Yetersizse; birileri tarafından engellenme korkusu yaşar, sevinç, memnuniyet eksikliği, yıkıcı hisler,panik ve tükenmişlik duygusu, ait olamama hissi, depresyon ve migren görülür. Fziksel olarak uyumsuz olma halinde çevre kirliliğine aşırı hassasiyet, kronik yorgunluk, alzheimer, sara görülebilir. Bu çakranın etkilediği kişiler giderek toplumdan soyutlanır, yüksek ve ücra köşlere gitme ihtiyacı duyarlar. Dünyanın ruhsallıkta en kadim ve yükselmiş tüm uygarlıklarının (bkz.Tibet, Peru vs.) dağlık bölgeler yerleşmiş olması tesadüf olmasa gerek.
Taç Çakranın Dengelenmesi: Rengi: Beyaz , altın, koyu mor Taşı: Kuartz, elmas, opal, ametist. Aroması: Günlük, lavanta, frankinsense, gülağacı ve lotus çiçeği Mantrası: AUM ( dünyanın bilinen en eski en kuvvetli mantrasıdır, çok dikkatli kullanılması gerekir) Notası: Si Etkilediği Burç: Oğlak, Kova, balık Etkin gezegeni ve elementi: Uranüs, düşünce ve kozmik enerji Bağlantılı Duyu: Tüm duyuların ötesindedir Uyumlu hali: 30 saniyede saat yönü 972 dönüş Uyumsuz Hali:30 saniyede saat yönü 972'den fazla dönüş Yetersiz Hali: 30 saniyede saat yönü 972'den az dönüş. Uygun müzik: Sessizlik ve derin vecih hali.
PARAPSİKOLOJİ VE METAFİZİĞİ ANLAMAK Bilimler gelişmeden, ayrışmadan, farklılaşmadan birbirinin içine girmiş durumdaydı. Teoloji, felsefe, psikoloji, insan bilimleri ve diğer bilimler iç içeydi. İnsan zihninin bir ürünü olan bilimler geliştikçe belirli alt disiplinler ortaya çıktı, birbirinden bağımsızlaştı. Bu bağlamda bilinen ile bilinmeyen arasında kalın çizgiler ortaya çıktı.
Psikoloji insan varolduğundan bugüne varolan bir bilimdir. Ancak bilimsel bir disiplin olarak gelişmesi son yüzyılda olmuştur. Psikoloji ?ruh bilimi? demektir. Burada kavram kargaşasına neden olmamak için teolojik bir kavram olan ? Spirit ? kelimesi yani ruhtan;
insan beyninin fonksiyonlarını ifade eden ?psi? yi ayırmak gerekir. Psi kelimesi canlıların, özellikle insan beyninin nasıl davrandığını, nasıl düşündüğünü, nasıl duygulandığını, nasıl etkilenip, nasıl tepki verdiğini inceleyen ve bunun yasalarını ortaya çıkaran bir bilim dalıdır. İnsanın organik yapısı; elle tutulur, gözle görünür, laboratuarda incelenebilir bir yapıdır. İnsanın zekasını, aklını, düşüncesini, davranışını, duygulanımını, bu manada ölçüp tartamıyorduk. Ancak yapılan bilimsel çalışmalar İnsanın tüm bu fonksiyonlarını ölçülebilir bir fenomen olduğunu bize göstermiştir. Yani insan ruhu rakamlara dökülebilir. Bu sonuç bilimin evrimsel gelişim sürecine paralellikte ortaya çıkmıştır. Matematik, istatistik, sinirbilimi (neuroscience), kimya, elktrofizyoloji, elktromanyetizmin gelişmesi ile beynin sırları da çözülmeye başlanmıştır. Artık insan beyninin sırları hakkında bir çok bilgiye sahibiz. Ancak bilmediklerimizde çoktur. Fakat çalışmalar umut vadedicidir.
Psikoloji ilmi bir disiplin olarak evre evre gelişip evrensel bilim içinde yerini alırken, sınırları netleşmekte, berraklaşmaktadır.
Bu noktadan itibaren bilimsel bir disiplin olarak psikiolojinin mevcut gelişim düzeyi ile izah edilemeyen, açıklanamayan sorun ve sorulara karşı psikolojinin ötesinde, yanında anlamına gelen ?parapsikoloji? ortaya konmuştur. Parapsikolojiyi iki bağlamda değerlendirebiliriz.
Birinci olarak; psikoloji bilimi ile izah edilemeyen bir takım fenomenlerin bilimin inceleme araçları ile inceleyerek bilime kazandırmak, aydınlatmak, izah etmek şeklindeki yaklaşım vardır.
İkinci olarak; bilimsel determinizmin karşısında, gerçekliğin ötesinde , farklı bir boyutta fenomenler dünyası olduğunu ispata yönelik parapsikolojik bir yaklaşım tarzı mevcuttur.
Birinci yaklaşım tarzı bilime hizmet amacı güderken, evrensel gerçekliği deşifre etme yöntemidir. İkinci anlayış ise bilimsel gerçekliğin ötesinde farklı bir boyut arama peşindedir.
Tarihsel gelişim sürecine baktığımızda yapılan araştırmalar sonucunda parapsikolojinin alanı daralmakta, izah edilemeyenler anlaşılır olmakta, bilimin sınırları içine girmektedir.
Diğer alandan fizik ve metafiziğe baktığımızda fizik evrensel gerçekliği temsil ederken, metafizik evrensel gerçekliğin ötesini temsil etmektedir. Psikolojide geçirilen evreler fizik ve metafizik içinde aynı şekilde gelişmektedir. Yine tekrarlayacak olursak teoloji, felsefe, psikoloji ve diğer insan bilimleri geçmişte içiçelik arz ediyordu.
Tarihsel gelişim süreci ile birlikte bilimsel disiplinler ve alt disiplinler farklılaştı. Fizik, matematik, astronomi, kimya, geometri gibi bilimler alt disiplinleri ile birlikte çok gelişti. Evrensel gerçeklikte bilimin sınırları genişledikçe, izah edilemeyenler izah edildikçe metafiziğin alanı daraldı, küçüldü. Aynı parapsikolojide olduğu gibi.
İki türlü yaklaşım tarzı tespit edilebilir. Birinci yaklaşım tarzı evrensel gerçeklik ve bilimsellikle izah edilemeyen sorulara karşı, insan zihninin cevap arayıp bulamadığı fenomenlere karşı; evrensel gerçeklikle bütünleşmeye çalışan, bilimsel açılımlar peşinde koşan metafizik yaklaşım tarzı vardır. Yani yaratıcı gücün evrensel sisteminin deşifre edilmesi ile ilgili zihinsel egzersizler mevcuttur.
Buradaki metafizik yaklaşım; bilinemeyeni, açıklanamayanı, anlaşılamayanı mevcut evrensel gerçeklikle izah etmeye çalışmak veya evrensel gerçekliğin perspektifini geliştirmeye çalışmak söz konusudur. Burada bilimle karşı bir karşıtlık söz konusu değildir. Ancak bilimsel izah tarzı bulmaya zorlamak veya bilimin gelişmesini gözlemlemek gibi iki seçenek vardır.
İkinci yaklaşım tarzı ise evrensel gerçekliği veya fiziği basite indirgeyip, onu ötesinde anlaşılmayan, izah edilmeyen, mevcut bilimsel yaklaşımlarla da izah edilemeyeceğine inanan bir alanın varlığını kabul etmek, bu alanı dogmatik düşüncelerle, yargılarla açıklamaya çalışan yaklaşım tarzıdır. Burada bilimle bir kavga, bir karşıtlık hali söz konusudur.
Bu tarzda bilimsel gelişmelerin, insanı doğayı izah etmesindeki muhteşem gelişmenin ulaştığı boyut karşısında şaşkınlığa düşen bireyin kendini koruma gayreti veya farklı bir güçle donanma ihtiyacını bulabiliriz.
Psikolojinin karşında parapsikolojinin, fiziğin karşısında metafiziğin oluşmasının veya bu dört ayrı argümanın birbiriyle ilişkisini anlayabilmek, bağlantıların ortaya koymak gerekmektedir.
Bu farklılıklar çeşitli boyutlarda, bağlamlarda ela alınıp izah edilebilir. Bunlar arasında psikolojik, sosyolojik, felsefi, teolojik, ahlaki yaklaşım vd. sayılabilir.
Psikolojik yaklaşım İnsanların bir kısmı determinal fiziği seçerken, neden diğerleri metafiziği seçer. (Fiziğin içindeki determinizm ve indeterminizm teorik tartışmasının dışındaki bağlamda.) İnsanların bir kısmı insanların zihinsel süreçlerini inceleyen psikolojiye taraf olurken, diğer bir kısmı mevcut yasalarla izah edilemeyen konularda parapsikolojiye yönelir.
Modern psikoloji ile bunu izaha çalışalım. İnsan doğduğunda gerçeklikten habersizdir. Zihinsel yapısı zamanın, mekanın, determinal ilişkinin, fiziğin dışındadır. Bir insanın gerçeklik ilkesini, zamanı, mekanı, fiziği kavrayabilmesi için doğumdan sonra asgari beş yıllık bir süre gereklidir. Bunları kavrama yeteneği ile dünyaya gelir. Ancak insanoğlu doğduğunda bu bilgiler mevcut değildir. Bebek beyni zamanı, zamanın peş peşeliğini anlayamaz. Uzamsal mekanı kavrayamayan, sebep sonuç ilişkisini idrak edemeyen, ahlaki hususiyetlerin hiç birisine sahip olmayan sadece biyolojik refleksler ve dürtülerden ibarettir.
Bebeklik döneminde düşüncenin ilk oluşum evrelerinde, dünyayı algılayan bebek dünyayı yarattığını düşünmektedir. Fiziksel ve düşünsel ihtiyaçları gerçekleştirildiğinde (başkaları tarafından) çocuk bunları kendinin yarattığı gibi bir vehme kapılmaktadır. Yani bir nevi tanrı olduğunu düşünmektedir. Bir bebeğin kendini tanrı gibi hissetmesini nasıl anlayabiliriz? Tabiiki bebekle oturup konuşamayız. Bebeğin düşünce ve duygularını direkt olarak öğrenemeyiz. Peki bu kanıya nereden varıyoruz?
Birinci olarak bu yargımızın izdüşümlerini düşüncemizde, davranışımızda ve fantazilerimizde bulabiliyoruz. Bunların bilimsel bir perspektifte gözlemleyip izah edebiliyoruz. Kimlik ve kişilik yapısının oluşması süreci, dilin, simgenin, imgenin oluşmasının sürecinde bu yapıları inceleyebiliyoruz.
İkinci olarak; akıl hastalığı (psikozlar) insan ruhunun gelişim evrelerinin tersine işlemesidir.Psikoz hastası; çocuk ve bebek düşünce tarzına geri dönüşü simgeler. Yani bebek gibi düşünür ve hisseder. Geriye döndükçe zihinsel yetenekler dumura uğradıkça psikozlarda omnipotent (tüm güçlülük) bir yapı ortaya çıkar. Tüm eşyayı kontrol edebilme, değiştirebilme, fiziksel gerçekliğin ötesine geçebilme gücünü hissetmektir. Akıl hastasının patolojisi daha da derinleşir ve geriye doğru yani bebekliğe doğru gitmeye devam ederse omnipotent yaratıcı gücü hissetmenin ötesinde zaman ve mekan kavramı da kaybolabilir. Bunlardan da geriye gidilirse kaos başlar, anlamsızlık ortaya çıkar. Bu ilk bebekliğe dönüş durumudur. Kelimeler, imgeler, nesneler iç dünyamızda anlamsız bir şekilde kaos oluşturur. Bu bilimsel literatürde ?okyanussal coşku? terimi ile adlandırılır. Böyle bir bireyin tedavisi de tam tersine işler. Bu süreç her insanoğlunun geçmek zorunda olduğu gelişim evreleridir. Zaman, mekan, gerçeklik,toplumsal ve sosyolojik gelişimler insana ebeveynleri veya bakıcıları tarafından yüklenen bir sanal proğramdır. İnsanlığın ortak gelişim çizgisinde belirli bir ortak payda olmasına rağmen; bireysel gelişim ve dünyayı algılama ve anlamlandırma çoğu durumlarda kültüreldir. Ve bu konuda çok geniş bir yelpaze sözkonusudur. Aynı olaya karşı kültürel farklılıklardan kaynaklanan birçok doğruları (!) görmek mümkündür.
Bu gelişim evreleri içinde çekirdek olarak kalan omnipotent yapı tanrısal güce haiz olduğumuz duygusu, zaman, mekan ve gerçeklikle sınırlandırılmış küçük dünyaya karşı bir isyan içinde iken, metafizik veya parapsikolojik bir uğraşa dönüşebilir. Yani bize giydirilmiş olan gerçeklik ilkesinin ötesine geçme isteği, bebekliğe dönüşü (regresyon) özleyen dürtüsel yapının tezahürüdür.
Çocuğun düşünce ile eyleme geçmeyi ayırt edebilmesi için yılların geçmesi gerekiyor. Yine çocuk ben ile ben olmayanı içten gelenle dıştan geleni, hayalde ürettiği ile gerçek olanı ayırt edebilmesi için çok ciddi bir eğitim sürecini yaşamalıdır.
Dört beş yaşlarına kadar düşünmek ile düşündüğünü eyleme koymak arasındaki farklılığı tam olarak fark edemez. Düşündüğünde eylem yapmış gibi kendini sorumlu hisseder. Ömür boyu hepimiz bunun izlerini taşırız. Düşünülmesi yasaklanmış olan şeylerden kaçınır ve korkarız.
İnsanın bir tarafı zamanı, mekanı, determinal yapıyı ve ahlakı öğrenirken; toplumsal bir uyum gösterip toplumun içinde sağlıklı bir birey olur.
İnsanın doğasındaki diğer taraf ise; bebeklik dönemine, zamandan ve mekandan uzaklaşmaya, determinal yapıyı reddetmeye ve omnipotent haline dönmeyi arzulamaktadır.
Bu durumda kendisini yüceltme (Sublimation), özdeşim (identification) savunma mekanizmaları ile fiziğin karşısında metafiziğe, psikolojinin karşısında parapsikoloji yönlendirmektedir. Bir nevi tanrı rolünü oynamaktadır.
Birey; evrensel sisteme nedenselliği oturtmak istiyorsa ve buna yönelmişse, metafiziği ve parapsikolojiyi bilim alanına çekmeye çalışmaktadır. Bilimsel bir perspektifte bu alanlara yaklaşmaktadır. İzah edilemeyenler zaman zaman suni de olsa bilimsel bir perspektife oturtulmaya çalışılacak ve kişi kendini güvende hissedecektir.
Dinsel inançlara baktığımızda (Musevilik, İsevilik, Muhammedilik vd.) takipçilerinin dini izah tarzlarına baktığımızda iki keskin çizgi görürüz. Bir kısmı dini rasyonel yapı ile izaha çalışırken, diğer kısmı ise batını, gizemli, farklı boyutlarda omnipotent bir şekilde izaha çalışırlar.
İki durumda insan ruhunun reel ve irreel yönlerinin tezahüründen başka bir şey değildir.
Medeniyetin oluşabilmesi için yaşadığımız dünyada gerçeklik ilkesinin benimsenmesi ve toplumsal ahengin yakalanabilmesi gerekmektedir. Bu da eşyanın sırrına vakıf olmakla mümkündür. Bilim ise bunun oluşmasının temin eden zemindir.
Evrenin devamı için fiziksel, belirleyici değişmeyen yasaları vardır. Bu yasaların geçerliliği ve varlığı sürdükçe evren varolacaktır. Bu yasalar değiştiğinde; muhtemelen bunun adı kıyamet olacaktır.
Bilimde izah edilemeyen şeyler parapsikoloji ve metafiziğin psikoloji ve fiziğe karşıtlığını oluşturmamalıdır. Yaratılışın yasalarını anlamak için, belki de yaratıcıyı gerçekten hissetmek için bir gayret ve cehd unsuru olmalıdır. Bunu da yapabilmek için düşüncenin, deneyimin hiç bir sınır tanımadan bilimsel bir perspektifte eyleme dökülmesi gerekmektedir. Ahlaki kaygılar, dinsel tabularla insanın düşünce ufkuna sınır konması bilimsel üretkenlikle bağdaşmayan bir tutumdur.
İnsanı bu manada özgürleştiremediğimiz sürece eşyanın sırrının deşifre edilmesi de mümkün değildir. Bilim adamı sıradan bir insan gibi düşünmemelidir. Tabuların ötesine geçebilmelidir. Her şeyi sorgulayabilmelidir.Ve her şeyi deneyebilmelidir. Ancak o zaman bilimsel sıçramalar mümkün olabilir. Aksi durumda statükoyu, dogmatizmi, fanatizmi ve kısırlığı desteklemiş olur. İnsanın düşüncesini özgürleştirirseniz, ufkunu açarsanız insan; gerçek manada insan olur. Aksi durumda ise şablonlarla düşünen ve yaşayan köleler oluşturursunuz.
Bireysel korku ve zaaflarımızı yaratıcı gücün korku ve zaafları gibi algılayıp; statükoyu ve dogmatizmi savunmak, yaratıcı gücü hiç anlamamaktır. Eğer yaratıcı güç ve irade varsa; o güç varlığını hep sürdürecektir. İnsan gibi ölümlülerin bir yaratıcı gücü koruma ve kollama görevi olamaz. Ancak onu anlama ve kavrama ihtiyacımız olabilir. Bilimsel arayış ve inceleme de; yaratılışımıza anlam arayışından kaynaklanmaktadır. Varlığımızın; sorgulayan, neden ve niçin sorularına anlam arayan içsel varoluşsal ihtiyaçlarımız, bizi bilimin araştırma ve anlama kapısına yönlendirmektedir.
Bilim adamı fenomeni inceler, inandığını ispata çalışmaz. Bilim mevcut olanı koşulsuz anlamak, kavramak düşüncesi ile yapılır. Aksi yönelimler bireyin psikolojik içsel çatışmalarından kaynaklanan ihtiyaçlardır.
Bioenerji Nedir? Bioenerji insan bedeninde var olan kozmik bir enerjidir. Bioenerji insan bedenindeki bir çok dolaşım bozukluğunun sebebi olabilir. Tedirğinlik, uykusuzluk, ruhsal daralma, vucudun ötekileşmesi gibi kendini bir çok konuda huzursuz yetersiz hissettiren vucudun kozmik enerjisinin çakraların kapanmasıyla başlayan olumsuzluklara yol açar. Buna ise kuantum kargaşası yani diyalektik anlamını yüklemek doğru olur. Bioenerji kişinin hayatının her noktasında var olan ama insanlığın yeniden keşfettigi buğulu girdabın başlangıcıdır. Bioenerji şifa kaynağıdır, bioenerji kendi içindeki huzurun dinğinliğin ANAHTARIDIR. Varoluş haritasının çizgileridir. Bioenerji bizi biz yapan her şeyin anahtarıdır. Bioenerji yol haritamızın tüm çizgilerini gösteren ilahi olmayan ama; ilahi kavramların uzantılarına tutunmuş, bizlerin hayatın yaşanası tüm yönlerini görmesini sağlayan ruhumuzun beslendiği sonsuz bir enerjidir.
Bioenerji ve İnsan Bioenerji insan bedeninde bululan kozmik bir enerjidir. Bioenerji uygulamalarıyla, vücudun arınması sağlanır. Arınma belli seanslar çerçevesinde ve Bioenerji ile daha da kalıcı etkileri mümkündür. Bioenerji dünyada yıllar önce bilim olarak kabul görmüştür, bu yönde eğilimi olan kişileri eğitmek için akademiler kurulmuştur. Uzakdoğu ve Ortaasya'da yüzyıllardan beri uygulanmaktadır. İnsanlar sağlıklı ve uzun ömürlü yaşamalarını bu ve alternatif yöntemlere borçludur. Bioenerji çok farklı şekillerde adlandırılmaktadır. Evrensel enerji, yaşam enerjisi, kozmik enerji hepside aynı şeyi anlatır. Kozmik enerji insan bedenine nufuz eder ve enerji kişinin bilinçaltının yönlendirmesiyle dolaşımını sağlar. Ama dolaşım belli bölgelerde yoğunlaşırsa veya azalırsa insan yaşamında farklı olumsuzluklar oluşmaktadır. Bioenerji, vücuda öncelikle pozitif enerji aktarımı ile başlanır bedenin yeniden dengelenmesi sağlanır. Bu arınma tekniğidir. Seans isteyen herkese aynı uygulama yapılır.Çünkü bizim uyguladığımız teknik arınmanın, insan üzerindeki enerji dağılımını doğru yönde sağlamakla bedenin kendi işleyişinin gerekli yerlerde sorunun ortadan kaldırılmasını sağlar. Bioenerji insanın yaşam alanındaki ihtiyaçları için kullanma gereksimini duyduğu olguların aydınlatma ekipmanları gibidir. Nasıl yaşam alanlarımızın gerektiğinde aydınlanmasını istiyorsak veya yanmayan lamba bizi huzursuz ediyorsa, bioenerji de vücudun gerektiğinde tek merkezde kontrol edilerek bizi ışığa yani huzura ulaştırmasıdır. Bioenerj i insan bedeninin bedenle yaşam arasında ki denge noktasıdır. Bioenerjiyi anlamak ve bu doğal enerjiden nasıl yararlanmamız gerektiğine dair bilgi edinmeniz sizlere yeni başlangıçlar yapmanızı sağlayacaktır. İnandığımız her şey bizi hayata bağlayacak ve sonsuz yeniliklerin kapısını açacaktır. Bioenerji, insanın iç dünyanızda ki tapınağın anahtarıdır. İç dünyanızı açmaya siz karar verecek ve bunun için bizlere gelmeniz yeterli olacaktır. Size bionerji konusun da gereken yol haritası sizlere sunulacaktır
Bioenerjinin İnsan Hayatına Etkileri Bioenerjinin insan hayatındaki etkileri çok yönlüdür. İş ve kariyer hayatındaki , sosyal hayattaki , aile hayatınızdaki , bireysel ilişkilerinizde olumlu etkileri vardır. Hayatınızın her alanın da size birçok artıları olacak bedenin (şifa kaynağına kavuşması) arınması , takip eden seanslarda düşünce karmaşasından kurtulmasını sağlayacaktır. Bu anlamda bioenerjinin insan hayatındaki yeri hiçte önemsenmeyecek kadar küçük değildir. Önemi sizin bioenerjiyle tanıştıktan sonraki zaman diliminde daha da çoğaltacaktır. Anlatılan ve verilen bilgilerin dışında seans sonrası hissettikleriniz sizin hayatınızda ki artı ve eksilerin anlam kazanmasını sağlayacaktır. Bioenerji dinginliği sadeliği arınmışlığı temsil ettiği gibi diyer uç noktaların da önünü açmaktadır. Kontrollü olarak bu şu demek olur ki bioenerji bir yaşam biçimi ve hayatın içindeki yaşam çizgisinin ta kendisi, şifa kaynagı arınma seansıdır. Hayat sınırlarımızı ne kadar zorlamakta... Birçok şeyin farkına varmadan bizim esas aldığımız hiç bir şeyin farkında olmayız ki kişiselleştirdiğimiz sınırlarımız bizim gayemizden her geçen gün uzaklaşır. İşte budur hayatın içindeki nüansları kaçırdığımız an bu andır bizi biz yapan değerlerimizden bile uzaklaştıran. Beden enerjimizin işleyişinin aksaması, hayat akışımızı etkiler bir hal almasına neden olur. Biz beden enerjimizi kontrol edebilir hale gelmemiz için bedenimizi tanımamız ve bioenerjiyi özümsememiz gerekir. Belirttiğim gibi bioenerji bir yaşam tarzıdır, bu yaşam tarzına yani bioenerjiyi hayatımızdaki her alanda kullanmamız gerekir. Kullanacak kadarda bu konuda hem bilgi hem de uygulama görmemiz gerekir. Bu konuda size yol haritası izlemenizde yardımcı olmak isteriz. Yaşam alanlarınızda hayatı paylaştığınız tüm yakınlarınıza fark edilir bir anlayış ve pozitif enerjinin varlığıyla hayatın cevabını verebilirsiniz. Siz artık farkındalıkların tam ortasındaki güç kaynağı olabilirsiniz.İşte hayata dair sunulan en değerli başlangıcının tüm bilgilerini okumuş oldunuz. Bu sizde ne gibi bir başlangıç yapar, buda sizin taktiriniz olacaktır. Bioenerji sizi başlangıçtan sona kadar olan hayatın içindeki kılavuzunuz olmaya adaydır.Bunu tercih etmenizde sizi değişimin esintisine kavuşturacaktır. Sorumlu sorumluklarınızı; bioenerji içinde kullanmanız gereklidir ki bu tarzınızı yenileyecektir ve sizi çağlayanın sesi rüzgârın sınırsızlığına ulaştıracaktır.
Bioenerji Seansları Bioenerji seansı uygun bir yerde sessiz bir alanda yapılması seansın daha verimli geçmesini sağlarlar. Seanslar 30=45=60=dakika aralıklarında uygulanır seansın kaç dakika süreceğini bioenerjis belirler. Seanslar yaşam alanlarında uygulanması pozitif enerjinin daha yoğun ve kalıcı olduğunu gürdük bu açıdan uygulamaların yaşam alanlarında yapılmasını öngörüyoruz. Seanslar karşıdan aktarımla uygulanmaktadır, aktarım öncelikli arınma tekniği ile başlar ve bedenin zayıf noktalarında yoğunlaştırılarak enerji aktarımının sabitlenmesiyle devam eder vücudun kozmik enerji akışı sağlanmış olur seanlar bedendeki rahatsızlıklara karşı destekleyici bir etkide bulunur şimdi size bir örnek vermek isterim; baldırınızda kanayan bir yara var siz bunu bioenerjiyle tedavi etmeniz mümkün degildir ancak yaranın ağrısını ortadan kaldırabilirsiniz sorun devam eder belfıtığında da aynı teori geçerlidir. Ağrısı alınmış bölgedeki sorunlar devam eder daha fazla soruna da yol açabilir size tavsiyem şudur ki: rahatsızlıklarınız için önce doktora başvurun bioenerji isminden de belli olduğu gibi enerjidir, ve vücudun enerji dengelerini sağlar. Bu bazen farkı rahatsızlıkların ortadan kalkmasına sebep olabiliyor fakat bioenerjiyi başlı başına belli kalıplara koymak yanlış olur iyileştirici yönleri vardır. Psikolojik veya ruhsal rahatsızlıklarda destekleyici bir metot olarak ele alınması daha doğru olur. Bizim karşılaştığımız bazı sonuçlar, bedenin enerji dengelerini sağladığımız kişilerde şunlar görülüyor; uykusuzluk çeken biri uykusunu zamanın da ve rahat uyuya biliyor cinsel isteksizlik duyan kişiler istek duymaya başlıyor, çok isterik olan kişilerde normale dönüyor. Daha birçok bu yönlü etkileri vardır, fakat bedenin bioenerjiyi nasıl bir cevap vereceği belli olmayabilir çünkü her insanın farklı enerji aktarımı vardır, ve bu anlamda parmak izinin kişiye özel bir durum olduğunu hatırlarsak bioenerjiden herkesin farklı algılamaları olur. Yanılgıları bir kenara koymamız gerekir. Bizim asaslar çerçevesinde çalışmalar yapmamız daha kalıcı ve doğru olur bioenerji deneme yanılma metoduyla bulunmuş bir yöntem olduğunu unutmamamız gerekir. Tahlil veya rotken çekilerek yapılan bir teknik degildir, bu şunu anlatıyor bioenerji yüzyıllardır insanların şifa denemeleri sayesinde keşif edilmiş bir tekniktir. Bu tekniği bizler her geçen gün kendi çabalarımızla daha ileriye götürmeye çalışıyoruz uygulamalar bizim beden enerjimizden yola çıkılarak yapılmaktadır. Sonraki seanslarda da sizin enerjinizde kullanarak sonuca ulaşmaya çalışıyoruz bizler sizlerin yol gösteren kılavuzluğunuzu yapan yol arkadaşlarınız olmaya adayız sizde isterseniz bioenerjiyle hayatı daha derinden ve daha rahat hayatı anlamanızı ve hedefinize emin adımlarla yürümenize yardımcı oluruz. Sizlere bioenerjiyi anlamanız açısından sade bir dille anlatmaya çalıştım sizin aklınıza takılan bir sorunuz varsa biz sizin sorularınızı önemsiyoruz çünkü biz her soruda bioenerjinin derin ufkuna bir adım daha yaklaştığımızı düşünüyoruz.
Kuantum Düşünce üst nitelikli bir düşünme biçimidir. Sıradan düşünce biçimleri kendisini tekrar eden, etkisiz ve sınırlı enerjilerdir. Değiştirme ve oluşturma güçleri yoktur. Daha çok vehim, kuruntu, başıboş hayaller biçiminde akar. Oysa Kuantum Düşünce derin düzeyde, atom altı alanda etkili olabilecek tarzda bir yaratıcı düşünme biçimidir. Özel bir bilinç düzeyine girerek, özel olarak kurgulanmış sözel ve imgesel oluşumları içerir. Bu düzeyde insan, kendi hayatının efendisi durumuna geçer.
Kuantum Düşünce daha da ilerisi ortak zeka alanında işlem yapar. Bütün evreni tekamül ettiren enerjiyle işbirliğine girildiğinde siz bir "kişi" olmanın sınırlı olanaklarını aşar, "bütün" ün gücüne ulaşırsınız. O zaman da gücünüz tabii ki bütünün gücüne eşit olacaktır.
Bu Teknik Pratik Olarak Hayatımıza Ne Gibi Yararlar Sağlar?
Bizim gelişmemiz için gereken bütün araçlar: uygun iş, eş, yaşam alanı,ev, bedenimizin sağlığı bu yüksek frekanslı enerjiden nasibini alır. Siz, sınırlayıcı, engelleyici düşünce kalıplarınızı fark edip bunların yerine güçlendirici inançlarınızı koyduğunuzda hayatınız bu yeni inançlarınız doğrultusunda değişmeye başlayacaktır. Sizin için en uygun kişi, en uygun imkan,en uygun zamanda karşınıza çıkacaktır. Yapmanız gereken şey uzanıp onu almaktır. Doğuştan doğal olarak hakkınız olan mutluluğu, bereketi, bolluğu ve sevinci yaşamanıza imkan tanımış olursunuz.
Kuantum Düşünce, sağlıklı ve güçlü bir beden için de uygun bir zemin hazırlar. Bizim düşünce ve kabullenişlerimiz direkt olarak bedene etki yapar. Bedenimiz aslında bir enerji okyanusundan başka bir şey değildir. Korku,kaygı,öfke, suçluluk duyguları bütün hücrelerimizin beslendiği enerjide azalmalar yol açar.
Kuantum Düşünce Tekniği; kendimizi tanımaya, başkalarını anlamaya, evrensel sistemin işleyişini fark etmekten doğan bilgeliğe ulaştırarak beden enerjimizi de düzene sokar. Kişiler daha güçlü canlı ve güzel olurlar. Hayat misyonumuzu fark etmek ve ona adım adım ulaşmak yönündeki çabalarımızı destekler. Kendi içsel kodlamanızdaki yapmanız gereken işinizle ilgili ipuçlarını yakaladıkça adımlarınız hızlanır.
Kuantum Düşünce kişiler arası iletişimin enderin boyutunu sunar bize. Ortak İnsanlık alanında gerçekleşen bu iletişim, derin ve etkili bir uzlaşma sağlar. Beden dili ve sözel iletişimden daha da öte Kuantum sal İletişimle düşüncelerimizin direkt muhataba ulaştığı bir yöntem geliştiririz.
Kuantum Düşünce hayatımıza daha çok bolluk ve bereket çekmemizi de sağlar. Kendimizle ilgili derin içsel vizyonumuzu değiştirdikçe daha çok bolluk hayatımıza akmaya başlar. Genel anlamda zenginlik; sahip olduğumuz şeylerle ruhsal varlığımıza kattığımız değerler arasındaki dengeyi anlatır. Çok paraya sahip olmak tek başına zenginlik işareti olmayabilir. Önemli olan bu parayla ne yaptığınızdır. Daha çok kahkaha, daha çok dostluk, daha çok sevgi, daha çok deneyim ve daha çok hayır üretebiliyorsanız o zaman zenginsiniz demektir. Özetle Kuantum Düşünce Tekniği, yaşamın temel amacı olan sevinç duygusunu yüreğimizde hissetmemiz için bize imkanlar sunar.
Kuantum Fiziğiyle Bu Düşünme Tekniğinin Bağlantısı Nedir?
Kuantum fiziği, klasik anlamdaki fiziksel maddenin enerjiye dönüştüğü bir alana sokar bizi. O alanda artık atom altı parçacıklar, hızla hareket eden enerji parçacıklarından başka bir şey değildir.
Daha da ötesi bu parçacıklar insan düşüncesinin yaydığı enerjiye yanıt verirler. Bu alanı gözlemleyen kişi ile gözlemlediği parçanın birbirinden bağımsız, kopuk şeyler olmadığı çıkar meydana. Düşünceyle enerji, gözlemleyenle gözlenen, iç ile dış, burası ve ötesi arasındaki ayırımlar kalkar.
Heisenberg’ in belirsizlik alanı dediği bu alanı, gönderdiğimiz düşünce paketçikleri varlık katar. Belli hale getirir. Kuantum alanının bir noktasına yaptığımız etki bütünü etkiler aynı zamanda. Siz bir şey düşündüğünüzde bundan tüm alan etkilenir. Kuantum Fiziği, fizikle fizikötesinin birbirine karıştığı bir noktanın adıdır.
Bu Teknikten Yararlanarak Hayatlarında Değişiklikler Yaratan Kişilerden Örnekler Verebilir Misiniz?
Tabii ! Pek çok var. Çünkü kural hiç şaşmaz: Düşünceler hayatımızı oluşturur.
En yakın bir örnek bir mimar hanımla ilgili. İşinde hiç memnun olmadığını söylemişti. Ona nasıl bir işte çalışırsa mutlu olacağını sordum, anlatmaya başladı. Bunları bir bir yazdık. Ciddi bir firmanın araştırma ve geliştirme departmanında çalışmak istiyordu. İmgesel olarak bilinçaltına kodladık. Ertesi hafta telefonla müjdeyi verdi. Tam da istediği bölümde iyi bir şirkette hafta başında işe başlıyordu.
Buna benzer yüzlerce örnek var. Burada sorun sistemle ilgili değil. Kendilerine yüzde yüz yararlı olacak bu sistemi uygulamak için katılımcıları ikna etmekle ilgili. Belki de bu işe keyifli bir ikna çalışması diyebiliriz. Bir başka çarpıcı örnek de bir öğrenciyle ilgili. Üniversiteye hazırlık yapan bu gencin sınavla ilgili korku dolu düşünceleri vardı. Onunla bir çalışma yaptık. Binlerce kişi arasında o bir yıldız gibi parlıyordu. O kalabalık arasında fark edilmemesi mümkün değildi. Hayalinde sınavı kazanmış hatta üniversite diplomasını alıyor görmesini sağladık. Bu sınavın hayatının bir çok önemli günlerinden sadece biri olduğunu ama tek belirleyici olay olmadığını tespit ettik. Bütün bunlar zihin özel bir algılama düzeyindeyken gerçekleştirildi. Bu genç üçüncü kez sınava giriyordu ve artık dördüncü bir şansı yok gibi gözüküyordu. Tabii ki daha sonra onun sınavı kazandığına dair telefon aldım.
Yine başka ilginç örnek tıp fakültesinde okuyan bir öğrenciyle ilgili. Arkadaşlarının ve rektörünün okulda yaptığı klüp çalışmalarını yeteri kadar desteklemediğinden şikayet etmişti yana yakıla. Ona göre okul rektörü tuhaf biriydi. Bir konuda görüş almak için odasına girdiğinde onun hiç yüzüne bakmıyor, tersliyor ve isteklerini görmezden geliyordu. Sonra bu gençle bir seminer programında özel bir çalışma yaptık. Bir hafta geçmeden yüzünde güller açarak beni ziyarete geldi. Kız arkadaşıyla sinemaya gitmişlerdi oradan geliyorlardı. Tuhaf şeyler olmuştu doğrusu. Rektör birden huy değiştirmişti. Karşılıklı oturup konuşmuşlar ve çok sıcak bir iletişim kurmuşlardı. Daha önce bir türlü yerine getirilmeyen okulun bilgisayar kulübüyle ilgili bir isteği daha o söylemeden rektör tarafından karşılanmıştı.
Bu süreç nasıl işliyor?Yani nasıl oluyor da sizin yaptığınız bu çalışmadan Rektörün ve kız arkadaşın haberi oluyor?
Güzel bir soru. Bizim bilinçaltı düzeyde oluşturduğumuz yeni bir program Birleşik Alanında bir etki yapar. Bu düzeyde zaman ve mekan farklı bir biçimde işler. Bu alanda her şey Şimdi ve Burada durumunu yansıtır. O yüzden düşünceler mucizevi sonuçlar doğurur. Alan bir tür bilgi okyanusu gibidir. Okyanusun bir damlasındaki değişim diğer tüm damlaları uyarır.
Seminerler katılımcılarda kalıcı bir etki yaratıyor mu?
Bu biraz da kişilerin konuya verdikleri önemle ilgili bir şey. Ama alışkanlık haline gelmiş, içselleştirilmiş bir davranış tabii ki kalıcı oluyor. Kuantum düşünce öğrenmeden çok yapmaya, bilmeden de ileri olmaya yönelik bir çalışmadır. İçsel olarak yaratılmış değişimler kalıcı olacaktır kuşkusuz. Kişi düşünceleri ve seçimleri ile hayatı arasındaki ilişkiyi gördükçe farkındalığını artırır. Böylece bilerek yaşamaya başlar. Böylece kendi hayatının efendisi olur.
Çekim Yasası, düşünce gücünü açıklamada kullanılan en etkili ve en güçlü yasalardan biridir. Evrensel yasaların kökeni, insanlık tarihi kadar eskidir. Çekim Yasası her ne kadar günümüzde popülerlik kazanmış gibi görünse de, tarihin tozlu sayfalarında çekim yasasına dair çok güçlü izler bulabilirsiniz.
Çekim Yasası, benzer enerjilerin(Düşünce, davranış, duygu vs) benzer enerjileri çekeceğini söyler.
Bu yasa bir varsayım değil, birçok bilim insanının onayını almış evrensel bir gerçektir. Etkilerini hemen her yerde görebilirsiniz.
Hepimizin etrafını çepeçevre saran görünmez bir enerji alanı vardır. Bu enerji alanı, telsiz frekansları, tv sinyalleri, kızılötesi ışınlar ve düşünce sinyallerinden oluşmaktadır.
Televizyonunuzun kumandasına dokunduğunuzda gözle görülmeyen bir ışın, havada yol alarak alıcı bölüme ulaşır ve yerinizden kalkmadan kolayca kanalı değiştirebilirsiniz. Havadaki bu ışını göremiyor olmak, onun olmadığı anlamına gelmez. Düşüncelerimiz de tıpkı bu gözle görülmeyen ışınlar gibidir. Onları göremeyiz, ancak etkileri her yerdedir.
İşte bu yüzden korktuğumuz şeyler başımıza gelir.
Bu yüzden birisini düşünürüz ve hemen bizi telefonla arar.
Bu yüzden, "Keşke başka bir şey düşünseydim" deriz.
Çekim Yasasını hayatımıza entegre etmek için, düşüncelerimizi sorumluluğunu üstlenmemiz gerekecektir. İyi yada kötü, tüm düşünceleriniz size aittir. Kimse sizi bir şeyi düşünmeye zorlayamaz. Siz onu düşünmeyi seçersiniz. O halde Çekim Yasasının gücünü kullanmak için, düşüncelerinizi bilinçli olarak seçmeli ve işe yaramayan düşünceleri zihninizden uzaklaştırmalısınız.
Evrende her şey enerjiden oluşur. Çekim yasası; atomları, elektronları, gezegenleri bir arada tutan evrenin temel yasalarından biridir. Dolayısıyla her şey çekim yasasına tabidir. Aynı frekansta olan bir şeyin yine benzer frekansta olanla birlikte olması demektir bu. Çekim yasası kimseye bir şey vaat etmiyor. Kimlik, din, cinsiyet, renkle ilgilenmiyor; sadece frekansları tanıyor.
Düşünceler duygulara dönüşür ve Çekim Yasasının temeli de duygulardır. Eğer bir şeyi yoğun duygularla isterseniz, gerçekleşir. İşte Çekim Yasasını hayatınıza katmak için bazı küçük ipuçları:
- Düşüncelerinizi yazın. Aklınızdan geçenleri izlemenin en kolay yolu budur.
- İşe yaramayan bir düşünce aklınıza geldiği anda, o düşünceyi yazın ve sonra yırtın.
- Gün içinde, hayallerinize odaklanın. Görsel canlandırmalar yapın.
- Hayallerinize duygular katın. Birşeyi hissetmiyorsanız, onun gerçekleşmesi mümkün olmayabilir.
- Etrafınızı hayallerinizle süsleyin. Hayallerinize ait resimler, eşyalar vs.
- Bir "Çekim Yasası Günlüğü" tutun. Tüm güzel gelişmeleri yazın.
- Sahip olduklarınız için minnet duyun.
- Olmasını istemediklerinize değil, olmasını istediklerinize odaklanın.
Çekim yasasını hayatımızda hangi alanlarda uygulayabiliriz?
İnansanız da inanmasanız da yer çekimi var ve işliyor. Biz, farkında bile olmadan işleyen bu çekim yasasını bilinçli olarak nasıl kendi yararımıza kullanabiliriz? Hayatımızı bilinçsiz olarak değil, bilinçli olarak şekilendirebiliriz.
Etrafımızda ne tür insanlar var, nasıl bir partnerle birlikteyiz; para, kariyer, sağlık durumumuz nasıl? Bunları şu anda biz çektik zaten hayatımıza. Yüzde yüz bizim eserimiz. Ama biz beğenmiyorsak manzarayı; kaderden, talihsizlikten şikayet ediyoruz.
Evrende değişik yasalar var. Bunlar madde-antimadde aleminde tıkır tıkır işliyor. Bizim yapmamız gereken, bu yasaların farkına varmak ve bu yasalara uyumlu yaşayarak istediğimiz hayatın realitesini oluşturmak.
Çekim yasasını nasıl uygulayabiliriz?
Çekim yasası mesleğimizi, dinimizi, rengimizi tanımaz; yaydığımız frekansa bakar. Bizim yaydığımız frekans, düşüncelerimizle oluşur. Olumlu düşünen insanların frekansı daha yüksek, olumsuz düşünenlerin daha düşüktür. Frekansımız, duygularımızla da oluşur. Mutlu, hayata olumlu bakan insanların enerjileri bir başka olur. Mutsuz, depresif, içine kapanık, kıskanç, kindar bir insanın enerjisi farklı olur. Bir de davranışlar insanın enerjisini belirler.
Zihindeki bilinçli inançlar da frekansın belirlenmesinde etkilidir. Çocukluktan beri “para kazanmak üçkağıtçıların işidir, zengin adam dürüst olmaz” türü telkinlere maruz kalmışsanız ve fakirlik içinde büyümüşseniz, daha fazla parayı kendinize layık görmüyorsunuzdur. Her ne kadar dilinizde daha çok para istediğiniz varsa da… Bilinçaltındaki inançlarımız da frekans oluşumunda etkilidir.
Yalnız çekim yasasını Alaattin’in lambası gibi düşünmemek gerekir. Hiçbir çaba göstermeden her şey olsun düşüncesi çok çocukça. Düşünce, davranış, duygu, bilinçli inançlar, bilinçaltı inançları, vermeyi bilmek, şükretmek ve en önemlisi affetmektir frekansımızı belirleyen.
Çekim yasasına göre isteklerimizin olması için düşünce şeklimizi nasıl değiştirmeliyiz?
Hayat bir oyun. Anne-babalık, ekonomik oyun, kariyer, sağlık oyunu, gençlik-güzellik oyunu var içinde. Bunları nasıl oyunuyorsunuz? Hayatın sadece bir alanına odaklanırsanız ve diğer alanları ihmal ederseniz, o hayatta denge olmaz. Önemli olan, tüm oyunlara eşit derecede enerji vermek, hayatı dengede yaşamaktır.
Bir önemli yasa da etki-tepki, sebep-sonuç yasasıdır. Ne düşünüyorsak bize bumerang gibi geri dönüyor. Siz her zaman iyi düşünüyor musunuz ki işlerinizin iyi gitmesini bekliyorsunuz? Bir tane pozitif düşünce varsa kafanızda, 99 tane de negatif oluyor.
Bir şeyi istediğimizi belirtmek, onun bizim hayatımızda olmadığını kabul etmektir. “Ben şunu istiyorum, bunu istemiyorum” diyoruz. Bir şeyi istemediğimizi söylemek, bilinçaltı olumsuz cümleleri algılayamadığı için, aslında “istiyorum” anlamına gelir. Yani “ben hastalık istemiyorum” dediğimizde bilinçaltı “ben hastalık istiyorum” şeklinde anlar.
Hayallerimizin gerçekleşmesi için sadece istemek yeterli mi?
Oturduğunuz yerden isteyerek hiçbir şey elde edemezsiniz. İsterken, evrene, “bu benim hayatımda yok” diye deklare ediyorsunuz. Ama istediğiniz şeyi aslında seçebilirsiniz, ona doğru adım atabilirsiniz. Sır, bilmekte. Ben eşimle sevgili olarak ilk karşılaştığımda onun hayatımı birlikte geçireceğim insan olduğunu yüzde yüz biliyordum. Hayatınızda kariyer, aşk gibi konularda bu yoğunlukta biliyorsanız bir şeyi, o muhakkak gerçekleşir.
İstediğinizi söylediğiniz şeye öncelikle siz kendinizi layık görüyor musunuz? Yeterince arzuyla isterseniz onu elde edersiniz. Egodan mı, yoksa yürekten mi istiyorsunuz; aradaki fark çok büyük.
Çekim yasası sayesinde aşk hayatımızda mutluluğu nasıl yakalarız?
Ne istediğimizi değil, gerçekten bilinçaltında neye ihtiyaç duyduğumuzu çekiyoruz hayatımızda. “Beni seven, bana iyi davranan, romantik bir beyaz atlı prens gelsin” diyorsunuz. Ama gele gele babanıza benzer biri geliyor hayatınıza. Çünkü çocukluğunuz boyunca annenizle babanızı kavga ederken, babanızı annenize şiddet uygularken görmüşsünüz. Kafanızda “annemle babam birbirini sevmeli” düşüncesi var. Çünkü onlarn birbirini sevmesi, sizin çocuk olarak güvenceniz demek. Onların biribirini sevmediğini kabul etmek yerine, bilinçaltında “sevgi eşittir şiddet görmek” görüntüsü yer alır. Sonra “ben sevgi istiyorum” dediğinizde, hayatınıza size şiddet gösteren birini çekersiniz.
“Bana iyi davransın, beni sevsin” diyor herkes. İyi de, sizin hayal ettiğiniz sevgilinin de sizi seçebilmesi lazım. Yani soru şu: Ben karşı cins olsaydım, beni partner olarak seçer miydim? Önce kendi bilinç seviyemizi yükseltmemiz gerekir. Çünkü herkes daima layığını bulur.
Çekim yasasıyla nasıl zengin olabiliriz?
Piyangodan para çıkmış insanlar arasında dünya çapında araştırma yapmışlar. Bu insanların yüzde 96’sının iki yıl içinde eskisinden daha fakir hale geldikleri ortaya çıkmış. Geri kalan yüzde 4 de emekleriyle para kazanan insanlar. Bugün dünyadaki tüm para 6 milyar insana eşit dağıtılsaydı iki yıl içinde zengin yine zengin, fakir yine fakir olurdu.
Para bir enerjidir. Enerji değiş tokuşudur. Elinizdeki parayı kaybetmemeyeyim diye sımsıkı tuttuğunuzda, kapalı ele yeni bir şey konulamaz. Kendini paraya layık gören insan; cimri ve savurgan olmaz; hem tutumlu hem cömert olur. Kendini paraya layık gören, başkalarının parasını kıskanmaz. Bilinçaltında “para kötüdür, zenginler kötüdür” gibi görüntülerin olmaması lazım. Para konusunda kendini neye layık görüyorsanız, onu çekiyorsunuz. Piyangodan para çıkacak hayaliyle yaşıyorsanız, evrene verdiğiniz mesaj şu: Bende para yok, para sahibi olmak için de emek sarf etmek niyetinde değilim.
Çekim yasasıyla nasıl daha sağlıklı olabiliriz?
Sağlık, insanın doğal halidir. Neden sağlıksızız? Sürekli olumsuz düşünceler, olumsuz inançlar, yanlış beslenme ve en önemlisi genetik olarak ailedeki hastalıkların sizde de mutlaka olacağı inançları. Her şeyin yasası olduğu gibi sağlığın da yasaları var. Bütün gün börek yiyerek, televizyon karşısında yatarak sağlıklı olamazsınız. Beden hareketi, canlılığı sever. Her hastalık, en temeline gittiğinizde, sağlıksız düşüncelerin ürünüdür. Sağlıksız düşünceler stres yaratır. Her hastalığın başında stres vardır zaten. “Ben hasta olmak istemiyorum” yerine, “ben sağlıklı olmayı seçiyorum” demelisiniz. “Ailemde şu hastalık olabilir, ama ben sağlıklı seçimler yapıyorum” diye kendinize dikkat ederek sağlığı yaratabilirsiniz.
Çekim yasası ile endişelerimizden kurtulabilir miyiz?
Endişe, geleceğe ait bir kavramdır. Gelecek yok ki şu anda, şimdi var! Ya geçmişin suçluluk duygusu, pişmanlıklarıyla ya da gelecek endişeleriyle yaşıyoruz. Ama ‘an’da yaşamayı bildiğinizde, ‘an’ın hazzına vardığınızda, olanı olduğu gibi kabul ettiğinde, zaten huzurlu olursunuz. Sorun, insanların olanı olduğu gibi kabul etmek yerine, kendilerince olması gerektiği gibi değiştirmeye çalışmaları.
Çekim yasasıyla nasıl mutlu olabilirim?
Bir kere hiçbir şey dilememelisiniz. Vermeyi ve şükran duymayı bilmelisiniz. Biz hep talep ediyoruz. “Tanrım bana şunu ver” demek yerine, “Tanrım daha iyi hizmet verebilmem için beni kullan” demeliyiz. Almaya odaklı, bencilce bir hayatla mutlu olmak mümkün değil!
Hayat vermek ve verilmek üzerine kurulu; vermek ve almak değil! Ama beklentiyle vermek değil; cömert bir ruhla, beklentisiz, vermenin hazzını yaşayarak vermek. Almanın hazzını herkes biliyor. Ama vermenin hazzı daha fazla doyum sağlıyor. Sahip olduklarınıza şükran duymak yerine sahip olmadıklarınıza odaklanıp şikayet ederseniz, mutsuz olmaya davetiye çıkarırsınız. Ve affetmeyi bilmek çok önemli!
Çekim Yasası - Bolluk yaratmakla ilgili 1. hata Yoksunluk ve mücadele bilinci
Kendi yaşam koşullarınızı bir inceleyin, para kazanmak sizin için kolay mı zor mu? Aylık harcamalarınızı karşılamak için çok mu çalışmanız gerekiyor yoksa para size kolayca geliyor mu? Bu soruları yanıtlarken biraz düşünün çünkü cevaplar, sizin para ve bollukla ilgili düşünce yapınızı ortaya çıkaracak. Cevaba bakarak, bolluk bilincine mi sahipsiniz yoksa yoksunluk bilinci içinde mi yaşıyorsunuz, bunu hemen görebilirsiniz.
Çekim Yasası - Zengin Düşün - Ders 1 Düşünce yapınız deneyimlerinizi yaratır
Çekim yasası sizin düşünce yapınızla harekete geçirilir. Yani düşündüğünüz şey, inancınız ve ne hissettiğinizle doğrudan alakalıdır. Sistemin nasıl çalıştığına bir göz atalım. Duygusal durumunuzla evrene belirli bir frekans yaymış olursunuz. Evren sizin bu içinde bulunduğunuz duygu durumun yarattığı frekansa göre olayları ve deneyimleri hayatınıza çeker. Pozitif düşünüp pozitif hissettiğinizde, hayatınızda herşeyin çok daha kolayca aktığını göreceksiniz. Buna para da dahil. Ancak düşünceleriniz ve hisleriniz daha çok negatife kaymaya başladığında, daha çok problemler deneyimlemeye, finansal sorunlar yaşamaya başlayacaksınız. Bu konuda inançlarınız da oldukça önemli. İnançlarınız sizin için mümkün olanı oluşturur. Eğer çok para kazanmak için çok çalışmanız gerektiğini düşünürseniz, kendiniz için tam da bu deneyimi yaratmış olacaksınız. Eğer belli bir miktardan daha fazla parayı kazanmayı haketmediğinizi düşünüyorsanız, daha fazla paranın size gelmesini engellemiş olacaksınız. İnançlarınız ne olursa olsun, onlar sizin doğrularınızdır. Ve bilin ki bilinçaltı düzeyde, bu doğrularınızı destekleyen deliller, deneyimler yaratacaksınız. Ta ki bazı şeyleri daha değişik bir şekilde yapmayı öğrenene kadar.
Çekim Yasası - Bolluk yaratmakla ilgili 2. hata Sahip olmadığınız şeylere odaklanmak
Parasız kaldığınız için acı çektiğiniz oldu mu? Takıntılı bir şekilde, faturalarınızı ödeyemediğiniz için ya da istediğiniz bir şeyi alamadığınız için endişe ettiğiniz oldu mu? Biliyoruz ki yoksunluk, istediğiniz bir şeyin olmaması başka bir deyişle bir şeyin yokluğu durumudur. Yoksunluk enerjinin bloke edilmesidir. Her şeyin enerji olduğunu düşünelim. Eğer bir durumda yoksunluk deneyimlerseniz, bu enerjinin hayatınızdaki akışını engellediğinizin işaretidir. Finansal durumunuzla ilgili her endişe edişiniz, parasızlıkla ilgili acı çekmeniz, ya da faturalarınızla ilgili strese girmeniz, hayatınızda yoksunlukla ilgili deneyimleri daha çok artırdığınız anlamına gelir.
Çekim Yasası - Zengin Düşün - Ders 2 Neye sahip olduğunuz ve ne istediğiniz üzerine odaklanın
Öyle çok süper görünmediği halde, hayatınızda pozitif noktalara odaklanabilmek oldukça zordur. Ancak bunu yapacak bir yol bulmak gerekiyor. Hali hazırda sahip olduğunuz şeylere odaklandığınızda ve iyimser, umutlu bir şekilde sahip olmak istediğiniz şeyleri düşündüğünüzde, onları hayatınıza çekmeye başlarsınız. Düşüncelerinizi, sahip olduğunuz ve istediğiniz şeylere odaklamak konusunda çok fazla yol var. Bir şükran defteri tutmaya başlayın. Her gün sahip olduğunuz için minnet duyduğunuz bir iki şey yazmaya başlayın. Bu konular parayla ilgili olmasa da o pozitif enerjinin akışı, hayatınıza şükran duyduğunuz şeyleri daha çok çekecektir, buna para da dahil. Ayrıca daha fazla paranız olduğunu ve faturalarınızı kolayca ödeyebildiğinizi imajine edebilirsiniz. Böyle konulara ne kadar odaklanırsanız fiziki realitenize o kadar çekmeye başlayacaksınız.
Çekim Yasası - Bolluğu yaratmakla ilgili 3. hata Negatif duygularla yokluğu çekmek
Yokluk ve mücadele üzerine odaklanmak zaten yeterince yıkıcı, ama bu odağı güçlü, negatif duygularla daha da kötüleştirmek mümkün. Duygularınızı, hayatınızdaki yaratımlara güç veren yakıtlar olarak düşünün. Konu paraya geldiğinde, kendinizi aşağıdaki gibi duygulara kilitlenmiş olarak mı buluyorsunuz?
Bu tip duyguları her deneyimlediğinizde daha çok yokluk yaratıyorsunuz. Yokluğu bolluğa çevirmek için, bu tip duygulara yatırım yapmaktan kaçınmalısınız.
Çekim Yasası - Zengin Düşün - Ders 3 Negatif duyguların daha çok yokluk yaratmasını önlemek
Negatif duyguların daha çok yokluk yaratmasını önlemek için yapabileceğiniz iki şey var. 1 - Öncelikle, yukarıda bahsedilen duygulara kapılmayı önlemek hayati öneme sahip. Kendinizi para konusunda endişeli, stresli hissetmeye başladığınız anda hemen odağınızı başka bir konuya kaydırın. Kendi kendinize konuşabilirsiniz işe yarayacaksa, örneğin şöyle birşey söyleyin, "Kontrol edemediğim bir konu hakkında endişelenmek mantıksız, o nedenle, kendimi iyi hissetmemi sağlayacak başka bir konuya odaklanacağım." Daha sonra, alakasız başka konularla ilgilenin, ya da finansal durumunuzla ilgili daha iyi hissettirecek başka bir yol bulun.
2 - İkinci olarak finansal durumunuza yönelik daha olumlu duygular içine girmeye başlayın. Biraz hayal kurmanız gerekecek, daha fazla bolluğu hayatınıza çekmek için biraz pozitif duyguya sahip olmalısınız. Bunu yapmanın bir çok yolu var. En iyi çalışan yollardan biri de, kendi kendinize olumlu cümleler kurmak, "Her zaman ihtiyacım olan herşey için, gerekli olandan daha çok paraya sahibim" gibi bir cümle söyleyin. Bu cümleyi sürekli tekrarlayın, kendinizi daha güvenli ve finansal ihtiyaçlarınızın karşılanacağı konusunda mutlu hissedene kadar. Bu aynı zamanda, yeterli paranız olmadığı konusunda endişeye kapıldığınız anda yapabileceğiniz güzel bir şey. Hemen odağınızı değiştirin ve "Her zaman, ihtiyacım olan herşey için, gerekli olandan daha fazla paraya sahibim" deyin. (Bunu büyük bir güçle ve sesinizde ikna edici bir tonla söyleyin ve öyle olduğuna inanın.) Duygularınızı her gün negatiften pozitife doğru kaydırmaya başladığınız zaman, finansal durumunuzdaki iyileşmeyi gözlemleyeceksiniz. Beklemediğiniz bir yerden çek alabilirsiniz, bonus alabilir, işte terfi edebilirsiniz, ya da beklemediğiniz hediyelerle karşılaşmaya başlayabilirsiniz. Bunlar yöntemin çalıştığına dair önemli işaretlerdir. Negatif düşünceleri pozitifleriyle değiştirmeye sürekli devam edin, böylece hayatınızda iyi enerjinin akışını sağlamış olacaksınız, bu da büyük değişiklikleri beraberinde getirecek.
Hayatınızda, yokluk ve mücadeleyi artıran bazı özel davranışlar ve alışkanlıklar olduğunu biliyor muydunuz? Örneğin, sahip olduğunuz paraya nasıl davrandığınızı bir düşünün. Eğer para, hayatınızdaki bir insan olsaydı, kendini onurlandırılmış ve seviliyor mu hissederdi yoksa hakarete uğramış, görmezden gelinmiş, saygısızca davranılmış mı hissederdi? Hayatınıza daha çok para çekmek, paraya olan davranışınızla çok alakalı. Ona saygı göstermeli, kibar olmalı, sevgiyle yaklaşmalısınız. Peki cansız bir objeye neden saygı göstermelisiniz? Çünkü para aslında cansız, ruhsuz bir obje değil. O bir enerji, bunu hatırlayın. Ve daha da önemlisi, o sizin enerjinizin bir yansıması. Bu demektir ki, o sizin bir parçanız ve kendi başına bir hayatı ve zekası var. Para söz konusu olduğunda, aşağıdaki davranışlardan kaçınmak hayati öneme sahip:
Aşırı harcama Aşırı borçlanma Paranın önemine aldırmama Tasarruf planı yapmama Finansal organizasyonsuzluk Kötü planlama
Gördüğünüz gibi sorun aslında paraya sahip olmamanız değil. Gerçek sorun şu ki, paranızı, daha fazla para çekecek şekilde idare etmiyorsunuz.
Çekim Yasası - Zengin düşünün - Ders 4 Paraya saygı duyun O da sizi sevecektir
1 - En kısa zamanda bir tasarruf planı oluşturun
Haftada 1 lira ya da 2 lira hiç farketmez, ama mutlaka acilen para biriktirmeye başlayın. Bu paraya asla herhangi bir nedenle dokunmayın. Bu basamak çok önemli çünkü bu davranış sizi, 'paranızın olduğu' bilinç haline sokar, biriktirdiğiniz para çok az da olsa. Bunu yapmayı ne kadar sürdürürseniz, kendinizi daha varlıklı hissedeceksiniz, çünkü sınırda yaşamadığınızı bileceksiniz.
2 - Hayatınıza değer katmayan şeylere para harcamayı bırakın
Bir kutu dolusu sahip olduğunuz halde, o yeni cüzdana ihtiyacınız var mı gerçekten? Daha çok toz yapacağını bildiğiniz ve çok kısa sürede sıkılacağınız halde o oyuncakları gerçekten istiyor musunuz? Bütün bunların yerine, bir birey olarak gelişiminize destek olacak ürünleri satın alın. Bilginizi artırmak için kitap alın. İşinizle ilgili kurslara ya da kariyerinizi geliştireceğiniz programlara harcayın. Daha da iyisi, paranızın çalışarak size geri döneceği yatırım planlarını değerlendirin. Eğlenceli şeyleri yine de satın alabilirsiniz ancak bunu yaparken, ne aldığınız ve ne kadar sıklıkta aldığınız konusunda hassas olun.
3 - Organize olabilmek
Eğer alacak verecek defterinizi uzun zamandır dengeleyemediyseniz, ya da ne kadar borcunuz olduğu hakkında bir fikriniz yoksa, borçlarınızı ödemek konusunda bir plan yapın. Bu egzersizin amacı, sizin kötü hissetmenizi sağlamak değil, lakin bunu yaparak, finansal durumunuzun sorumluluğunu alacaksınız. Emin olun, şu andaki pozisyonunuzu anladığınızda ve daha iyiye gitmek konusunda plan yaptığınızda kendinizi daha iyi hissedeceksiniz. Her şeyi bir anda yapmak zorunda değilsiniz, ufak adımlarla başlamak da iyidir. Ama bu adımları her gün düzenli olarak atarsanız, bunlar iyi yönde birikmeye ve büyük değişiklikleri çekmeye başlayacaktır.
Çekim Yasası - Bolluğu yaratmakla ilgili 5. hata En kötüsünü görmek, beklemek ve inanmak
Şu ana kadar hayatınızda nasıl yoksunluk duygusunu yarattığınız ve bunu daha da kötüye dönüştüren alışkanlarınız ve eylemlerinizin neler olduğu konusunda sağlam bir anlayışa sahip olduğunuz kanaatindeyiz. Para konusundaki diğer zararlı alışkanlık ise devamlı suretle en kötüsünü beklemek, en kötüsünün olacağına inanmak ve her şeyi böyle görmektir. Ne kadar sık kendinizi finansal durumunuz hakkında dehşete kapılmış bir halde buluyorsunuz? Örneğin işinizi ya da evinizi kaybetme olasılığı üstünde duruyor musunuz? Ekonominin daha da kötüye gideceğini, bu durumun sizi ve ailenizi felakete sürükleyeceğini düşünüyor musunuz? Kendinizi şöyle ifadeler kullanırken buluyor musunuz: “ İşler daha iyiye gitmeden evvel mutlaka kötüye gidecektir!”. Böyle düşündüğünüz her seferinde bu düşüncelere müthiş bir güç veriyorsunuz ve gerçekleşmeleri ihtimalini iyice artırıyorsunuz.
Çekim Yasası - Zengin Düşün - 5. Ders En iyisini görmek, inanmak ve beklemek
İster inanın ister inanmayın, her durumda en iyisini görmek, inanmak ve beklemek kötü bir şey olacak diye dertlenmek kadar kolaydır. Negatif zihin durumunuzu yıllardır sabitlediyseniz, bunun için biraz bilinçli efor sarfetmeniz gerekiyor. Bu negatif zihin durumunuzu bolluk zihnine dönüştürebilmeniz için şu adımları öneriyoruz:
1- Bütün dikkatinizi ve enerjinizi bolluğa verin
Yoksunluk duygusuna enerji ve duygu yoğunluğu katmaktan uzak durmanız gerektiğini hatırlıyorsunuz değil mi? Şimdi sahip olduğunuz tüm enerji ve duyguyu bolluğa vermeye başlayın! Nasıl mı? Sizi sarmalayan bolluğun daima farkına varın. Evinize ve evinizin içindeki güzelliklere odaklanın ve ne kadar varlıklı olduğunuzu düşünün. Sahip olduklarınız için şükredin ve daha fazlasının gelmekte olduğunu bilin. Dünyadaki bolluğun ve bereketin farkında olun. Doğanın kendiliğinden nasıl gelişip serpildiğini gözlemleyin. Mağazalardaki raflarda alabileceğiniz her şeyin bol bol olduğunu fark edin. Eğer gözlerinizi dikkatle açıp bakarsanız, bolluğun her yerde olduğunu fark edeceksiniz!
2- Hayal edebileceğinizden çok daha fazlasına sahip olabileceğinize yürekten inanın
Muhtemelen finansal durumunuz hakkında çok sınırlayıcı düşünceleriniz var. Bir işten para kazanıyorsunuz fakat paranın gelmesi için başka hiçbir yol düşünemiyorsunuz. Her gün şu gerçeği kabul edin ki evren size para göndermek için SINIRSIZ bir potansiyele sahiptir. İstediğiniz bir miktar para hakkında yoğunlaşın ve bunu yakın gelecekte hayatınıza gireceğine kendinizi inandırın. NASIL geleceği konusunda endişelenmeyin. Hayatınıza girmek için mutlaka bir yol bulacağına inanın.
3- Almayı bekleyin
Beklentileriniz çok güçlüdür! Eğer sınırlı bir miktarda para beklerseniz alacağınız odur! Bunun yerine, değişik kaynaklardan daha fazla paranın gelmesini bekleyin. Her gün - Bugün çok güzel şeyler olmasını bekliyorum- demeyi ihmal etmeyin. Para, başarı ve bolluk bana her şekilde çabasızca ve hızla geliyor! Ve iyi fırsatların farkına varın, geldikleri zaman hemen yakalayın. Dikkatinizi yoksunluktan bolluğa kaydırmanın ne kadar kolay olduğunu görüyor musunuz? Tüm mesele, neye odaklanmayı seçtiğiniz ve duygusal enerjinizi hangi kanala aktardığınızla ilgilidir.
Çekim Yasası - Bolluğu yaratmakla ilgili 6. hata Durgunluğu ve Mücadeleyi artıran eylemler
Bazen insanlar kendilerini zor bir durumun içinde bulunca, yargılama yetileri azalır, hayatlarına kargaşa hakim olur ve sonunda durumu daha da kötüye götüren şeyler yapmaya başlarlar. Mesela, hiç kendinizi bir problem içinde çok bunalmış hissedip ne yapacağınızı bilemediğiniz bir durumda buldunuz mu? Ve hiçbir şey yapmayıp problemin iyice kontrolden çıktığını fark ettiniz mi? Ya da paniğe kapılıp aceleyle bir şeyler yapıp sonradan pişman olduğunuz oldu mu? Yokluk ve mücadele zihni ile hareket ettiğiniz zaman, durumu daha iyiye götüreceğinize dair bir umut taşımazsınız çünkü sorunları yaratan enerjiye hapsolmuş durumdasınızdır. Kalıcı değişiklik yapabilmek için zihinsel, fiziksel ve duygusal olarak davranışlarınızı gün be gün değiştirmeniz gerekmektedir.
Çekim Yasası - Zengin Düşün - Ders 6 Sevinç ve Güvenle Hareket Etmek
Durgunluğu ve mücadeleyi daha kötüye götüren eylemler olduğu gibi, bazı eylemler de güçlü ve pozitif bir enerjinin hayatınıza yayılmasına ve her şeyi kolayca dönüştürmesine sebep olur. 3 güçlü eylem sırasıyla şunlardır:
1- Sevdiğiniz şeyi yapın
Kendinizi iyi hissederek geçirdiğiniz zamanlar artıkça, hayatınızın yaratımına daha fazla pozitif duygu katmış olursunuz. Bu hem finansal durumunuz hem de hayatınızın diğer alanları için de geçerlidir. Her gün sevdiğiniz şeyleri yapmayı bir alışkanlık haline getirin. Bu ilham veren kitaplar okumaktan, arkadaşlar ve aileyle nitelikli vakit geçirmeye kadar pek çok şeyi kapsayabilir. İsterseniz kişisel bakımınızla ilgilenmeyi en öncelikli işiniz haline de getirebilirsiniz. Bu sizi mutlu ediyorsa, rahatlamış ve hafiflemiş hissediyorsanız mümkün olduğu kadar sık yapın!
2- Bolluğun hayatınıza girmesi için kapıları açın
Evrenin size daha çok para göndermesi için her şeyi yapıyor musunuz? Yoksa eyleme geçmeyi reddederek bolluğun girmesine engel mi oluyorsunuz? Evren sizin bolluğunuzu artırmak için pek çok yol bulacaktır fakat siz eyleme geçip iyi fırsatları davet ederseniz evrenin işi daha da kolaylaşır. Bazı eylemler şunlar olabilir; daha iyi bir iş başvurusunda bulunmak, bir piyango bileti almak, başarılı insanlardan örülü bir ağ kurmak, yeteneklerinizi dünya ile paylaşmak, ya da bolluğu hayatınıza çekecek herhangi bir başka eylem... En önemlisi bunları yaparken sınırlayıcı beklentiler içinde olmamanız. Bütün eylemleri eğlenerek ve keyif alarak yapmanız gerekiyor. Zaten yapmaktan keyif aldığınız için yapın, ille de size bir dönüşü olacak diye herhangi bir beklenti içine girmeden... Bunu yaptığınız zaman, harika şeylerin hayatınıza girmesine izin vermiş olacaksınız- bunun içinde para ya da bolluk değişik şekillerde gelebilir.
3- Nasıl olacağı hakkında endişelenmeyin
Her şeyi kendiniz planlamaya çok alışık olduğunuz için bolluğun size nasıl geleceğini düşünmeden edemeyebilirsiniz. Fakat yine de paranın nasıl geleceği konusunda beyin fırtınası yapmanızı ya da takıntılı bir şekilde para konusunu düşünmenizi hiç tavsiye etmeyiz. Bunun yerine bırakın evren bu konuyu kendi yolunda halletsin. Önce ne kadar para istediğinizi belirleyin sonra da evrenden size en iyi fırsatları getirmesini isteyin. Böylelikle çok daha iyi fırsatları kendinize çekeceksiniz ve bu durumdan daha büyük bir keyif alacaksınız! Bu üç yöntem çok basit gibi görünebilir ama çok güçlüdürler. Çünkü evrene sizin bolluk için hazır olduğunuz, istekli ve açık olduğunuz konusunda çok güçlü bir mesaj verirler.
Çekim Yasası - Bolluğu yaratmakla ilgili 7. hata Devamlı olarak aynı negatif durumları yaşamak
Şu ana kadar gördüğünüz gibi, finansal durumunuzu değiştirmek için öncelikle para ve bolluk hakkındaki düşüncelerinizi değiştirmeniz gerekiyor. Sadece finansal durumunuz hakkında daha pozitif düşünmek ve hissetmek de yeterli değil; bütün hayatınızı algılama tarzınızı değiştirmeye başlamalısınız. Şu anda kendi algılamanıza uygun spesifik bir gerçeklik içinde yaşıyorsunuz. İstediğiniz kadar paranız olmadığını düşünebilirsiniz; işinizi yakında kaybedeceğinizi düşünüyor olabilirsiniz; finansal durumunuzu geliştirmek için pek fazla fırsatınız olmadığına inanıyor olabilirsiniz. Şunu anlamanız çok önemli ki, tüm bunlar sizin gerçeği algılama biçimizin bir parçasıdır. Başka bir deyişle, bu gerçekleri siz yarattınız. Peki zihin durumunuzu değiştirerek algılamanızı değiştirebilir misiniz? Kesinlikle evet!
Çekim Yasası - Zengin Düşün - Ders 7 Yeni, bereketli bir varoluş
Eğer istediğiniz tüm paraya sahip olsaydınız nasıl düşünür, nasıl hisseder ve nasıl davranırdınız? Eğer başarılı, mutlu ve doyumlu bir hayat sürdürüyor olsaydınız nasıl düşünür ve nasıl davranırdınız? Herhalde şu anda düşündüğünüz, hissettiğiniz ve davrandığınız gibi değil, çok daha farklı davranırdınız. O halde sanki şu anda istediğiniz her şeye sahipmişsiniz gibi düşünmeye, hissetmeye ve davranmaya başlayın! Bu yeni realitede sizi tarif eden yeni kelimelerin bir listesini yapın. İşte başlangıç için birkaç örnek:
Bu listeyi her an elinizin altında bulundurun ve şu andan itibaren sürekli böyle düşünmeye, hissetmeye ve davranmaya başlayın. İlk başlarda kendinizi tuhaf hissedebilirsiniz, sanki bir oyunda rol yapıyormuş gibi ya da kendinize yalan söylüyormuş gibi. Bu gayet normaldir çünkü şu anki imajınız yaratmak istediğiniz yeni imajdan oldukça farklı. Siz bu çalışmayı daha sık yaptıkça, kendinizi daha rahat hissedeceksiniz ve eninde sonunda fiziksel şartlarınız da bu yönde değişmeye başlayacak.
Hayatınızı şimdi değiştirme gücünüz var!
Bu raporu okumak eminiz ki size hayatınız hakkında ve hayatınızı nasıl değiştireceğiniz hakkında önemli ipuçları vermiştir. Şu an sahip olduğunuz koşullar tesadüfen oluşmadı, onlar sizin düşüncelerinizin, duygularınızın ve eylemlerinizin bir ürünü. Bu ilk başta hayal kırıklığı yaratabilir ancak güzel haber şu ki, yoksunluk ve mücadeleyi yarattığınız gibi yeni bilgilerinizi kullanarak bolluk ve neşe de yaratabilirsiniz!
Çekim yasasına dair çok büyük bir yanılsama gözlüyorum. Bu bir ?iste olsun? konusu olarak yorumlanıyor. Dua etmekten örnek veriliyor. Aşırı derecede olumlu olarak yorumlanıyor. Sonra da ?bu kadar da pembe görüş olmaz ki canım? diyerek konu kapatılıyor.
Oysa çekim yasası bu değil. Çekim yasası bir şeyi çok istediğinizde onu size verme makamı değil. Çekim yasası, sürekli devrede olması itibariyle yaşamlarımızı mahveden bir yasa aynı zamanda. Nedeni ise siz bilinçlenmedikçe yaşamınızı değiştirmenizi imkansız kılması. Çekim yasası bir ?kullan at? değil. Benim bir eve ihtiyacım var dur ben bir çekim yasasına başvurayım, sırrı kullanayım diye bir şey yok. Anlaşılması gereken şu: Düşünceler gerçekleşir. Yani bir trafik kazası geçirip aylarca komada kalmayı hayal ederseniz çekim yasası size bunu sunmaktan çekinmez. Ölümcül bir hastalığa yakalanmayı hayal ederseniz çekim yasası sizi kıracağına kafasını kırar; hastalanırsınız. Bu konuda tek bir kelime bile yazılmadan önce insanlar düşünüyordu. Yolda yürürken, işe giderken, eve gelirken, sevişirken, yemek yerken insan sürekli düşünür. Düşünmeye tek bir an bile ara veremiyoruz. İşte bu düşünme eylemi sırasında çekim yasası, aklımızdan geçen şeyleri bizlere sunuyor. Şişmanlığımıza odaklanırsak çekim yasası bunu sürdürmemize yardımcı oluyor. Sokakta soyulmaktan, tecavüze uğramaktan çekiniyorsak çekim yasası bizim bu deneyimleri edinmemize yardımcı oluyor. Bu nedenle sakınan göze çöp batar. Bu nedenle birine 40 kere deli dersen deli olur. Bu nedenle içinde bulunduğunuz gemi için yeteri kadar ya bu gemi batarsa? diye düşünürseniz çekim yasası size serin sularda debelenme imkanı sunar. Bu bir kanun. İnsan yapımı bir kanun değil. Doğa kanunu. Adli tatil yok, istirahat yok, ara vermek yok. Kesindir. Dilerseniz, ki dilememenizi tavsiye ederim, çekim yasasını kullanarak hastalanmayı deneyin, kaza geçirmeyi deneyin, okuldan, işten atılmayı deneyin. Sonuçlara inanamayacaksınız.
Bildiğiniz gibi; bize okul hayatımız boyunca öğretilen şey; "maddenin yapı taşı atomdur" cümlesiydi. Evet bu kesinlikle doğru. Fakat bilim sınır tanımıyor ve asla elindekiyle yetinmiyor.
Madde atomlardan oluşur. Peki, atom neyden oluşuyor? Cevaplarınızı duyar gibiyim. Nötronlar, protonlar, çekirdek. Peki çekirdeğin içinde ne var? İşte bu sorunun cevabı insanları çok şaşırttı. Çekirdeğin içinde "Kuark" denen enerjiler var. Bu enerjiler ise sürekli titreşim halinde ve belirli frekanslar halinde sinyaller gönderiyor.
Aslında madde olarak gördüğümüz katı cisimler tamamıyla enerjiden oluşuyor.
Evet, evet biz aslında enerji denizinde yüzüyoruz. Evrende her şey enerjidir ve her enerji kendisine benzeyen diğer enerjileri çeker.
Çekim yasası evrenin en temel yasalarından biridir. Evrende makro düzeyde gezegenler, yıldızlar birbirini çeker, mikro düzeyde ise bir atomun yapısında atomun çekirdeği elektronlara çok hassas bir çekim gücü uygular ve çekim gücü sayesinde atom dağılmadan var olabilir. Evrenin her biriminde çekim gücü vardır ve şunu rahatlıkla söyleyebiliriz ki, bu yasa olmasaydı evren var olmazdı.
Kuantum fizikçileri evrendeki her şey enerjiden oluştuğunu kanıtladı. Maddenin en küçük birimi enerjidir. Peki, çekim yasasının bu enerji kavramı ile ilişkisi ne? Şimdi onu açıklayalım. İnsan beyni bir gün içinde 60.000 tane düşünce üretebilmektedir. Bu düşüncelerin hepsi bir frekansa sahiptir. Yani diğer bir deyişle düşüncelerimiz somutlaşır. İstediğimiz cisim enerjiden oluşur ve bir frekans yayar; düşüncelerimiz de bir frekans yayar. Bu iki frekans mutlaka evrende birbirini çekecektir.
Çekim yasası; “benzer, benzeri çeker” şeklindeki sloganı her şeyi özetliyor. İnsan dev bir mıknatıs gibidir. Düşüncelerimiz ile evrene sürekli mesaj gönderiyoruz. Bu düşünceler belirli bir frekansta enerjiye dönüşüyor. Bu frekans gidip kendine en çok benzeyen frekans ile örtüşüyor. Böylece düşündüğümüz şey her ne ise bize doğru yaklaşıyor. Örneğin, araba sahibi olmak istiyoruz. İstediğimiz bu arabanın yaydığı bir frekans var. Bizim düşüncelerimizin de belli bir frekansı var. İşte bu iki frekans evrende birbiri ile buluşuyor. Sorun şu ki; insanların birçoğu istemediği şeyleri düşünür! Sonra da neden bütün olumsuzlukların tekrar tekrar başlarına geldiğini merak ederler.
Hayatınızda başınıza gelen ve gelecek her şeyin sebebi kendinizsiniz!
Bu tesbiti tuhaf bulabilirsiniz, ama bu riski göze alıyor ve sizi Çekim Yasası ile tanışmaya davet ediyorum.
İçimize dönüp, hayatın manevi taraflarıyla ilgilenmeye başladıkça, bu konulardan konuşanlar arasında sıkça duyduğumuz bazı kelimeler ve kelime grupları olduğunu fark ederiz: Enerji, negatif ve pozitif enerji, olumlu düşünce, iyiliği çağırmak gibi...
Tam bir kişiyi düşünürken o kişiden telefon aldığınız oldu mu?,..
..doğru zamanda doğru yerde oldunuz mu?,..
..hayatınızda tesadüflerin yeri çok mu?,..
..tekrar tekrar aynı hataları yapıyor musunuz?
Çekim Yasası istenileni de istenmeyeni de hayatımıza çeker. Bunu bilmeseniz bile şu kavramları bilirsiniz: Şans/şanssızlık, kader, tesadüf, karma, denk düşmek, yürekten istedim oldu, her şeyin rast gitmesi.
Çekim Yasası, enerji yasasıdır. Ve biz enerji kelimesini hayatımızda sık sık kullanırız; "Bu kişinin enerjisi iyi. Enerjimiz uydu", "negatif enerji aldım" gibi.
Kendimizi mutlu, heyecanlı, başarılı hissettiğimizde etrafa pozitif enerji yayarız. Oysa kendimizi üzgün, kızgın, yalnız, incinmiş hissettiğimizde etrafımıza da negatif enerji yayarız. Gözlerimizdeki ışık söner. Bu ruh hali uzun sürerse, hayatımızda her şeyin ters gitmesinden yakınırız.
Hayatınızı değiştirmek kendi elinizde!
Dünyada henüz çok az sayıda insan, çekim yasası gücünün bilincinde. Bu insanlar kendi realitelerinde bir nevi cenneti yaratırken, biz onlara şaşkınlıkla bakıyoruz, onlara "şanslı" diyoruz.
Çoğumuz spiritüel öğretilere burun kıvırıyor. Ancak gerçek spiritüellik, evrenin yasalarını bilerek, bu yasalara göre uygun yaşamak ve hayatın realitesinin yaratıcısının kendin olduğunun idrakına varmaktır. Bu konuda uyananların sayısı her geçen gün artıyor.
Çekim yasası, düşüncenin yaratıcı gücünün kullanımıyla ilgilidir. Bu yasa, dikkatinizi neye yöneltirseniz, onu kendinize çekeceğinizi ifade eder. Bilincimizde ve bilinçaltımızda ne tür düşünceler ve inançlar var ise, bu inançlara uygun deneyimleri hayatımıza çekeriz.
Unutmayın, düşüncelerimizden kendimiz sorumluyuz. Her şikayet evrene verilmiş bir emirdir. İnançlarımız, bağlandığımız düşüncelerimizdir. Dünkü düşüncelerimiz ile, bugünümüzü inşa ettik.
Çekim yasası sizin bir şeyi iyi ya da kötü algılamanızla veya olmasını isteyip istememenizle ilgilenmez! Sadece odaklandığını düşüncelerinize cevap verir. Eğer kendinizi kötü hissediyorsanız, yolladığınız sinyal budur: “Kendimi çok kötü hissediyorum.” Bu durumda ruh haliniz tamamen kötü bir hale bürünecektir. Çekim yasası: “Neyi düşünür ya da odaklanırsan, onu alırsın” der. Eğer bir şeyden hoşlanmıyorsan ve sürekli yakınıyorsan; yakındığını sana daha çok yaklaştırır. Yada olaylara karşı pozitif bir bakış açımız var ise; pozitif kişi, olay ya da durumları kendimize çekebiliriz. En çok hasta olanlar, hastalıktan en çok bahsedendir. Bolluktan en çok bahsedenler ise bolluk içindedir. Çekim yasası her yerde. Peki, siz şu an neyi kendinize doğru çekiyorsunuz?
Ne ekerseniz, onu biçersiniz. Düşüncelerini değiştirsen, hayatını da değiştirirsin. Düşüncelerini değiştirirsen, bakış açını değiştirirsin. Sahip olduğun bakış açısı, yaşam kaliteni belirler.
Yaşam Enerjimizi Artırmanın Yolları
Huzurlu, keyifli, mutlu, coşkulu bir hayat yaşamak için; yaşam enerjimize sahip çıkmayı ve mükemmel kullanmayı öğrenmeliyiz. Bazı günler sabah uyandığımızda içimiz kıpır kıpırdır ve coşku doludur. Aslında bunun olmasını sağlayacak herhangi bir sebepte yoktur. Ama biz çok mutluyuzdur. Böyle günlerde işyerindeki sıkıntı, trafik, yada herhangi bir tartışma bizi yıldıramaz, sinirlendiremez, üzemez, dertlendiremez. Böyle başladığımız günlerde kendimizi adeta Süpermen gibi hissederiz. Güzel olaylar neşemize neşe katarken, sıkıntılı olayları optimum şekilde egale ederiz. İçimizdeki bu güç, hissettiğimiz sevinç ve duygu yoğunluğu; yaşam enerjisinin ta kendisidir. “Bugün çok enerji doluyum.” “Kendimi çok enerjik hissediyorum.” “Bugün bomba gibiyim.” Hepimiz yukarıdaki kelimeleri kullanmışsınızdır. Peki nedir bu hissettiğimiz enerji? Nereden geldi? İçimize nasıl girdi? Neden kendimizi hep böyle hissetmiyoruz? Türkçe Ki, Çince Chi, Sanskritce'de Prana, Parapsikoloji alanında ise Psi enerjisi olarak adlandırılan bu enerji, fiziksel bedenin çok ötesinde bir enerjidir. Fizik kanunlarıyla açıklanamayan, tanımlanamayan bu enerjinin beyne bağlı bir enerji değil, bütünsel varlığımıza ait bir enerji olduğu ve yayıldığı iddia edilmektedir. Bu enerjinin fiziksel duyularımızla algılanmamasına rağmen bir duyu-üstü yeteneğimizle varlığının hissedildiği söylenir. Bu fiziksel olmayan enerji zihin tarafından yoğunlaştırılıp, yönlendirilebilir. Etrafımızdaki insanlardan o günkü duruşlarından bu enerjiye ne kadar sahip olduklarını anlayabiliriz. Kişiler vardır bazı günler ışık saçar, o zaman bu insanlar yaşam sevinci ile doludurlar. Böyle insanlara çekilmemiz, yakın olmak isteyişimiz bundandır.
Bilinçli afirmasyon (doğrulama) düşünce eğitimidir. Okullarda bize "Zihin Bilimi öğretilmiyor, ancak yaşam okulu eğitimlerimizde verdiğimiz eğitim, Zihin Bilimi eğitiminin ta kendisidir. Bu eğitimin, yarının toplumunda tüm okulların müfredatında yer alacağına inanıyorum. Okullarda meslek eğitiminin yanı sıra, "Yaşam Sanatı" öğretilirse meslekler de hayat da daha doyumlu hale gelir.
Bunları ve açılımlarını tek tek araştırmak için, piyasada bulabileceğiniz bir çok spirituel kitaplardan yararlanabilirsiniz. Ancak ille ki bu bilgileri elde etmeniz gerekmez, burada anlatılanları, tatbike geçirebilirseniz hayatınzda birçok şey değişebilir.
Amacım, sizi kendi realitenizi yaratmaya çağırmak, bunun için yapmanız gerekenler şunlar; Ne istediğinizi önce tesbit ederek not alın, sonra aldığınız notları gözden geçirin. Her isteği tarif etmek için, yalnız bir kaç cümle kullanın, yani isteğinizi minimum kelimelerle somutlaştırın.
Bu konuyu öneminden dolayı biraz açmak gerekirse, şöyle bir misal verebilirim;
Bildiğiniz gibi büyük reklam şirketleri, insanların dikkatlerini bir ürüne, bir hizmete, belirli bir düşünceye yöneltmek veya belirli bir görüşü ya da tutumu benimsemelerini sağlamak amacı ile, reklamlara devasa paralar harcamaktadır. En iyi reklam kurgusu, içeriliği her ne kadar karmaşık da olsa, bir slogan haline getirilebilendir. İnsanlar bu sloganı duyduğunda, hangi şeyden bahsedildiğini hemen anlar.
Evrene gönderilen istek Enerjileri de aynı bu şekilde olmalı, kısa, az ve öz.
Ayrıca "ben hastalanmak istemiyorum" yerine, "sağlıklıyım", ben "huzur ve mutluluk istiyorum" yerine, "huzurlu ve mutluyum" demeniz gerekiyor. Yani sağlık durumunuz çok iyi imiş ve hayatınızda vuku buuyor gibi bir tavır ve inanış sergilemeniz gerekli. Burada Şükran yasası devreye giriyor.
Zira evrende "zaman" diye bir şey yok, zaman yalnız maddiyatta mevcuttur. Varlıkta herşey, herzaman, şimdide, an'da vukuu buluyor. Bu yüzden geçmiş ve gelecekten söz ettiğimizde, evren bunu yanlış algılamaktadır. Zaten insanlık bu konuyu kavramış olsaydı, şimdi çok daha iyi bir dünyada yaşayacaktı.
Düşündüğünüz ve hayatınızda var olmasını istediğiniz her ne ise, bu enerji vibrasyonunuzu yükseltin (yoğunlaştırın), böylece aksiyona geçmesini sağlayın.
Konu ile ilgili "İste ve olsun" prensibini formüle eden ve etraflıca anlatan Nil gün imzalı "Hayatın büyük sırrı: Çekim yasası", "Secret" veya "Eckhart Tolle"nin Kitaplarını satın alıp okuyabilirsiniz.
Kişisel başarı denildiğinde aklımıza hep sıfırdan başlamış, ama zor koşulları aşarak zirveye çıkmış insanlar grubu gelir. medya'dan gördüğümüz okuduğumuz öykülerde hep böyledir. sıfırdan çok zengin olmuş bir grup insan. bunları okuyarak,dinleyerek bilinçaltımızda çıkardığımız sonuç genelde şöyle olur: demekki kişisel başarı/gelişim denilen şey çabalayıp bişeyler yaparak sonunda hayal bile edemeyeceğimiz bir zenginliğe, hayata kavuşmaktır. evet medyanın bize empoze ettiği düşünce budur. ama bu yargının kişisel başarıyla hiçbir ilgisi yoktur. o başaran insanların öyküleri bize örnek oluşturamaz, sadece etkiler. çünkü asıl başarı zengin olmak değil, gerçekten çok güç koşulların içerisinde bile kendine yeni bir yol açan kişilerin yaptıklarıdır. asıl başarı kişiye has hikayelerinin olmasıdır. kişiye has hikaye de ne demek?
Örneğin bir kişi için başarı bulunduğu ilin en iyi avukatı olmakken, bir diğeri için başarı büyükbaş hayvan çiftliği kurmaktır. işte asıl başarı ise kişinin kendi iç dünyasında düşündüklerini, reel yaşamda gerçekleştirip,başkalarına hikaye olabilmesidir. bunu yaparkende gerçekten etrafındaki kabuğunu kırıp, kimsenin olanak bile vermediği bir durumu azimle gerçekleştirmektir.
Kişisel başarı, herkes yapamazsın dese bile içinde daima bir umut fidanını yeşertmek, düşünce ve hedeflerinizle dalga geçseler bile umursamadan yoluna daha da dik şekilde devam edebilmek, tüm inancınız ve çalışmalarınızla istediğinize ulaşmanızdır.
Bu yolda engel olarak genelde çevremizdeki olumsuzlukları görsekte şu bir gerçektir ki kişinin asıl engeli yine kişinin kendisidir. kişinin kendisine sunduğu mazeretleridir. mesela - sürekli çalışılır mı hiç mi dinlenmicem - telefonumsuz duramıyorum - internete de mi girmicem yani - gençlik elden gidiyor, bizim uğraştığımız şeylere bak - hiç mi eğlenmicem ben - nasıl olsa ailem arkamda olur, çırpınmaya ne gerek var gibi...
Gerçekten başarılı olmak isteyen kişi, öncelikle net olarak kısa vadeli ve uzun vadeli hedeflerini ortaya koymalı sonrasında hedefe giden yolu belirlemeli ve bu yolda tüm mazeretleri bi kenara atarak kararlılık ve azimle çalışmalı. evet istemek elde etmenin yarısı olsa da bariz gerçek şu ki, kalan yarısı da çalışmaktır... ve tek yarımla hiçbir zaman bir bütün elde edilemez.
Şimdi okumanızı istediğim bir kişisel başarı üyküsüdür. hikaye sonrasında kişisel başarının nasıl kişiden kişiye göre değişebildiğini ve asıl başarı kavramını daha iyi algılayacağınızı umut ediyorum.
Nergiz İlkesi
Kızım defalarca telefon edip, “Anne, zamanları geçmeden gelip nergisleri görmelisin” demişti. Aslında gitmek istiyordum, ama Laguna’dan Arrowhead Gölü neredeyse iki saatlik araba mesafesindeydi. Biraz gönülsüzce, “Haftaya salı geleceğim” diye söz verdim. Çünkü bu üçüncü telefon edişiydi. Ertesi Salı yağmur ve soğukta birlikte geldi. Ama ne çare, söz vermiştim bir kere ve bu yüzden arabaya atlayıp gittim. Carolyn’in evine girip kızımı kucakladıktan ve torunlarımla hasret giderdikten sonra dedim ki; “Nergisleri boşver Carolyn! Yol sisten görünmüyor. Zaten şu anda seni ve çocukları o kadar çok özlemiş durumdayım ki bir metre daha araba kullanmayı düşünmüyorum!” Kızım sakince gülümsedi ve “Biz her zaman böyle havalarda araba kullanıyoruz” dedi. Bense “Hava açılmadan dünyada tekrar yola çımkmam. O zaman da doğru evime döneceğim” diye karalılığımı bildirdim. Carolyn, “Arabamı almak için beni garaja kadar götürebileceğini düşünmüştüm” deyince “Ne kadar mesafede?” diye sordum. “Sadece birkaç yüz metre ötede” dedi Carolyn. “Tamam o zaman, götürürüm. Nasılsa bu kadar yola alıştım” dedim. Yola çıktıktan birkaç dakika sonra “Nereye gidiyoruz biz? Bu yol garaj yolu değil!” diye sordum. Carolyn gülerek, “Garaja uzun yoldan gidiyoruz” dedi, “Nergislerin yolundan.” “Carolyn!” dedim sert bir sesle, “Lütfen geri dön.” ” Tamam anne” dedi Carolyn, “İnan bana; bu fırsatı kaçırırsan kendini asla bağışlamazsın.” Yirmi dakika kadar sonra küçük bir çakıl yola saptık ve ileride bir kilise gördüm. Kilisenin diğer ucunda elle yazılmış “Nergis Bahçesi” yazısı vardı. Arabadan çıkarak her birimiz bir çocuğun elinden tuttuk ve patikadan aşağı doğru yürüyen Carolyn’i takip etmeye başladım. Patika yolun dönemeç yaptığı yeri döner dönmez gördüklerim karşısında nefesim kesildi. Dünyanın en göz alıcı görüntüsü gözlerimin önünde uzanıyordu. Sanki birisi koca bir kazan dolusu altını alıp dağın zirvesinden aşağıya, yamaçlarına doğru boca etmişti. Çiçekler görkemli bir şekilde helezonlar halinde, koyu turuncu, beyaz, limon sarısı, somon pembesi, harda ve krem, rengarenk, adeta kurdelalar gibi ardarda dizilmişlerdi. Aynı renkteki çiçekler bir arada ekilmiş olduğundan, her biri kendi rengindeki bir ırmağı andırırcasına akıp gidiyordu. Beş dönüm çiçek vardı. “Fakat bütün bunları kim yaptı?” diye sordum Carolyn’e. “Sadece bir tek kadın” diye cevapladı. “Kendisi de burada yaşıyor, burası onun evi.” Tüm o ihtişamın ortasındaki küçük ve mütevazi , iyi bakılmış, A şeklindeki bir evi gösterdi. Eve doğru yurüdük. Evin girişindeki bahçede bir tabela gördük “Cevaplayabildiğim kadarıyla soracaklarınızın yanıtları” yazıyordu tabelada. İlk yanıt basitti, “50.000 çiçek soğanı” diyordu. İkinci yanıt, “hepsi birer birer, bir kadın tarafından iki el, iki ayak ve birazcık akıl ile.” Üçüncüsü, “1958′de başladı” idi. İste bu, “Nergis İlkesi” buydu. O an benim için hayatımı değiştirecek bir deneyim oldu. Hiç görmemiş olduğum bu kadıncağızı düşündüm, aşağı yukarı kırk yıl önce bu işe koyulan, her seferinde bir çiçek soğanı ekerek, görülmesi bile zor bir dağa göz zevkini ve neşesini getirmiş olan o kadını. Ama, her seferinde tek bir çiçek soğanı ekerek, yıllar boyu süren çabası sonucunda dünyayı değiştirebilmişti. Bu bilinmeyen kadın, içinde yaşadığı dünyayı ebediyen değiştirmişti. Tarifi zor bir büyülü ortam, güzellik ve ilham yaratmıştı. Onun nergis bahçesinin öğrettiği ilke, en çok bilinen prensiplerden biriydi. Yani, amaçlarımıza ve arzularımıza doğru her seferinde bir adım atarak-daha çok küçük birer adım atarak-ulaşmayı öğrenmek. Bir iş yapmayı sevmesini öğrenmek ve zaman birikiminin nasıl kullanılacağını öğrenmek. Zamanın küçük parçalarını ufak günlük çabalarımızla çarpıttığımız zaman, kendimizin de muhteşem şeyler yapabileceğimizi görürüz. Biz de dünyayı değiştirebiliriz. Eşimizin işlerinin iyi olması halinde, daha güzel bir araba aldığımız zaman, güzel bir tatile çıkabilirsek, ya da emekli olursak, yaşantımızın eksiği kalmayacağını kendimize anlatır dururuz. Gerçek şudur ki, daha fazla mutlu olabilmemiz için içinde bulunduğumuz andan daha iyi bir zaman yoktur. Eğer şimdi mutlu olmayacaksak, ne zaman olacağız? Yaşadığınız her anı bir hazine gibi yaşayın, sizin için “zamanı birlikte yaşayacak kadar özel olan” kimselerle geçirdiğinizi düşünerek hazinenize daha sıkı sarılın… Ve unutmayın, zaman hiç kimseyi beklemez. İşte bunun için beklemekten vazgeçin. Evinizin ya da arabanızın ödemelerinin bitmesini… Yeni bir ev veya araba alacağızı günü… Çocuklarınızın evden ayrılacakları günü… Tekrar okula dönmeyi, okuldan mezun olmayı… On kilo vermeyi, ya da on kilo almayı… Evlenmeyi, boşanmayı, çocuklarınızın doğmasını… Emekli olmayı, yazın gelmesini… Baharı, kışı, güzü, ölümünüzü beklemekten vazgeçin ! Mutlu olmak için şu andan daha uygun bir zaman yoktur.