Yaşadığınız ve biten ilişkilerinizin ortak yanı ne?
Kaç kez "bu sefer doğru insanı buldum" dediniz ve ilişki yine hüsranla bitti.
Çekim yasası sizin için de, size karsı da çalışır.
Tıpkı yerçekimi yasası gibi.
yerçekimi yasası sizin oraya buraya savrulmanızı önler ama uçurumun kenarından fazla eğilirseniz ayni yasayla hayatinizi kaybedersiniz.
Eğer ilişkilerin yorucu olduğunu düşünürseniz sizi yoran ilişkiler yasamaya devam edersine.
Eğer tüm partnerlerin "sahipli" olduğunu, geriye ise yaramazların kaldığını düşünüyorsanız, ilişki kurmak isteceginizi düşündüğünüz bir insanla tanıştığınızda onun "sahipli" olduğunu görüsünüz.
Eğer tüm erkeklerin size güzelliğiniz için geldiğini düşünüyorsanız, sadece bunun için gelen erkekleri yaşamınıza çekersiniz.
Eğer tüm kadınların size paranız için geldiğini dusunuyosaniz, size paranız için gelen kadınları hayatınıza çekersiniz.
Yaratıcı bir varlık olduğunuzu kabul edin.
Kaç kez benzer ilişkiler yasadınız?
Kaç kez benzer sonuçlarla karsılaştınız?
Kaç kez arkadaşlıklarınız benzer biçimde son buldu?
Kaç kez hayal kırıklığı yasadınız?
Yasayı kendi lehinize kullanmak için ne istemediğinize değil "ne isterinize odaklanın"
Ne istediğinizi bilemeseniz bile en azından ne istemediğinizi biliyorsunuz. değil mi?
İstemediğiniz şeylerin zıddına odaklanın.
Ayrıca istediğinizi bildiğiniz bazı şeyler var.
Örneğin; yüzmek ye da dağa tırmanmak size enerji veriyor. Kitap okumayı seviyorsunuz.
O zaman hayalinizdeki partnerin bu aktivitelerden zevk aldığını imgeleyebiliriniz.
Neler kendinizi iyi hissettiriyor?
Hangi ortamlarda kendinizi enerjik, rahat ve doğal hissediyorsunuz?
Hangi aktiviteler size keyif ve heyecan veriyor?
Yanlarında sevildiğinizi hissettiğiniz ve içinizdeki iyiyi ortaya çıkaran kişiler kimler?
Öncelikle bu özelliklere sahip insan olmaya odaklanın. Çünkü bu türden bir insani çekecek mıknatıs olmanız için öncelikle kendinizde benzer enerji çekim gücünü yaratmanız gerekir."
Kimki bu ev içerisinde 40 gün sabah ezanı duyarsa, bütün belalar onu bulsun, kalbi kurusun ,uykusu cinlerin ve ifritlerin günahıyla bozulsun, evladından kaçar olsun babasını annesini ve kendi kanından olanları düşman olarak görsün. Bunlar büyü yapımında kullanılan bir takım sözlerdir. Büyü iki tarafı keskin bir kılıç gibidir. Bir yandan bize fayda sağlarken bir yandanda dönüşü olmayan bir laneti üzerinize çeker. Kuranı kerimdede allah büyü yapanları , karıyla kocanın arasını ayıracak şeyler öğrenenleri büyük bir azabın beklediğini de söylüyor. Eski zamanlardan beri belli çıkarlar karşılığında ruhunu şeytana satmış olan bazı insanlar. Öğrendikleri ve kullandıkları büyü çeşitlerini bir takım kitaplarda topladıkları için ,bu bilgiler günümüze kadar ulaşmıştır. Fakat sihir ve büyü ilmiyle uğraşan insanlar bu kitapları gizli bir şekidle saklayarak sadece kendilerindne sonra yerlerine bırakcakları kişilere veriyorlar. Büyücüler bu işle uğraşmanın karşılığının sonsuz bir azap olduğunu kabul ederek bunu yaparlar. Dikkat edilmesi gereken şudurki büyü yapmak veya yaptırmak arasında fark yoktur. Para karşılığında büyü yaptıran kişide en az yapan kadar kadar suçludur. Bu sorumluluğu üzerlerinden atmak için büyücüler kendilerine gelen müşterilere şu sözleri söylerler. Yapacağımız büyünün ne bu dünyada nede ahirette dönüşü olmadığını biliyorsun hala kararlımısın? Eğer büyü yaptırmak için gelen kişi evet der ise o saatten sonra asla dönüşü olmaz. Sihir ve büyü öylesine tehlikelidirki , hadislerde anlatıldığına göre bir Yahudi tarafından peygamberimizede yapılmış ve peygamberimiz haftalarca baş ağrısıyla kıvranmıştır.
Eflatun’a sormuşlar: İnsanoğlunun sizi en çok şaşırtan iki davranışı nedir? Eflatun tek tek sıralamış:
•Çocukluktan sıkılırlar ve büyümek için acele ederler. Ne var ki çocukluklarını özlerler. •Para kazanmak için sağlıklarını yitirirler. Ama sağlıklarını geri almak için de para öderler. •Yarınlarından endişe ederken bugünü unuturlar. Sonuçta, ne bugünü, ne de yarını yaşarlar. •Hiç ölmeyecek gibi yaşarlar. Ancak hiç yaşamamış gibi ölürler.
“Peki sen ne öneriyorsun?” Bilge yine sıralamış:
•Kimseye kendinizi “sevdirmeye” kalkmayın! •Yapılması gereken tek şey, sadece kendinizi “sevilmeye” bırakmaktır. •Önemli olan; hayatta, “en çok şey’e sahip olmak” değil, “en az şey”e ihtiyaç duymaktır.
Eflatun binlerce yıl öncesinden bize sesleniyor. Sesi çok uzaklardan ve derinden geliyor. Bu sözler; M.Ö 347 yılından bu güne ışık tutuyor.
Yukarıdaki konu ile ilgili olarak; ünlü kişisel gelişimci Mümin Sekman; insanoğlunun üç hayatı olduğunu söylüyor, bunlar:
•Yaşamak istediğimiz bir hayat; ideallerimiz, tutkularımız, isteklerimiz, hedeflerimiz. •Birde yaşadığımız hayat var; şu an yaptığımız işler, yaşadığımız yer, arkadaşlarımız, ortamımız. •Birde yaşamamız istenen hayat var; ailemizin, eşimizin, dostlarımızın bizim hakkımızdaki düşünceleri, ya da bize layık gördükleri hayat.
Bu üç hayatı birbirine karıştırıp, “ortaya karışık bir hayat” çıkartıyoruz. İnsanlar, başarısız oldukları alanlarda değişiklik yapmak istiyor. Kendine biçilen vazifeden sıkılıp, sıçramak istiyor fakat bir türlü harekete geçemiyor. Bu durumun tek bir açıklaması var: Atalet yani eylemsizlik hali. Sebebini bile bile bir şeyi değiştirememek, harekete geçememek... Unutulmaması gereken bir gerçek var, insan inandığına denktir, yapabileceğini düşündüğü kadardır.
Bir insan bir işi yaparken başarısız oluyor. Tekrar deniyor ve yine başarısız oluyor. Bundan sonra, nasıl olsa başaramayacağım diyerek denemekten vazgeçiyor.
Bu tip insanlar kaybetmekten korktukları için hayatlarında hiçbir şeyi değiştirmeye çalışmazlar. Artık çaresizliği öğrenmiş ve benimsemişlerdir. Gelecekte ise kendilerine olan güvenlerini tamamen kaybederler.
İnsanların çoğu kaybetmekten korktuğu için sevmekten korkar. İnsanlar sevilmekten korkuyor, kendisini sevilmeye layık görmediği için. Düşünmekten korkuyor, sorumluluk getireceği için. Konuşmaktan korkuyor, eleştirilmekten çekindiği için. Duygularını ifade etmekten korkuyor, reddedilmekten ürktüğü için. Yaşlanmaktan korkuyor, gençliğinin kıymetini bil*mediği için. Unutulmaktan korkuyor, dünyaya iyi bir şey vermediği için. Ve ölmekten korkuyor, dolu dolu yaşamadığı için.” - SHAKESPEARE -
Acaba çocuklarımızın başarısız olmasında: "Sen bunu yapamazsın.'', "Bunu başaramazsın." , "Sen kim onu yapmak kim." , "Zaten sen bundan fazla ileri gidemezsin." gibi sözlerimiz etkili olmamış mıdır, dersiniz.
Olumsuz düşünen insanları duymayın. Bu şekilde düşünen insanlara kulaklarınızı tıkayın, sağır olun. Çünkü bu gibi insanlar sizin ümitlerinizi, hayallerinizi, gelebilecek başarılarınızı, kısaca geleceğinizi çalarlar. Bu gibi sözler ailede, okulda, işyerinde, hayatın her alanında bizim davranışlarımızı kısıtlar. (Mehdi Baran – PDR Uzman)
Amacımız, imkansızı mümkün, mümkünü kolay, kolayı da zarif ve zevkli yapmanın yollarını bulmaktır. - DR. FELDENKRAIS -
Öğrenilmiş çaresizlikle ilgili olarak hayvanlar üzerinde yapılmış bazı ilginç deneyleri sizlerle paylaşmak isterim.
Köpekbalığı Deneyi
Bir köpek balığı aç halde akvaryuma konulur. Daha sonra akvaryumun cam ile ayrılan bir bölümüne küçük balıklar konur. Köpek balığı aç olduğu için hemen küçük balıklarla saldırır. Ama cama çarpar. Sonra bir daha dener, yine kafasını cama çarpar. Yaklaşık 48 saat sonra köpek balığı küçük balıkları yemek için uğraşmayı bırakır. Çünkü ne yaparsa yapsın o küçük balığı yiyemeyeceğine inanmıştır.
Deneyin ikinci aşamasında bilim adamları aradaki cam bölmeyi çıkartır. Tam bu esnada çok enteresan bir şey olur. Köpek balığı günlerdir aç olmasına rağmen, hiçbir engel olmadığı halde küçük balığı yemek için hiçbir şey yapmamaktadır. İşte bu durum öğrenilmiş çaresizlik olarak adlandırılır.
Öğrenilmiş çaresizlik, bir canlının defalarca denediği halde istediği sonucu alamaması durumunda, bir sonraki denemesinde başarısız olacağını beklemesinden dolayı, deneme cesaretini kaybedip hiçbir şey yapmaması halidir.
Öğrenilmiş çaresizlik:
•Zihne takılan bir kelepçedir. •Bir daha deneme cesaretini kaybetmektir. •Sürekli başarısızlık korkusuyla hareket etmektir. •Kendine olan güvenini kaybetmektir. Başarısız olmayı öğrenenler, öğrenmekle kalmaz, başarısızlık üreten zihniyetlerini çevrelerindekinin beyinlerine de yükleyerek, onları da başarısızlığa sürüklerler. (Mümin Sekman – Her Şey Seninle Başlar)
Zıplayan Pireler Deneyi
Bilim adamları, pirelerin 50cm zıpladığını tespit eder. Daha sonra bu pireleri bir cam fanusun içine koyarlar ve 30cm mesafe bırakıp üzerini cam bir kapak ile kapatırlar.
Fanus altından hafifçe ısıtılır. Pireler ısındıkça zıplayıp çıkmaya çalışırlar. Ama zıpladıkça kapağa çarparlar. Bir süre sonra pireler kapağa çarpmamak için 29cm zıplamaya başlar.
Fanusun üzerindeki kapak açıldığında, pireler yine 29cm zıplamaya devam ederler. 50cm zıplayabilen pireler, denemekten vazgeçmişler ve 29cm zıplamayı öğrenmişlerdir. Yani çaresizliği öğrenmişlerdir.
Dışarıdaki engelleri aşabilmemiz için, önce zihnimizin içindeki engelleri aşmamız gerekir. Bu kolay bir iş değil, çünkü göremediğimiz bir engelle karşı karşıyayız. Örneğin cam kapak pireleri engelledi, o bir dış engeldi. Aynı şekilde köpek balığının da bir dış engeli vardı, küçük balığa ulaşamadı. Ama bu engeller kalktıktan sonra, iç engel aşılmadığı için sonuç yine başarısızlıkla sonuçlandı...
Zihninizdeki Haritayı Güncellemek
Dil psikolojisiyle ilgilenenler dış dünyayı arazi, iç dünyamızı ise haritaya benzetirler. Hayat, insanlar ve başarı hakkındaki tüm düşüncelerimiz birer haritadır. Biz hayat arazisinde zihinsel haritalarımızla yol alırız.
Şartlar, arazi değiştiği halde köpek balığının fikri (harita) değişmedi. Eğer iç inançlarımız, dış gerçeklere uymuyorsa düşüncelerimizin son kullanma tarihi geçmiş demektir.
Her sabah dünya yeniden kurulur, her sabah şartlar yeniden oluşur. Dün olmayan bu gün olabilir hale gelir. Her gün ihtimallere yoklama çekmek gerekir. Bildiklerinizin son kullanma tarihine, en az marketten aldığınız süt kadar dikkat edin lütfen. (Mümin Sekman – Her Şey Seninle Başlar)
Başarı, içinizdeki inançla, çevredeki şartların olgunlaştığı anın kesişmesi durumunda elde edilir. Öncelikle inanın, başaracağınıza inanın, içinizdeki engelleri ayağınızın altına alın, sonra da haritanızı gözden geçirin, şartlara bakın, imkanları zorlayın. Bu durumda başaramayacağınız hiçbir şey olamaz.
Eğer istediğiniz sonucu elde edemezseniz düzeltip tekrar deneyin. Ama asla denemekten vazgeçersiniz. Başarısızlık, istediğiniz sonuca ulaşamamaktır. O halde sonuca ulaşana kadar deneyin. Denerseniz, ya başarılı olursunuz, ya da istediğiniz sonuca ulaşamazsınız. Ama denemezseniz kesinlikle kaybedersiniz.
Kimse kaybetmek için doğmuyor, kimse başarısızlık kavramını doğuştan yanında getirmiyor. Çaresizlik ve karamsarlığı dünyada, yaşamımızda öğreniyoruz. Asla şikayet etmeyin, homurdanmayın. Şikayet etmek, söylenmek, homurdanmak hem sizin hem de etrafınızdaki insanların enerjisini düşürür, inançlarını yıkar.
Arabesk hayatlar yaşamamak için, çaresizliği, karamsarlığı, acıların çocuğu olmayı bırakıp, hedeflerimiz için; yol bulmayı, yol yoksa yeni bir yol açmayı prensip haline getirmemiz dileğiyle.
Ne kaybettirir ki bir tebessüm.Ya da zaman kaybına uğratır mı kişiyi?HAYIR hatta ASLA.
Peki neden bazılarımız bozuk bir yüzle dolaşmakta bu kadar inatçı?Çünkü kaybetmeye alışkın tipler onlar.Gülmezler,güleryüz görmezler,kızarlar,kızdırırlar,severler aslında ama belli etmezler(ne zaman belli edeceklerse),sevilmezler vs...vs...
Aslında bir bilseler tebessüm ettiklerinde neleri elde edeceklerini,hangi kalbi kazanacaklarını ,kendilerine gelecek olan güveni...
Aldanırlar hep.
"TEBESSÜM SADAKADIR"der alemlere rahmet Peygamber Efendimiz(asm).Korur bizi tüm kötülüklerden.
İşte sırf bunun için ...Hayatımızı ahiretle birleştirmek için tebessümün bir köprü olduğunu düşünerek...Yürekten tebessüm edelim.Karşılık beklemeden.Çünkü TEBESSÜM SADAKADIR..
Nedir ibadet ya da dua etmek? Herkese kutsama göndermektir. İbadet etmek, şefkatini, merhametini, sevecenliğini herkese göndermektir. İbadet etmek, olumsuz düşüncelere karşı bir panzehir üretmektir; bu, olumlu olmaktır.
Düşüncelerle ilgili olarak anlaşılması gereken bir başka şey, onların birer şey, birer güç olması ve senin de onları dikkatli kullanman gerektiğidir.
İnsan doğal olarak farkında olmadan her zaman bir şeyler düşünür. Kafasının içinde bir çok kişiyi öldürdüğünü, günah ve suç işlediğini düşünmeyen insan sayısı pek fazla değildir; ve sonra bu düşünülen şey olur. O insanı sen öldürmemişsindir ama sürekli olarak bunu düşünmen, onun öldürdüğü koşulları yaratmış olabilir. Birisi senin düşünceni almış olabilir, çünkü zayıf insanlar her yerde vardır ve düşünceler su gibi ve aşağı doğru akar. Eğer birini öldürmeyi sürekli olarak düşünürsen, zayıf biri senin düşünceni alıp giderek bir insanı öldürebilir.
Bu nedenle, insanların iç gerçeğini iyi bilen kişiler, dünyada olanlardan herkesin sorumlu olduğunu söylerler. Örneğin Vietnam'da olanlardan, sadece Nixon değil, düşünen tüm insanlar sorumludur. Sadece bir kişi sorumlu olamaz ve o da zihnini kullanmayan kişidir; ama dünyada olup bitenlerden herkes sorumludur. Eğer dünya cehennemse sen de bir yaratıcısın, sen de paylaşıyorsun.
Sorumluluğu başkalarının üzerine atma; sen de sorumlusun, kollektif bir fenomendir bu. Hastalık herhangi bir yerde ortaya çıkmış olabilir, senden binlerce kilometre mesafede bir patlama meydana gelebilir; bunun hiç önemi yoktur, çünkü düşünce mekansız bir fenomendir, bir yere ihtiyacı yoktur onun.
Beyniniz “Bellek Dolu” Mesajını Alıyor mu? Beyninizin Sabit Sürücüsünde Yer Açmanın 5 Yolu
Yazar: Margaret Conklin
Aydan, şirketin yeniden yapılanmasında, proje ekibine liderlik etmekle görevlendirilmişti. Ekiple ilk toplantısında, departman yöneticileri arasındaki görev paylaşımını ve son teslim tarihlerini aktardı. İşte tam o anda, Aydın’ın herhangi bir not almadığını fark etti. Aydın’ın, konusunda uzman biri olduğunu biliyordu. Projenin önemi göz önüne alındığında, bu ilgisiz davranış onu endişelendiriyordu.
Toplantının ardından, Aydın’ı bir kenara çekti. “İşini nasıl yapman gerektiğini söylemek istemiyorum; ama sana verilen görevlerin hiçbirini not almadığını fark ettim,” dedi. Aydın, başına işaret ederek “Merak etmeyin; hepsi burada,” diye yanıt verdi. Aydan, pek ikna olmamıştı: “İyi güzel de hafızanı yitirirsen ne olacak?”
Hafızanızı yitirmeyebilirsiniz belki. Peki, son günlerde, zihinsel olarak “bellek dolu” mesajını biraz daha sık alıyor musunuz? Bilgisayar söz konusu olduğunda, her zaman bellek ekleme ya da daha büyük bir sabit sürücü edinme imkanı vardır. Elbette, belleğimize güveneceğiz; ama hem belleğimiz bizi bazen yanıltabilir, hem de beyinde karmaşa sorunlarıyla karşılaşabiliriz. Bu konuyla yakından ilgilenen Albert Einstein da şu sonuca varmıştır: “Kolay erişebileceğiniz bir şeyi ezberlemekle uğraşmayın.” Öyleyse, ne yapabilirsiniz?
İnsan beynine en yakın örnek bilgisayar olduğundan, beynin aşırı yüklenmesi sorununa çözüm bulmak için bilgisayarı kullanmak mantıklı bir yaklaşımdır. Ama önce, sorunu tam anlamak önemlidir.
Bir bilgisayarın sabit sürücüsü çok dolduğunda, bazı nahoş durumlar yaşanabilir. İnsanlar da “programlandıklarından” daha fazla bilgi edinmeye ve daha fazla iş yapmaya kalkıştıklarında, benzer durumlar yaşanabilir:
Çok dolu bilgisayar ile çok dolu beynin karşılaştırılması Bilgisayarlar, size hata mesajları verir. Biz ise hata yaparız; bir şey yapmayı unuturuz; işler “çığrından çıkmaya” başlar. Bilgisayarlar daha yavaş çalışır. Biz ise görev ve bilgileri daha uzun zamanda işleme sokarız; yavaşlarız; zihinsel ya da fiziksel olarak tembelleşiriz; yaratıcılığımızı yitiririz; verimsiz oluruz. Bilgisayarlar donar. Biz ise erteleriz; kararsız kalırız. Bilgisayarlar çöker. Biz ise stresli oluruz; sinir krizi geçiririz (aşırı durumlarda).
Çok dolu bir sabit sürücü için pek çok çözüm bulunabilir. Aynı çözümler, çok dolu bir zihne de uygulanabilir. Aşağıda, insanların bilgisayarlardan ödünç alabilecekleri beş etkili teknik sıralanmaktadır:
1. Sistemi yeniden yükleyin Çok fazla hata mesajı alıyorsanız ya da bilgisayarınız yavaş çalışıyorsa, bazen basitçe “yeniden çalıştırmak” ya da “sistemi yeniden yüklemek” işe yarayabilir. Aynı teknik, insanlar için de kullanılabilir. Kimi zaman işyükü altında ezildiğinizi hissettiğinizde, yapabileceğiniz en iyi şey ara vermektir. Yürüyüşe çıkın. Sakinleştirici bir iş ya da çalışmak için farklı bir mekan bulun. Beyninizde önemli bir “gerginlik” hissediyorsanız, tatile çıkma zamanı gelmiş olabilir.
2. Gereksiz dosyaları silin Bilgisayarda, gereksiz dosyaları çöpe göndererek boş alan yaratabilirsiniz. Zihinsel sabit sürücünüzdeki bütün o “gereksiz dosyalar” ne olacak? “Yapmanız gerektiğini” düşündüğünüz ama aslında hiç yapmak istemediğiniz ya da yapmaya ihtiyaç duymadığınız işleri yapmayı kendi kendinize hatırlatıyor musunuz? tatil fotoğraflarınızı bir albüme yerleştirmek, kitaplarınızı alfabetik sıraya sokmak, tatil kartları göndermek gibi? Bu tür hatırlatmalarla, yalnızca aşırı yüke suç atmakla kalmazsınız; bütün bu ilgisiz işler, değerli zihinsel mülkten de çalar. Kendinize bir iyilik yapın ve bunları silin.
3. Yardım masasını arayın Bilgisayarınızda önemli bir sorun olduğunda, her zaman bir yardım masasını arayabilirsiniz. Aynı şey, zihinsel aşırı yük olduğunda da geçerlidir. Mümkün olan her fırsatta yetki verin. İşyerinde kimseyi yönetmiyor musunuz? Beş yaşın üzerinde biriyle yaşıyorsanız, evde hemen her zaman daha fazla yetki verebilirsiniz.
4. Yükleyin “Saklanması gereken” ama sabit sürücünüzde durmasına gerek olmayan pek çok dosya, bir diske yüklenebilir. Zihninizdeki “Yapılacaklar” listesini diske yükleyemeyebilirsiniz (en azından şimdilik!); ama onu aklınızdan çıkarıp kağıda dökerek aynı etkiyi yaratabilirsiniz. Zihninizi aşırı yüklemeden korumanın yolu, ilk etapta, birden ortaya çıkan fikirleri anında bir yere yüklemektir. Başka bir deyişle, “düşünceleri mürekkeple anlatmaktır”.
Zihinsel sabit sürücünüz fazlasıyla doluysa, komple bir Beyin Boşaltma ile başlamak isteyebilirsiniz. Beyin Boşaltma, iş ve özel yaşamlarınızda yapmaya ihtiyaç duyduğunuz ya da yapmak istediğiniz her şeyi zihninizden tamamen boşalttığınız bir alıştırmadır. Büyük ya da küçük. Şimdi yapmanız gereken şeyler; hemen şimdi incelemeye vakit bulamadığınız ama ne yazık ki zihinde değerli bir alanı işgal eden şeyler.
Tam anlamıyla yükleme yapabilmek için, en az 30 dakikanızı ayırmalısınız. Süreç içinde bir noktada, “bunalım duvarı”na çarpabilirsiniz. Yapmanız gerekenlerin miktarını görmek, umutsuzluk içinde kalemi bırakmayı istemenize yol açabilir. Ama bu duvarı aşıp yazmaya devam ederseniz, sonunda iyi çalışan bir bilgisayarın avantajlarına sahip olursunuz: bilginin daha hızlı işlenmesi, daha az hata, yardım masasını aramak için daha az gereksinim duyulması ve sisteminizin çökme riskinin büyük ölçüde azalması.
Tam bu noktada, insanların bilgisayara göre kesin bir avantajı vardır. Beynimizi ara sıra bir yere boşaltmak, daha az erteleme, daha fazla yaratıcılık ve çatlaklardan hiçbir sızıntı olmayacağını bilmenin huzuru gibi bazı ek yararlar sağlar.
5. Birleştirin Bilgisayardaki birleştirme işlevi, dosyaları yeniden düzenleyerek programlarınızın daha hızlı çalışmasını sağlar. Yükleme listenizdeki “dosyalar” karmakarışık bir “Yapılacaklar” listesidir. Önce bunları uygun kategorilere ayırarak listenizi “birleştirmek” isteyeceksiniz. Örneğin, iş projeleri ile ev projeleri, belli bir günde yapmanız gereken işler ile belli bir güne kadar yapılması gereken işler, vb.
Daha sonra, listenizdeki işleri öncelik sırasına koyarak genel bir bakış açısı oluşturun. Ne de olsa, köpeğinize tasma almak ile stratejik plan geliştirmek, yan yana durmamalı. Listenizi ayıklayıp her maddeyi uygun bir öncelik “dosya”sına yerleştirme şeklindeki bu basit süreç, işleri inanılmaz özgürleştirir.
Son olarak, bilgisayardaki birleştirme işleminde sürücünün hatalara karşı kontrol edilmesi gibi, aktivitelerinizi düzenlemek için zaman harcamak da çatlaklarda hiçbir sızıntı olmamasına yardım eder!
Bugünün dünyasında, zihnin aşırı yüklenmesi, yaşamın bir gerçeğidir. Neyse ki, bilgisayar dünyasındaki bazı basit teknikleri kullanarak çok dolu bir beynin pahalıya mal olabilecek bazı sonuçlarından kaçınabilirsiniz!
Genelde bayanların kiminle evleneceklerini görebilmeleri için yapılan bir davet.
Büyük bir aynanın ker iki yanına beyaz bal mumundan yapılmış iki adet mum yakın. Ortasına düz su bardağının içine su doldurun ve bardağın içine evli bir kadının (erkek bakacaksa erkeğin) alyansını atın . ihlas ve Fatiha okuyup bardağın içindeki alyansın ortasına bakın. Evleneceğiniz kişi görünecektir.
DiKKAT : Yaparken ışıkları söndürün ve tam bir sessizlik sağlayın. Yatsı namazından sonra yapılmalı. Yapmadan önce güzel kokulu bir tütsü yakılırsa sonuç daha başarılı olur. Suya konsantre olarak bakın şekil belirginleşecektir.işiniz bittikten sora suyu bir çiçeğin dibi
1- Etkilemek istediğiniz kişinin bir resmini alın ve dört raptiyenin yardımıyla yatağınızın başucuna asın. resmin açısına dikkat edin! Resimdeki yüz yatakta uyuyan kişiye baksın(yhani size). ve ek olarak bu işlemi uyguladığınız yatakta sizden başkası yatmazsa iyi olur, çünkü gerçekten etkili bir büyüdür.. bu büyü sayesinde resmini kullandığınız kişinin zihnini sürekli meşgul edeceksiniz. hani derler yha ''nereye baksam onu görüyorum'' işte ayne böyle..
2- Kırmızı bir soğanın ortasına bir delik açıp içine sülfür doldurun. Bir naylon poşetle sarıp cebinize koyun! etkilemk istediğniz kişi ile buluşunca tam siz konuşurken cebinizdeki soğanı sıkın.(iş, aşk vb. etkileşimler için),, bu kadarı bile karşınızdakini etkileyecek ve size güven duymasını sağlayacaktır.
3- Ayağınızın derisi yumuşayana kadar sıcak suyla yıkayın.sonra jilet yardımı ile sanki ökçenizi traş ediyormuş gibi biraz deri çıkartın(korkmanıza gerek yok ökçenizdeki deri zaten ölü olduğu için acı vermeyecektir, yine de deri elde etme esnasında dikkat eymelisiniz kesinlikle kanınız akmamalı!!!) ve bunları ısıtarak kurutun sonra da toz haline getirin. Etkilemek istediğiniz kişinin içeceği herhangi birşeye bu tozu karıştırırsanız peşinizden ayrılmayacaktır..
4- mutlu hissetmek,,huzur!! evinizin bir köşesini mum yakmak için elverişli hale getirin,, sonra beyaz mum(ancak dikkat edilmeli kokulu,renkli veya süs olsun diye yapılmış mumlar etkili olmaya bilir,, heryerde bulabileceğiniz , dua edilirken dikilen sade mumlardan olması tercih edilmelidir) yakılır.. bu büyüde devamlılık şarttır,nasıl ki soba yanmayınca ev soğur,,mum veya mumlar yanmayıncada huzur kaybolur..