Ana Sayfa Portal Üye Listesi Takvim
Duyangelmis Bilgi Paylaşım ve Eğlence İçeren En İyi Türkçe Forum Sitesidir.
Giriş Yap - Üye Ol
  • Home
  • Duyangelmis Bilgi Paylaşım ve Eğlence İçeren En İyi Türkçe Forum Sitesidir.
  • Portal

Konu : Sitemize Hoş Geldiniz Lütfen Forum Kurallarını Okunuz . Konu : Mesaj Burda Yayınlanmasını İstiyorsanız İletişim Geçin Hemen Yayınlayalım. Konu : Sitemize Moderetör Alımı Başlamıştır Başvuru İcin Moderetor Alımı Konusunu Okuyunuz İyi Eğlenceler İyi Forumlar Yönetim. Konu : Es Selamu Aleykum ve Rahmetullahi ve Berekatuhu Edeple Gelen Lutufla Gider
Hoşgeldin, Ziyaretçi
Sitemizden yararlanabilmek için Kayıt olmalısınız.

Kullanıcı Adınız:
  

Şifreniz:
  





Forumda Ara

(Gelişmiş Arama)

Forum İstatistikleri
» Toplam Üyeler: 19
» Son Üye: alikvp
» Toplam Konular: 2,342
» Toplam Yorumlar: 4,459

Detaylı İstatistikler

Son Yorumlar
Zirve Zamanı
Forum: Evrensel Enerji
Son Yorum: AloneDark
01-19-2021, 12:36 AM
» Yorumlar: 0
» Okunma: 65
Kuantum Dokunuş Nedir?
Forum: Evrensel Enerji
Son Yorum: AloneDark
01-19-2021, 12:34 AM
» Yorumlar: 0
» Okunma: 54
Hipnoz Yöntemi İle Gevşem...
Forum: Evrensel Enerji
Son Yorum: AloneDark
01-19-2021, 12:33 AM
» Yorumlar: 0
» Okunma: 48
Hipnoz
Forum: Evrensel Enerji
Son Yorum: AloneDark
01-19-2021, 12:32 AM
» Yorumlar: 0
» Okunma: 64
Hipnoz Nedir Ne Değildir
Forum: Evrensel Enerji
Son Yorum: AloneDark
01-19-2021, 12:30 AM
» Yorumlar: 0
» Okunma: 52
Hipnoz Ve Derin Meditasyo...
Forum: Evrensel Enerji
Son Yorum: AloneDark
01-19-2021, 12:29 AM
» Yorumlar: 0
» Okunma: 46
OtoHipnoz - Kendi Kendini...
Forum: Evrensel Enerji
Son Yorum: AloneDark
01-19-2021, 12:27 AM
» Yorumlar: 0
» Okunma: 41
Hipnoz - Pratik Terapi
Forum: Evrensel Enerji
Son Yorum: AloneDark
01-19-2021, 12:26 AM
» Yorumlar: 0
» Okunma: 43
İslami Çakra Açma Yöntemi
Forum: Evrensel Enerji
Son Yorum: AloneDark
01-19-2021, 12:24 AM
» Yorumlar: 0
» Okunma: 43
Aura Görme
Forum: Evrensel Enerji
Son Yorum: AloneDark
01-19-2021, 12:23 AM
» Yorumlar: 0
» Okunma: 43

 
İcon16 Bitkilerin Majikal Yönleri
Yazar: G4m3_0v3R - 01-18-2021, 10:58 PM - Forum: Büyü - Yorum Yok

Kimyon: Merkür'den etkilenir erkeklerde sadece musallatlara karşı koruma saglayacaktır.. Kadınlarda ise aşk cezbi verecektir..

Okaliptus: Ay'dan etkilenir, Kadınlar kullanabilir, Şifacılıkla ilgilenen kişiler mavi bir mum yakarak etrafına okaliptus sererek çok yüksek enerji yollayabilirler...

Nane: Jüpiter'den etkilenir, erkekler kullanabilir, geceleri yastık altına koymak kabusları önleyecektir...

Tarçın: Mars'tan etkilenir, erkekler ve kadınlar kullanabilir, gömlek cebinde yada yastık altında bulunduruldugunda hastalıkları önleyicidir

Elma: Venüs'ten etkilenir, kadınlar kullanabilir, şans ve aşk özellikleri verir...

Jasmine (Yasemin): Jüpiter'den etkilenir, Kadınlar kullanabilir, erkekleri cezb edici özellik verir...

Yarpuz: Venüs'ten etkilenir, kadınlar kullanabilir, Hamilelikte ve sonrasında ki musallatı önleyicidir...

Anason: Jüpiter ve Ay'dan etkilenir, Erkekler kullanabilir, arındırma ve farkındalık özellikleri vericidir...

Nar: Mars'tan etkilenir, Kadınlar kullanabilir, kabukları iş yerine bırakılırsa bereket verir..

Melisa: Satürn'den etkilenir, Kadınlar kullanabilir.. Taşınması yada bulundurulmasıbasit okuma ve büyülere kalkan oluşturacaktır..

Feslegen: Mars'tan etkilenir, erkekler kullanabilir.. Cüzdanda taşınırsa bereket verir, bedene temas halinde taşınırsa cinsel güç verir, aşk ve arkadaşlık konusunda verimlilik saglar..

Defne Yapragı: Güneşten etkilenir, erkekler ve kadınlar kullanabilir.. Medyumluk için güç verir, psişik kanalları düzenler.. Enerjiyi dengeler.

Papatya: Venüs ve Güneş'ten etkilenir, kadın ve erkek kullanabilir, çok önemli özellikleri vardır.. Ev içine serptiginizde evde ki tüm negatif elektirigi kovalar, barış ve huzur getiricidir, koruma saglar.

Dere Otu: Merkür'den güç alır, Erkek ve kadın kullanabilir, çocukların odasına konuldugunda uykusuzlugu kötü ruhları, rüyaları engelleyicidir..

Kurtpençesi: (Kibrit otu yosunu diyede bilinir) Jüpiter'den etkilenir, kadın ve erkek kullanabilir, evin pencere ve kapılarına serpiştirdiginizde büyülere koruma saglar..

Yonca: Merkür'den etkilenir Erkekler ve Kadınlar kullanabilir, 3 yapraklı yonca; gençlik güzellik ve şifalanmalarda kullanılır, 4 yapraklı yonca; Perileri görmeyi saglar, genel anlamda kısmet verir..

Karanfil: Güneş'ten etkilenir Kadınlar ve Erkekler kullanabilir, üzerinizde taşıdıgınızda negatif enerji def edecektir, asabiyeti alacaktır, vizyon ve temizlenmelerde kullanılır..

Kişniş: Mars'tan etkilenir, Erkekler kullanabilir, bırakıldıgı yere koruma sağlayacaktır...

KaraHindiba: Jüpiter'den etkilenir, erkekler kullanabilir, Fal bakımlarında hakikati hissettirir..

Zencefil: Mars'tan etkilenir, erkekler kullanabilir, Güç başarı ve cesaret verir..

Alıç: Mars'tan etkilenir Kadın ve Erkekler kullanabilir, inanılmaz derecede etkilidir, şans vericidir...

Ardıç: Güneş'ten etkilenir, erkekler kullanabilir, kaza ve belalara karşı kalkan oluşturur..

Limon: Neptün'den etkilenir, kadınlar kullanabilir, arınma sevgi ve kısmet verir...

Selam Otu: Güneş'ten etkilenir, kadınlar kullanabilir, aşk konusunda celb tesir eder...

Bu konuyu yazdır

:İcon16 Ev Yapımı Cilt Bakımı Kürleri
Yazar: AloneDark - 01-18-2021, 10:57 PM - Forum: Doğal Cilt Bakımları - Yorum Yok

1.Aşama: Evde Cilt Temizliği Yaparak İşe Başlayın

Cilt bakımı yaparken öncelikle cildinizi bakım için uygun hale getirmeniz gerekir. Cilt bakımı öncesi cilt temizliği yapmak için sık kullanılan teknikleri uygulayarak daha temiz bir cilt sahibi olabilirsiniz.

Maden Suyuyla Cilt Temizliği
Bildiğiniz gibi hemen hemen herkesin evinde bulunan ve mideyi rahatlatma da faydası olan soda müthiş bir mineral kaynağıdır. Bu mineraller cildi canlandırmada çok faydalıdır. Cilt bakımınıza evinizde bulunan soda ile yüzünüzü yıkayarak veya bir pamuğa döküp cildinizi temizleme ile başlayabilirsiniz.

Akneli Ciltler İçin Limon İle Cilt Temizliği
cilt lekeleri, siyah noktalar ve sivilceler için limon çok özel bir doğal kaynaktır. Limon asidik bir meyvedir ve yüksek oranda C vitamini içerir.
Limon suyu tonik olarak kullanıldığında sıkılaştırıcı, renk açıcı ve akne kurutucu özelliklerine sahiptir. Limonun suyundan birkaç damla pamuğa damlatıp cildinizi temizleyebilirsiniz. Pamukla uygulayabilirsiniz. Özellikle yağlı ciltlerde bu yöntem çok etkilidir.


2.Aşama: Cildinizi Ölü Derilerden Arındırın Peeling Yapın

Zeytinyağı Ve Şeker Peelingi (Kuru veya Karma Ciltler İçin)
Bildiğiniz gibi zeytinyağı müthiş bir antioksidandır. Cildi yeniler, parlatır ve nemlendirir. Şekerin ise cildi canlandırma ve sıkılaştırma özelliği vardır. Bu peeling özellikle kuru ciltlerde kullanmalıdır. Bir kâse içerisinde zeytinyağı ve toz şeker karıştırılır. Tonik veya yıkama jeli ile temizlenmiş olan cilde sürülür ve yuvarlak hareketler ile cilde masaj yapılır. Uygulamadan sonra cilt ılık su ile durulanır. Bu peeling cildi ölü derilerden arındır, sıkılaştırır ve nemlendirir.

Kahve Telvesi İle Peeling Yapılışı
Kahvenin içerisinde yüksek oranda kafein vardır. Vücut ve cilt için kafeinin canlandırma etkisi vardır. Kahve peelingi cildi ölü derilerden arındırırken cildi canlandırır ve daha sağlıklı görünmesini sağlar. Keyifle içtiğiniz kahvenin telvesini yüzünüze nazikçe sürüp masaj yaptıktan sonra ılık su ile nazikçe yıkayın. Sonrasında mutlaka nemlendirici kullanmalısınız.

3.Aşama: Evde Kendi Cilt Maskenizi Yapın

Yaş Maya/Kuru Maya ve Süt (Karma ve Kuru Ciltler İçin)
Malzemeler: 2 yemek kaşığı süt, 1 yemek kaşığı yaş maya ya da kuru maya

1 yemek kaşığı sütün içerisine mayayı yavaş yavaş ekleyerek karıştırın.
Elde ettiğiniz losyon kıvamındaki maskeyi cildinize yukarı hareketlerle bir maske fırçası yardımı ile göz altı dahil tüm yüzüne sürün. Yaklaşık 20/30 dakika kadar cildinizde bekletin.
Maske kuruyup cildiniz iyice gerildikten sonra yüzünüze tampon şekilde ılık su uygulayıp maskesinin yumuşamasını sağlayın.
Maske yumuşadıktan sonra ılık su ile yüzünüzü durulayın

Yumurta Akı Maskesi (Tüm Cilt Tipleri İçin)
Yumurta düzenli olarak tüketilmesi gereken son derece faydalı bir besindir. İçeriğinde yüksek oranda protein, kalsiyum ve vitaminler bulunur. Yumurta akının cilde faydaları oldukça fazladır. Cildi sıkılaştırır, kırışıkları açar, gözenekleri küçültür, akne ve siyah noktaları azaltır.

Yumurta Akı Maskesi Uygulama:
Yumurtanın akı ile sarısını ayırın.
Ayırdığınız yumurtanın akını köpürene kadar çatal ile iyice çırpın.
Çırptığınız karışımı göz altı dahil temiz cildinize yukarı hareketlerle sürün.
20/30 dakika bekledikten sonra cildinizi ılık suyla yıkayın.
Yumurta akı maskesini haftada 1 ya da 15 günde 1 uygulayabilirsiniz.

Ballı Süt Maskesi (Lekeli Ve Akneli Ciltler İçin)
Ballı Süt Maskesi Malzemeleri:
1 yemek kaşığı bal
1 tatlı kaşığı limon
1 tatlı kaşığı süt (Akneli ciltler süt olmadan yapmalıdır.)

Ballı Süt Maskesi Uygulama:
Tüm malzemeyi losyon kıvamına gelecek şekilde karıştırın.
Elde ettiğiniz karışımı temiz cildinize sürün.
20/30 dakika bekledikten sonra cildinizi ılık suyla yıkayın.

4.Aşama: Evde Yapabileceğiniz Doğal Serum ve Nemlendiriciler

1- Zeytinyağı İle Nemlendirici:
Zeytinyağının sağlığa olan faydaları gibi cilde olan faydaları da saymakla bitmez. Zeytinyağı en güçlü bir nemlendirici özelliğine sahip doğal bir yağdır. Kuru ve karma ciltler zeytinyağını nemlendirici olarak rahatlıkla kullanabilirler. Zeytinyağı, içeriğinde güçlü yağ asitleri bulundurur ve cilde derinlemesine işler. Böylelikle cilt ilk kullanımdan itibaren hızlı bir şekilde nemlenir. Zeytinyağı E vitamini içerir ve E vitamini cildin gençleşmesine ve sıkılaşmasına yardımcı olur. Zeytinyağı çok güçlü bir antioksidandır. Zeytinyağı cilt hastalıklarının giderilmesinde de oldukça etkilidir. Döküntüler, kızarıklık, kaşıntı gibi rahatsızların tedavi edilmesinde önemli rol oynar.

2- Üzüm Çekirdeği Yağı:
Üzüm çekirdeği çok güçlü bir antioksidandır. Cildi yenilen, sıkılaştırır ve kırışıkları açar. Gözaltı morluklarını gidermedeki en etkili yağdır. Üzüm çekirdeği yağını göz altınızda yer alan mor bölümlere nazikçe sürmeniz halinde, cildinizde yenilenme ve morluklarda iyileşme görebilirsiniz.

3- Argan Yağı İle Nemlendirici Yapımı:
Fas’ta hayat ağacı denilen Argan cilt ve saç bakımında oldukça etkili bir yağdır. Genellikle saç bakımında kullanılır. Argan yağı saçlara parlaklık ve kazandırır.  Masaj yağı olarak da kullanılır.

4- Badem Yağı:
Badem yağının, cilde ve saçlara etkileri oldukça fazladır. Badem yağı içeriğinde A ve K vitamini barındırır. A ve K vitaminleri cildi nemlendirmeye yardımcıdır. Badem yağı aynı zamanda cilt çatlaklarına da iyi gelir. Badem yağı, kaşların, kirpiklerin, saçların, sakalların güçlenmesini ve kalınlaşmasını sağlar.

5- Jojoba Yağı:
Jojoba yine güçlü nemlendirici özelliğine sahip doğal bir yağdır. Cildi yatıştırır ve derinden bakım sağlar. Cildin elastikiyet dengesini sağlamasına yardımcıdır. Saçlara bakım yapar, yumuşatır ve nemlendirir.

6- Lavanta Yağı:
Lavanta yağı saç köklerini besler ve kepeğe karşı etkilidir. Uykudan önce birkaç damla lavanta yağını yastığa damlatırsanız kolay uykuya dalmanızı sağlar ve sizi rahatlatır. Cildin rengini açar ve cilt yorgunluğuna karşı etkilidir.

7- Kantaron Yağı:
Kantaron yağı, cilt yenileme ve pürüssüzleştirme işlemlerinde etkili bir yağdır. Kantaron yağı, aynı zamanda bebeklerde oluşabilen pişik tedavisinde de kullanılır.

8- Hindistan Cevizi Yağı:
Hindistan cevizi yağı özellikle saç ve vücut bakımında kullanır. Vücudu ve saçları parlatma da ve nemlendirme de etkisi yüksektir. Hindistan cevizi yağı maske olarak da kullanılabilir. Yüz ve göz altı kırışıklarını yumuşatır ve açar.

Bu konuyu yazdır

İcon16 Kaşıkla yapılan aşk büyüsü
Yazar: G4m3_0v3R - 01-18-2021, 10:57 PM - Forum: Büyü - Yorum Yok

İki tahta kaşık alınır.Bu kaşıklardan birinin içine kadının adı diğer kaşığın içine erkeğin adı yazılır.Tahta kaşıklar yüzyüze getirilerek ipek bir iplikle veya kumaşla birbirine sıkı olarak bağlanır.Sonra bir aktardan tartılmamak kaydıyle tütsü alınır.Bu tütsü yakılır.Tahta kaşıklar bu tütsününün dumanına tutulur.Sonra bu kaşıklar bir mezarlık içerisine gömülür ve bir daha da çıkarılmaz.O kadın ve erkek ömür boyu birbirlerinden ayrılmaz ve her zaman birbirlerini severler.

alıntı

Bu konuyu yazdır

İcon16 Modernlik Maskesi Altında Gizlenen Batıl Öğretiler 2: Kabala'nın Gerçek Yüzü
Yazar: G4m3_0v3R - 01-18-2021, 10:56 PM - Forum: Büyü - Yorum Yok

Modernlik Maskesi Altında Gizlenen Batıl Öğretiler 2: Kabala'nın Gerçek Yüzü


Kabala, ne zaman doğmuş ve nasıl gelişmiştir?


Bu batıl öğretinin putperest kökeni gizlenerek hedeflenen nedir?


Tarihçiler tarafından "Yahudiliğin damarlarına giren ve onu tamamen ele geçiren gizli bir zehir" olarak tanımlanan Kabala, tüm sapkın ilkelerine rağmen bazı çevreler tarafından neden desteklenmektedir?


Masonluğun Kabala ile nasıl bir bağlantısı vardır?

Kabala, kelime anlamıyla "sözlü gelenek" demektir. Ansiklopedilerde veya sözlüklerde, Yahudi dininin mistik, batıni bir kolu olarak tarif edilir. Bu tanıma göre, Kabala, Tevrat'ın ve diğer Yahudi dini kaynaklarının gizli manalarını araştıran bir öğretidir. Ancak konuyu biraz daha yakından incelediğimizde, karşımıza daha farklı gerçekler çıkmaktadır. Bu gerçeklerin bizi ulaştırdığı sonuç, Kabala'nın, Yahudiliğin temeli olan Tevrat'tan da önce var olan, Tevrat'ın vahyedilmesinden sonra da Yahudiliğin içine nüfuz eden "pagan" (putperest) bir öğreti olduğudur.

Kabala hakkındaki bu ilginç gerçeği, Türk masonlarından Murat Özgen Ayfer, “Masonluk Nedir ve Nasıldır?” adlı kitabında şöyle anlatır:

"Kabala, özellikle Yahudi dini ile bağlantılı olmak üzere, metafizik nitelikli, kendine özgü bir ezoterik sistemi olan bir gizemci felsefenin genel adıdır. Yahudi gizemciliği olarak benimsenmekle birlikte, içerdiği öğelerden birçoğu, aslında Tevrat'ın ortaya çıkışından çok daha eski bir tarihte oluşturulmuş bulunduğunu göstermektedir."

Kabala'nın Yahudilikten daha eski olduğu herkes tarafından kabul edilmektedir. Yahudi tarihçi Theodore Reinach, Kabala'yı "Yahudiliğin damarlarına giren ve onu tamamen ele geçiren gizli bir zehir" olarak tarif eder. Salomon Reinach ise Kabala'yı "insan zihninin en kötü sapmalarından biri" olarak tanımlamaktadır.

Kabala'nın "insan zihninin en kötü sapmalarından biri" olarak görülmesinin nedeni, bu öğretinin büyük ölçüde "büyü" ile ilgili olmasıdır. Kabala, binlerce yıldır hemen her türlü büyü ritüelinin temel taşlarından birini oluşturmuştur. Kabala ile uğraşan hahamların büyü gücüne sahip olduğuna inanılmıştır. Yahudi olmayan pek çok insan da Kabala'nın gizeminden etkilenmiş, bu öğretiyi kullanarak büyü ile uğraşmıştır. Ortaçağ'ın sonlarında Avrupa'yı saran, özellikle simyacılar tarafından benimsenen batıni çalışmaların kökeninde de Kabala'nın büyük rolü vardır.

Masonluğun Kabala ile Bağlantısı Var mıdır?

Mason örgütü Kabala ile çok yakından ilgili olan bir gruptur. Masonluk Kabala'daki sembollerin birçoğunu aynen almıştır. Bunların içinde en önemlisi Sefirot denilen şifresel grafiktir. Kabalist felsefenin şematik özeti olan bu çizim, hem mason hem de kara büyü kaynaklarında geçer. Sefirot ayrıca mason localarındaki oturuş şeklini de belirler. Masonların loca dizilişi, bu modele göre uygulanmaktadır.

İşte garip olan taraf, tam da bu noktadadır: Yahudilik, Tevrat'ın Hz. Musa'ya vahyedilmesi ile doğmuş İlahi bir dindir. Ama bu dinin içinde, İlahi vahyin kesin olarak yasakladığı büyücülüğü benimseyen Kabala adlı bir öğreti bulunmaktadır. Bu durum, Kabala'nın aslında Yahudiliğe dışarıdan ve sonradan giren bir unsur olduğunu göstermektedir.

Peki bu unsurun kaynağı nedir?

Yahudi tarihçi Fabre d'Olivet, bu soruya "Eski Mısır" cevabını verir. Fabre d'Olivet'e göre, Kabala'nın kökeni Eski Mısır'a uzanmaktadır. Kabala, İsrailoğulları'nın bazı liderlerinin Eski Mısır'dan öğrendikleri, sonra da nesilden nesile aktardıkları sözlü bir gelenektir.

Bu nedenle, Kabala ve masonluk ilişkisinin kökenini bulmak için, Eski Mısır'a bakmak gerekmektedir.

Kabalacılığın Eski Mısır'daki Kökleri

Ayetlerde bildirildiği gibi, Mısır'da iki önemli güç odağı bulunmaktadır: Firavun ve onunla birlikte söz sahibi olan yönetici kadro. Bu kadro, çoğu zaman Firavun üzerinde önemli bir etkiye sahiptir. Firavun onlara danışır ve zaman zaman onların telkinlerine göre hareket ederdi. Aşağıdaki ayetler, bu yönetici kadronun Firavun üzerindeki etkisine işaret etmektedir:

"Böylelikle (Musa) asasını fırlatınca, anında apaçık bir ejderha oluverdi. (Bir de) Elini sıyırdı, o da anında bakanlara bembeyaz (görünüverdi). Firavun kavminin önde gelenleri dediler ki: "Bu gerçekten bilgin bir büyücüdür." "Sizi topraklarınızdan sürüp-çıkarmak istiyor. Bu durumda ne buyuruyorsunuz?" Dediler ki: "Onu ve kardeşini şimdilik bekletiver, şehirlere de toplayıcılar yolla." (Araf Suresi, 107–111)

Dikkat edilirse, ayetlerde, Firavun'u yönlendiren, onu Hz. Musa'ya karşı kışkırtan ve yöntemler gösteren bir kadro olduğu haber verilmektedir. Mısır tarihinin kayıtlarına baktığımızda, bu "kadro"nun iki temel unsuru olduğu görülür: Ordu ve rahipler.

Konuyu tarihsel kayıtların eşliğinde incelediğimizde, İsrailoğulları'nı etkileyen putperest kültürün, uzun devirler içinde yaşadıkları Eski Mısır inanışı olduğunu görürüz. Bizi bu sonuca götüren önemli bir gösterge, Hz. Musa Tur Dağı'nda iken İsrailoğulları'nın saparak tapındıkları "böğüren buzağı heykeli"nin, aslında Mısır'daki Hathor ve Aphis adlı putların bir taklidi oluşudur.

Kabalacılığın Yahudiliğe Girişi Nasıl Olmuştur?

Mısır'ın putperest dininin İsrailoğulları üzerindeki etkisi pek çok değişik aşamada ortaya çıkmıştır. İçlerindeki peygamberden kısa bir süreliğine ayrıldıklarında hemen putperestliğe, buzağı heykeline tapınmaları bu sapkın inanca eğilim gösterdiklerini açıkça ortaya koyar. Hz. Musa'ya karşı söyledikleri bildirilen, "Ey Musa, biz Allah'ı apaçık görünceye kadar sana inanmayız." (Bakara Suresi, 55) "Ey Musa, onların ilahları gibi, sen de bize bir ilah yap." (Araf Suresi, 138–139) şeklindeki sapkın sözleri de, "gözle görülen", yani maddi varlıklara (putlara) tapmak istediklerini göstermektedir.

Eski Mısır'ın materyalist, büyüye dayalı batıni öğretilerini devralan Yahudiler, Tevrat'ın bu konudaki yasaklamalarını tamamen göz ardı ederek, diğer putperest kavimlerin büyü ritüellerini de benimsemişler ve böylece Kabala, Yahudiliğin içinde ama Tevrat'a muhalif bir mistik öğreti olarak gelişmiştir. İngiliz yazar Nesta H. Webster "Ancient Secret Tradition" (Antik Gizli Gelenek) adlı makalesinde, bu konuyu şöyle açıklar:

"Büyücülük, bildiğimiz kadarıyla, Filistin'in İsrailoğulları tarafından işgal edilmesinden önce, Kenanlılar tarafından uygulanıyordu. Mısır, Hindistan ve Yunanistan da kendi kahinlerine ve büyücülerine sahipti. Tevrat'ta büyücülük aleyhinde yapılmış lanetlemelere karşı, Yahudiler, bu uyarıları göz ardı ederek, bu öğretiye kendilerini bulaştırdılar ve sahip oldukları kutsal geleneği, diğer ırklardan aldıkları büyüsel düşüncelerle karıştırdılar. Dolayısıyla, Kabala karşıtlarının, Kabala'nın saf bir Yahudi kökenden gelmediği şeklindeki itirazlarının haklı temeli vardır." (Ancient Secret Tradition, Secret Societies And Subversive Movements, Nesta Webster, Boswell Publishing Co., Ltd., London, 1924)

Büyünün Kabaladaki Önemi

Kabala, Yahudilik dışı bir kaynaktan, Eski Mısır'ın ve Mezopotamya'nın bazı putperest toplumlarının pagan öğretilerinden kaynak bulmaktadır. Bu öğretilerin temel bir unsuru olan "büyü", bu nedenle Kabala'nın da önemli bir parçasıdır.

Kabalist öğreti, evrendeki metafizik dengeler, şeytani güçler ve bilinçaltı dünyasıyla yakından ilgilenir ve bunları büyü yöntemleri ile etkilemeyi amaçlar. Ünlü Yahudi araştırmacı Shimon Halevi, Kabala, Tradition of Hidden Knowledge (Kabala ve Gizli Sırlar Geleneği) adlı kitabında Kabala'yı şöyle tanımlamaktadır:

"Pratikte Kabala, kötülüklerle ilgilenmenin yolu ve semboller yoluyla psikolojik dünya üzerinde güç kazanmanın tehlikeli bir sanatı ve büyüye dayalı bir formudur." (Warren Kenton, Zevben Shimon Halevi Kabbalah : Tradition of Hidden Knowledge (Art and Imagination), Paperback, 1980.)

Kabala'yı tanıtan en tanınmış kitaplardan biri Die Kabala’da (Von Papus), Kabala-büyü ilişkisi şöyle vurgulanır:

"Kabala'nın teorisi, büyünün genel teorisine bağlanır." (Von Julius Nestler, Papus. Gerard Encausse, Die Kabbala, Einführung in die jüdische Geheimlehre, Fourier, 1975.)

Görüldüğü gibi Kabala, büyüyü temel alan sapkın bir öğreti olarak gelişmiştir. Tevrat'a rağmen, büyü başta olmak üzere tüm sapkın inançlarıyla Yahudiliğin içine sızan Kabala, bir zaman sonra Tevrat'ı tahrif ederek kendi öğretisini onun içine yerleştirmeye başlamıştır.

En önemlisi de Kabalacılar bu sapkın inanç ve eylemleriyle, büyüyü kullanarak, kötülüğü sistemli bir biçimde dünya çapında uygulamışlardır. Bu yüzden de bir nevi şeytanın temsilciliğini yapan Kabalistik anlayış, insanlık için tehlikeli olmaya devam etmektedir.

İnsanlık Tarihinde Meydana Gelen Her Olay Allah Katında Yazılıdır...

Ortaçağ'daki diaspora döneminde daha da güçlenen Kabalacıların, gizli bilimleri yani büyücülüğü kullanarak sözde Yahudi ulusunun geleceğini yönlendirmeye ve kötülüğü organize etmeye çalışmaları aslında boş birer çabadan ibarettir. Çünkü Kabalistler tarih boyunca büyü yoluyla kötülüğü organize etmeye ve din ahlakının yayılmasını engellemeye çalışsalar da, sonuç olarak Allah'ın kaderde yarattıklarının dışında hiçbir olayın yaşanması mümkün değildir. İnsanlık tarihinde meydana gelen her olay, daha o olay meydana gelmeden önce Allah Katında bulunan Levh-i Mahfuz'da yazılıdır. Yüce Rabbimiz, bu gerçeği Kuran'da şöyle bildirmiştir:

"Yeryüzünde olan ve sizin nefislerinizde meydana gelen herhangi bir musibet yoktur ki, Biz onu yaratmadan önce, bir kitapta (yazılı) olmasın. Şüphesiz bu, Allah'a göre pek kolaydır." (Hadid Suresi, 22)

Bu noktada belirtmek gerekir ki; yüzlerce yıldır olduğu gibi günümüzde de, yapılan telkinlerle putperest kökeni gizlenen bu karanlık öğreti, kendine taraftar bulabilmektedir. Kabala öğretisinin taraftarı olmuş kişilerin birçoğu, bu öğretiyi gerçek mahiyetini bilmeden savunmaktadırlar.

Ancak Kuran ahlakının dünya üzerinde hakim olacağı ahir zamanda zuhur edecek iki kutlu şahıs olan Hz. Mehdi ve Hz. İsa'nın vesilesiyle; dünya üzerindeki tüm bu sapkın felsefe ve öğretiler gibi Kabala da ortadan kalkacaktır. Böylece yanlış ve eksik bilgilendirilen kişiler, yeryüzündeki tek Hak din olan İslam'la tanışacak ve Allah'ın izniyle İslam'ın nuru tüm insanları aydınlatacaktır. Yüce Rabbimiz bu gerçeği Kuran'da şöyle bildirmiştir:

"Allah, yazmıştır: "Andolsun, Ben galip geleceğim ve elçilerim de." Gerçekten Allah, en büyük kuvvet sahibidir, güçlü ve üstün olandır." (Mücadele Suresi, 21)

Yahudiliğin önemli sembollerinden olan altı köşeli yıldız gerek Kabala'nın gerekse Kabala kaynaklı büyücülüğün en temel sembollerindendir.

Masonlukta şeytan olumlu özellikler atfedilir, şeytan karanlığı aydınlatan bir güç olarak tasvir edilir: “Şeytanın feneri ulaşacağın yerdeki karanlığı aydınlatır.” (Mason Dergisi, s.29, s.23)

Masonluk, Kabala ve Büyü

Kabala'yı felsefelerinin temeli edinen masonlar, elbette büyü ile de ilgilenmektedirler. Ancak çok üst dereceli masonların bildiği ve katıldığı büyü ayinlerinin masonluktaki önemi bir kaynakta şöyle aktarılmıştır:

"Masonluğun geniş manadaki büyücülükle bir yakınlığı vardır." (Tarihte ve Günümüzde Masonluk, Paul Naudon, sf.186)

Çırak, Kalfa, Usta isimli mason yayınında, masonik yemin töreni şöyle anlatılır:

"Tören üç kısımdan oluşur: Yakarma, söz verme, lanetleme. Yakarma: Masonik ilahlara ve şeytani kuvvetlere, yemin garantisi olarak çağırıda bulunulur. Söz verme: şeytana verilen yeminin konusudur. Lanetleme: yeminin tutulmaması halinde uygulanacak ölüm cezasıdır." (Çırak, Kalfa, Usta, sf.40)

Masonik kaynaklarda anlatıldığına göre, masonlukta 33. dereceye gelecek kişide aranılan en önemli özelliklerden biri, medyumluğa olan yatkınlığıdır. 7 yılda bir, 7. ayın 7. gününde 7 büyük locadan 7 medyum üstadın katılımıyla toplantılar yapılır.

Masonluğun bilinen sembollerinin haricinde, sadece büyü törenlerine özgü tütsü, cam küre gibi malzemeler toplantının dekorunda yer alır. Masanın üzerine bir keçi kafatası konur. 7 kollu şamdanın 7 mumu yakıldıktan sonra seans başlar. Kabala'daki sözde büyülü kelimeler dakikalarca tekrarlanır. Tören sırasında kimse konuşmaz, birbirine bakmaz dikkat dağıtacak en ufak bir hareket yapılmaz.

Bu ayinler masonların dış dünyadan en çok gizlemeye çalıştıkları sırlarından birisidir. Düşük dereceli masonlardan hiçbirisinin bu ayinlerden haberi olmaz. Şeytana tapınma ayinlerinin bir masona açıklanması için, masonların deyimiyle masonik ilkelerle, iyice yoğrulmuş olması gerekir. Ancak (sözde) yeterli "olgunluğa" geldiğinde kendisine bu sır verilir.

Kuran’da Hz. Musa’nın Firavun’un emrinde çalışan büyücülerle olan mücadelesi, bozguncular ve sapkın Kabalistler için bir ibrettir. Yüce Rabbimiz Kuran’da, Hz. Musa’nın büyücülükle uğraşanları şöyle uyardığını bildirmiştir: "Onlardan atınca, Musa dedi ki: ‘Sizlerin (ortaya) getirdiğiniz büyüdür. Doğrusu Allah onu geçersiz kılacaktır. Şüphesiz Allah, bozgunculuk çıkaranların işini düzeltmez." (Yunus Suresi, 81)
(makale harun yahya)

Bu konuyu yazdır

İcon16 Büyü Diye Bir Şey Var Mı?
Yazar: G4m3_0v3R - 01-18-2021, 10:55 PM - Forum: Büyü - Yorum Yok

Süleyman'ın hükümranlığı hakkında şeytanların (ve şeytan tıynetli insanların) uydurdukları yalanların ardına düştüler. Oysa Süleyman (büyü yaparak) küfre girmedi. Fakat şeytanlar insanlara sihri ve (özellikle de) Babil'deki Hârût ve Mârût adlı iki meleğe ilham edilen (sihr)i öğretmek suretiyle küfre girdiler. Halbuki o iki melek "Biz ancak imtihan için gönderilmiş birer meleğiz. (Sihri caiz görüp de) sakın küfre girme" demedikçe kimseye (sihir) öğretmiyorlardı. Böylece (insanlar) onlardan kişi ile karısını birbirinden ayıracakları sihri öğreniyorlardı. Halbuki onlar Allah'ın izni olmadıkça o sihirle hiç kimseye zarar veremezlerdi. (Onlar böyle yaparak) kendilerine zarar veren fayda getirmeyen şeyleri öğreniyorlardı. Andolsun onu satın alanın ahirette bir nasibi olmadığını biliyorlardı. Kendilerini karşılığında sattıkları şey ne kötüdür! Keşke bilselerdi.» (Bakara Sûresi âyet 102)

Büyü en eski cemiyetlerden günümüzün modern toplumlarına kadar câzibe ve gücünden hiçbir şey kaybetmeden gelebilen nâdir kültür kalıntılarından biridir. Hatta denilebilir ki din boşluğunun had safhada olduğu günümüz dünyasında büyünün esirleri eskiye göre daha fazladır.

Kızına kısmet bulmak ya da kocasını evde tutmak için büyüye başvuran dünün saf kadını bugün yerini rakiplerini alt etmek için "kara büyü" yaptıran işadamlarına bırakmıştır. Büyücünün tipi ve kimliği de değişmiştir bu arada. Artık eskinin külahlı ve süpürgeli sefil büyücüsünün yerine karşınızda şık giyimli entel tipli ve ağzı bolca laf yapan günümüzün "çağdaş cadıları" vardır. Bunlara meslekleriyle ilgili bir şey sorarsanız bol latince kelime duyarsınız. Size eskiler gibi "yıldızname" demezler; "astroloji" derler. "Büyü" demezler; "maji" derler. Bakıcı demezler; "klirvoyant" derler. Ancak bunlara bakarak Ziya Paşa'nın

«Ayinesi iştir kişinin; lâfa bakılmaz
Şahsın görünür rütbe-i aklı eserinde."

beytini hatırlamamak mümkün mü? Siz eşek tersinden baykuş kanından yarasa kanadından kurbağa salyasından ve insan tırnağından büyü yapsanız adına da sihir veya maji derseniz ne fark eder? Necasetin de her dilde bir karşılığı vardır.

Büyünün İslâmî hükmüne geçmeden önce hangi gayelerle yapıldığına bakmakta fayda vardır.

Gizli ilimler konusunda pek çok kitabı bulunan Faslı âlim Muhammed bin Hacc el-Tilimşâî el-Mâlikî Kahire'de hicrî 1291 yılında basılmış olan "Şümûsü'l Envâr" adlı kitabında büyünün yapılış gayelerini tafsilatıyla yazmıştır. Bu bahsi söz konusu kitaptan özetleyerek tercüme edelim;

Sihrin (büyünün) 30 çeşidi vardır. Başlıcaları şu gayeler için yapılır:
Karı ile kocayı ayırmak için.
Bekarların evlenmelerine engel olmak için.
Aile reisinin çoluk-çocuğuna kötü davranması için.
Evcil hayvanlarının telef olması için.
Süt veren hayvanların sütlerinin çekilmesi için.
Koyun keçi deve ve sığırların döllerini düşürmeleri için.
Kadınların kısır kalmaları veya çocuklarını düşürmeleri için.
İnsanların hastalanmaları veya ölmeleri için.
Kadınların hep kız doğurmaları için.
Erkeklerin cinsî güçlerini bağlamak için.
Kadınların kocalarını reddetmeleri için.
Mal ve ticaretin kesatlığı için.
Bir arada yaşayan insanları dağıtmak için.
Bir kimsenin gurbetten vatanına dönememesi için.
Kişiyi insanlar önünde hor ve hakir yapmak için.
Mevki sahibi insanları azlettirmek için.
Tarla veya bahçenin ürün vermemesi için.
Birbirini sevmeyen insanlar arasında suni (yapay) sevgi meydana getirmek için (mesela bir kadın ve bir kızı cezbetmek kendine aşık etmek için)
Görüldüğü gibi insanların ihtiyaç (!) duyup da büyüye başvurmadığı konu yok gibidir. Bu ŞEYTANİ tedbir neredeyse "her derde deva" veya "her eve lazım" hale getirilmiştir. İş böyle iken zaman zaman hepimizin kafasını kurcalayan bir soru vardır: Sihrin hakikati yani eşya ve hadiseler üzerinde iddia edildiği gibi tesiri mevcut mudur? Kurân-ı Kerîm'in bu husustaki âyetlerine müracaat ederek soruyu cevaplamaya çalışalım:

"(Büyü yapmak için) düğümlere üfleyen kadınların şerrinden..." (Felak Sûresi)

"Halk zevc ile zevceyi birbirinden ayıran şeyleri o ikisinden (Harut ile Marut'tan) öğreniyorlardı." (Bakara Sûresi 102)

Görülüyor ki sihir vâkîdir. Yani hakikati vardır. Aksi takdirde Cenab-ı Hakk'ın (C.C.) bizi hayâlî bir şerden KENDİSİNE (cindara medyumaya da adına hoca diyen kişilere DEĞİL!) sığınmaya davet etmesi akla gelir ki O bundan münezzehtir. Ayrıca ikinci ayetle karı-kocanın aralarının açılabileceği gayet net belirtilmektedir. Çünkü bu ayet sihir mevzuunda nazil olmuştur. Hatta Resulullah'a büyü yapıldığı Zât-ı Nebevîlerinin bundan rahatsız olduğu ve Felak ile Nâs sûrelerinin bunu izâle etmek için indiği pek çok tefsir kitabında yer almış bulunmaktadır.

PEKİ SİHİRBAZ BU YOLLA İSTEDİĞİ HEDEFLERİN TAMAMINA ULAŞABİLİR Mİ? ELBETTE Kİ HAYIR! BAŞKA BİR AYET-İ KERİME BU SUALİ CEVAPLAMAKTADIR: "ALLAH (C.C.)'NİN İZNİ OLMADIKÇA SİHİRBAZLARIN BÜYÜSÜ HİÇ KİMSEYE ZARAR VERİCİ DEĞİLDİR." (BAKARA SURESİ 102)

Bu âyet bir taraftan "mefhûm-u muhalifiyle" sihrin hakikatine temas ederken diğer taraftan onun sebepler âlemindeki yerini ve SINIRINI tayin etmektedir. YANİ SİHRİN TESİRİ; MUTLAK DEĞİLDİR MÜMKÜNDÜR. BU YOLLA BİR KİMSEYE ZARAR VERME İHTİMALİ VARDIR; ANCAK BU HUSUS CENAB-I HAKK'IN TAKDİR ETMESİ GEREKİR. Başka bir deyişle sihri ateşin yakması ya da suyun ıslatması gibi âdet-i ilâhiyeden değildir. TESİRİ HUSUSİ MÜSAADEYE TABİDİR. TIPKI İLACIN ŞİFA YÖNÜNDEN TESİRİ GİBİ... O halde halkta yaygın olduğu gibi "Sihirbazlarbüyü ile her istediklerini yapabilirler." diyen kimse küfre düşer (kâfir olur). Ancak sihri büsbütün reddetmek de doğru değildir. Doğru olan"Allah (C.C. takdir etmişse tesir eder." demektir.

Gelelim büyü yapan kimsenin durumuna: Büyünün hükmü bu maksatla yapılan işin hükmüne tabidir. Eğer çoğunlukla yapıldığı gibi şirk olan sözleri telaffuz veya mukaddesatı tahkir gibi fiiller işleniyorsa bu yolla büyü yapan kimse küfre girer ve şirke girer. Nitekim aşağıdaki ayet bu tür sihrin hükmünü açıklamaktadır: "Süleyman (A.S.) sihir ile kâfir olmadı; fakat şeytanlar kafir oldular." (Bakara Suresi 102)

Şu hadis-i şerif meali de çok düşündürücüdür: "Bir müminin imanı çıkmadıkça yaptığı sihir tesir etmez."

Ancak sihir yapılırken işlenen fiiller sadece günahı gerektiriyor ise böyle bir sihri yapmak ve yaptırmak BÜYÜK GÜNAHLARDANDIR. Bu arada çok mühim bir hususa da temas etmekte büyük fayda görmekteyiz. GAYENİN MEŞRU OLMASI VASITAYI MEŞRU KILMAZ. YANİ KARI İLE KOCAYI BİRLEŞTİRMEK GİBİ ULVİ BİR MAKSATLA DAHİ OLSA; HİÇBİR SURETLE BÜYÜYE BAŞVURULAMAZ. İSLAM'DA BÜYÜYÜ AK BÜYÜ KARA BÜYÜ DİYE AYIRMAK MÜMKÜN DEĞİLDİR. BÜYÜNÜN TAMAMI KARADIR!

Büyüye hedef olan ve zarar gören bir Müslüman'ın yapacağı tel şey Kurân-ı Kerîm tilaveti ile o zararı halk edene sığınmaktır. Mü'minin mü'mine duası müstecâb olduğundan itikadı sağlam ve bu hususta ilmi olan kimselere müracaatta fayda vardır. BÜYÜ BOZDURMAK İÇİN PAPAZLARA VEYA İTİKAD AMELİ BOZUK HOCALARA (!) GİTMEK VE BUNLARIN VERDİĞİ REÇETELERİ UYGULAMAK HİÇBİR ŞEKİLDE CAİZ OLAMAZ: ZİRA İDRAR İLE TEMİZLENMEK MÜMKÜN DEĞİLDİR.

Cenab-ı Hak'tan bu hususta halkımıza intibah ihsan etmesini (ve böylece büyüye başvurup da ahiret hayatlarını tehlikeye atmamalarını) niyaz ediyoruz...

Bu konuyu yazdır

İcon16 Eski Mısır'ın Büyücüleri, İsrailoğulları ve Masonlar
Yazar: G4m3_0v3R - 01-18-2021, 10:54 PM - Forum: Büyü - Yorum Yok

Eski Mısır'ın Büyücüleri, İsrailoğulları ve Masonlar


Masonluk, Firavun düzenine hakim olan felsefenin çağdaş temsilcisidir. Bu felsefenin ne olduğunu ise Allah’ın Kuran’da, Firavun ve kavmi için bildirdiği "Gerçekten onlar, fasık (sapkın) olan bir kavimdir." (Neml Suresi, 12) hükmü ile anlayabiliriz.

Firavunlar ülkesi Eski Mısır, dünya tarihinin bilinen en eski uygarlıklarından biridir. Eski Mısır'ın günümüze ulaşmış olan görkemli yapıları, yani piramitler, sfenksler veya obeliskler, yüz binlerce köle işçinin yıllar boyunca kırbaç ve açlık tehdidiyle ölesiye çalıştırılmalarıyla inşa edilmiştir. Mısır'ın mutlak hakimleri olan Firavunlar, kendilerini "ilah" olarak göstermiş ve tebalarının kendilerine tapınmasını istemişlerdir. Eski Mısır'ın kendi yazıtları Mısır'ın resmi tarihçileri tarafından yazıldığı için, temelde bu medeniyeti övmeye yönelik taraflı yorumlarla doludur.

Eski Mısır'ın Büyücüleri

Bu konuda en doğru bilgiyi ulaştıran kaynak ise, elbette, Mısır hakkında detaylı bilgiler veren Kuran-ı Kerim'dir.

Allah Kuran'da Hz. Musa kıssasında Mısır'daki yönetim sistemi hakkında bilgiler verir. Ayetlerde açıklandığı gibi, Mısır'da iki önemli güç odağı bulunmaktadır: Firavun ve onunla birlikte söz sahibi olan yönetici kadro. Bu kadro çoğu zaman Firavun üzerinde de önemli bir güce sahiptir. Firavun onlara danışır ve zaman zaman onların telkinlerine göre hareket eder. Aşağıdaki ayetler, bu yönetici kadronun Firavun üzerindeki etkisine işaret etmektedir:

"Musa dedi ki: "Ey Firavun, gerçekten, ben alemlerin Rabbinden (gönderilme) bir elçiyim. Benim üzerimdeki yükümlülük, Allah'a karşı ancak gerçeği söylemektir. Rabbinizden size apaçık bir belge ile geldim. Artık İsrailoğullarını benimle gönder. (Firavun) Dedi ki: "Eğer gerçekten bir ayet getirmişsen ve doğru sözlülerden isen, bu durumda onu getir (bakalım). Böylelikle (Musa) asasını fırlatınca, anında apaçık bir ejderha oluverdi. (Bir de) Elini sıyırdı, o da anında bakanlara bembeyaz (görünüverdi). Firavun kavminin önde gelenleri dediler ki: "Bu gerçekten bilgin bir büyücüdür; Sizi topraklarınızdan sürüp-çıkarmak istiyor. Bu durumda ne buyuruyorsunuz? Dediler ki: "Onu ve kardeşini şimdilik bekletiver, şehirlere de toplayıcılar yolla; Bütün bilgin büyücüleri sana getirsinler." (Araf Suresi, 104-114)

Dikkat edilirse, ayetlerde, Firavun'a akıl veren, onu Hz. Musa'ya karşı kışkırtan ve yöntemler gösteren bir kadrodan söz edilmektedir. Mısır tarihinin kayıtlarına baktığımızda, bu "kadro"nun iki temel unsuru olduğu görülür: Ordu ve rahipler.

Ordunun neden önemli olduğunu açıklamaya gerek yoktur; Firavun rejiminin temel fiziki gücünü oluşturur. Ancak rahiplerin durumuna biraz daha yakından bakmak gerekir. Eski Mısır'daki rahipler, Kuran'da "büyücüler" olarak bahsedilen sınıftır. Firavun rejiminin "fikri dayanağını" oluşturmuşlardır. Kendilerinde özel bir güç ve gizli bir ilim olduğuna inandırmışlar, Mısır halkını bu otorite ile etkilemiş ve Firavun yönetimine olan bağlılıklarını sağlamışlardır. Mısır kayıtlarında "Amon rahipleri" olarak bilinen bu sınıf, astronomi, matematik, geometri gibi konuların yanında, büyücülük ve kahinlik gibi batıl inanışlar üzerine yoğunlaşmıştır.

Eski Mısır'daki rahipler sınıfı, kendi içine kapalı ve özel bir ilme sahip olduğunu düşünen bir tarikattır ve bu gibi örgütlenmelere "ezoterik" örgütler denir. Türk masonlarının Mason dergisinde (Sayı:48-49), masonluğun kökeninin bu gibi ezoterik tarikatlar olduğu anlatılır ve özellikle Eski Mısır rahiplerinden bahsedilir:

Bu gelişme içinde, Doğu'da Çin ve Tibet'te başlayarak Hindistan kanalıyla Mezopotamya ve Mısır'a geçmiş olan ezoterik uygulama, oralarda binlerce yıl sürmüş ve Mısır'da esas egemen güçler olan rahiplerin bilgilerinin temelini oluşturmuştur. (Harun Yahya, Global Masonluk)

Eski Mısır'dan Kabala'ya

İsrailoğulları henüz Hz. Musa hayatta iken dahi Eski Mısır'da gördükleri putların benzerlerini yapıp onlara tapınmaya başlamışken, Hz. Musa'nın vefatının ardından daha ileri sapmalara kaymaları zor olmamıştır. Kuşkusuz tüm Yahudiler için aynı şey söylenemez, ama aralarından bazıları Mısır'ın putperest kültürünü yaşatmış, Mısır rahiplerinin öğretilerini sürdürmüş, bu öğretileri Yahudiliğin içine sokarak onu tahrif etmişlerdir.

Eski Mısır'dan Yahudiliğe devrolunan öğreti, Kabala'dır. Kabala da, aynı Mısır rahiplerinin sistemi gibi, ezoterik bir öğreti olarak yayılmış ve yine Mısır rahipleri gibi temelde büyü ile ilgilenmiştir. Kabala'nın dikkat çekici bir yönü ise, Tevrat'taki yaratılış anlatımından çok farklı bir anlatım içermesi, Eski Mısır'ın maddenin sürekliliğine dayalı materyalist görüşünü korumasıdır.

Mısır'ın materyalist, büyüye dayalı ezoterik öğretilerini devralan Yahudiler, Tevrat'ın bu konudaki yasaklamalarını tamamen göz ardı ederek, diğer putperest kavimlerin büyü ritüellerini de benimsemişler ve böylece Kabala Yahudiliğin içinde ama Tevrat'a muhalif bir mistik öğreti olarak gelişmiştir. İngiliz yazar N.H. Webster "Ancient Secret Tradition" adlı makalesinde, konuyu şöyle açıklar:

Büyücülük, bildiğimiz kadarıyla, Filistin'in İsrailoğulları tarafından işgal edilmesinden önce, Kenanlılar tarafından uygulanıyordu. Mısır, Hindistan ve Yunanistan'da kendi kahinlerine ve büyücülerine sahipti. Musa Yasası'nda (Tevrat'ta) büyücülük aleyhinde yapılmış lanetlemelere karşı, Yahudiler, bu uyarıları göz ardı ederek, bu öğretiye kendilerini bulaştırdılar ve sahip oldukları kutsal geleneği, diğer ırklardan aldıkları büyüsel düşüncelerle karıştırdılar. Yahudi Kabalası'nın spekülatif yönü, Perslerin büyücülüğünden, neo-Platonizm'den ve yeni Pisagorculuk'tan etkilendi. Dolayısıyla, Kabala karşıtlarının, Kabala'nın saf bir Yahudi kökenden gelmediği şeklindeki itirazlarının haklı temeli vardır.

Allah, Kuran’da İsrailoğulları'nın, kendi dinlerinin dışındaki kaynaklardan şeytani büyü öğretileri öğrendiklerini şöyle haber vermektedir:

"Ve onlar, Süleyman'ın mülkü (nübüvveti) hakkında şeytanların anlattıklarına uydular. Süleyman inkâr etmedi; ancak şeytanlar inkâr etti. Onlar, insanlara sihri ve Babil'deki iki meleğe Harut'a ve Marut'a indirileni öğretiyorlardı. Oysa o ikisi: Biz, yalnızca bir fitneyiz, sakın inkâr etme’demedikçe hiç kimseye öğretmezlerdi. Fakat onlardan erkekle karısının arasını açan şeyi öğreniyorlardı. Oysa onunla Allah'ın izni olmadıkça hiç kimseye zarar veremezlerdi. Buna rağmen kendilerine zarar verecek ve yarar sağlamayacak şeyi öğreniyorlardı. Andolsun onlar, bunu satın alanın, ahiretten hiçbir payı olmadığını bildiler; kendi nefislerini karşılığında sattıkları şey ne kötü; bir bilselerdi." (Bakara Suresi, 102)

Ayette bazı Yahudilerin, ahirette kayba uğrayacaklarını bilmelerine rağmen, büyü öğrendikleri ve uyguladıkları haber verilmektedir. Yine ayetteki ifadeyle, söz konusu Yahudiler, bu şekilde Allah'ın kendilerine indirdiği şeriattan sapmış ve putperestlerin büyü öğretilerine özenerek küfre eğilim göstermişlerdir.

Bu ayet, Yahudi tarihindeki ö-nemli bir mücadelenin de ana hatlarını göstermektedir. Bu mücadele, Allah'ın Yahudilere gönderdiği peygamberler ve bu peygamberlere itaat eden mümin Yahudiler ile, Allah'ın emirlerine isyan eden, çevrelerindeki putperest kavimlere özenerek Allah'ın şeriatı yerine onların inanç ve kültürlerine eğilim gösteren sapkın Yahudiler arasındadır.

Masonlar ve Eski Mısır

Eski Mısır'ın materyalist felsefesi, bu uygarlık ortadan kalktıktan sonra yaşamaya devam etti. Bazı Yahudiler bu felsefeyi devralarak, Kabala öğretisi içinde yaşattılar. Öte yandan, bazı Yunan düşünürleri de aynı felsefeyi devraldılar ve "Hermetizm" olarak bilinen Eski Yunan öğretisi içinde yeniden yorumlayıp devam ettirdiler.

Hermetizm kavramı, Eski Mısır inancındaki hayali tanrılardan biri olan "Thoth"un Yunanca'daki karşılığı olan "Hermes" kelimesinden gelir. Hermetizm, Eski Mısır felsefesinin Eski Yunan'daki karşılığıdır.

Bu felsefenin kökenini ve günümüz masonluğundaki yerini, üstad mason Selami Işındağ şöyle anlatır:

Eski Mısır’da Hérmetisme düşünü ve inanç sistemini oluşturan bir tarikat vardı. Masonluğun buna benzer yanları vardır. Örneğin; belirli düzeye gelmiş insanlar, gizli toplantılarda tarikatın törenlerini yaparlar, tinsel duygularını ve düşünülerini açıklarlar, daha küçük dereceli üyeleri eğitirlerdi. Pithagore, bunların arasında yetişmiş bir hermetiktir... İskenderiye Okulu ve ... Néoplatonisme gibi örgüt ve düşünü sistemlerinin kuruluş biçimi ve düşünü yanları, Mason Ritlerine çok benzer.

Işındağ, masonluğun kökenindeki Eski Mısır etkisini daha da açık şekilde şöyle ifade eder:

"Franmasonluk, toplumsal ve töresel bir kuruluştur. Başlangıcı eski Mısır’a kadar uzanır."

Türk masonlarının büyüklerinden Celil Layıktez, Mimar Sinan dergisinde yayınlanan "Masonik Sır, Ketumiyet Nedir? Ne Değildir?" başlıklı makalesinde şöyle yazmaktadır:

Eski Yunan, Mısır ve Roma uygarlıklarında muayyen bir bilim, bir gnose veya gizli irfan çevresinde toplanan Giz Okulları (écoles de mystères) bulunurdu. Bu Giz Okullarının mensupları, ancak uzun tahkikatlardan sonra ve tekris merasimleri ile kabul edilirlerdi. Bu Okulların arasında, ilkinin Osiris okulu olduğu sanılan cemiyette çalışmaların esaslarını, Osiris’in doğuşu, delikanlılık dönemi, karanlıklara karşı verdiği mücadeleler, nihayet ölümü ve tekrar dirilmesi temalarını oluştururdu. Bu temalar ritüelik dramalar şeklinde ruhban sınıf tarafından merasimler esnasında oynanırdı ve böylece fiilen iştirak edilerek temsil edilen ritüel ve sembolizmanın daha etken olması sağlanırdı...Bu olaylar, yıllar sonra Masonluk ismi altında sürecek bir inisyatik kardeşlik dizisinin ilk halkalarını oluşturmuştur. Bu gibi kardeşlikler, daima aynı idealler çevresinde kurulmuşlar, baskılar altında gizlice hayatiyetlerini sürdürebilmişler, isimlerini, şekillerini değiştire değiştire, ancak antik sembolizma ile landmarklarına sadık kalarak ve fikren birbirlerinin mirasçısı olarak çağımıza kadar gelebilmişler; savundukları düşüncelerin yerleşmiş düzeni sarsabilme olasılığına karşı, kendi aralarında ketumiyet kurallarına uymuşlar, cehlin de gazabından kurtulabilmek için, kendi ketum mesleki kurallarını içeren Operatif Masonluğa sığınarak onu fikren tohumlamışlar ve böylece bildiğimiz modern Spekülatif Masonluğun oluşumunda etken olmuşlardır.

Layıktez, üstteki sözlerinde, masonluğun kökenini oluşturan dernekleri överek anlatmakta, "cehle karşı" kendilerini gizlediklerini iddia etmektedir. Üstteki alıntıdan, masonluğun, Eski Mısır, Eski Yunan ve Roma gibi her üçü de putperest olan medeniyetlerde kurulan derneklerin günümüze ulaşan bir temsilcisi olduğu ortaya çıkmaktadır. Bu üç medeniyet içinde en eskisi ve diğerlerine öncülük etmiş olanı Mısır olduğu için de, masonluğun ana kaynağının Eski Mısır olduğunu söylemek mümkündür.

Eski Mısır'ın, Allah'ın Kuran'da "inkar sistemi" olarak en detaylı şekilde anlattığı örneklerden biri olduğunu bu noktada tekrar hatırlatmak gerekir. Özellikle de Mısır'ın hakimleri olan Firavunlar ve yakın çevreleri, pek çok ayette zalimlikleri, adaletsizlikleri, azgınlık ve taşkınlıklarıyla anlatılmaktadır. Mısır halkı da, bu sistemi kabullenmiş, Firavun'u ve diğer sahte Mısır ilahlarını benimsemiş sapkın bir kavimdir. (Harun Yahya, Hz. Musa)

Bu gerçeğe karşın masonlar kendi kökenlerinin Eski Mısır'da olduğunu belirtmekte ve Eski Mısır'ı övülesi bir toplum modeli olarak görmektedirler.

Mason kaynaklarında, sırf Eski Mısır'ın geneline değil, bu sistemin zalim yöneticileri olan Firavunlara karşı da büyük bir övgü ve yakınlık vardır. Mimar Sinan dergisindeki bir diğer makalede şunlar yazılıdır:

"Firavun’un başlıca vazifesi, NUR’u aramaktır. Gizli Nur’u, daha canlı ve daha kuvvetli bir surette yüceltmektir... Biz Masonlar, nasıl Süleyman Mabedini inşaya çalışıyorsak, eski Mısırlılar da Ehramı, yani Nur Evini inşaya çalışırlardı. Eski Mısır Mabetlerinde yapılan ayinler, bazı derecelere ayrılmıştı. Bu dereceler iki kısımdı. Küçük ve büyük dereceler. Küçük dereceler, bir-iki-üç diye ayrılmıştı; bundan sonra Büyük dereceler başlardı."

Buradan anlaşılmaktadır ki, Eski Mısır'ın Firavunları ile masonların aradıkları ve "nur" dedikleri kavram aynıdır. Bir diğer ifadeyle, masonluk, Firavun düzenine hakim olan felsefenin çağdaş temsilcisidir. Bu felsefenin ne olduğunu ise Allah’ın Kuran'da Firavun ve kavmi için bildirdiği "Gerçekten onlar, fasık (sapkın) olan bir kavimdir" (Neml Suresi, 12) hükmü ile anlayabiliriz.
(makale harun yahya)

Bu konuyu yazdır

İcon16 Yahudiliğe Sızan Kabala Bir Tür Büyücülük Geleneği mi?
Yazar: G4m3_0v3R - 01-18-2021, 10:53 PM - Forum: Büyü - Yorum Yok

Yahudiliğe Sızan Kabala Bir Tür Büyücülük Geleneği mi?



İbranicede "sözlü gelenek" anlamına gelen Kabala, Yahudi bilginlerinin yüzyıllardır birbir-lerine aktardıkları ve Muharref Tevrat'ın sözde "gizli anlamları" ile ilgilenen sapkın bir öğretidir. Günümüzde ise bazı bilgisiz kişiler tarafından hala itibar gören bu karanlık öğretinin iç yüzü, gerçekte gösterilenden çok farklıdır.

Ansiklopedi ve sözlüklerde Kabala, "Yahudi dininin mistik bir kolu ve Tevrat'ın ve diğer Yahudi dini kaynaklarının gizli manalarını araştıran bir öğreti" olarak tarif edilir. Ancak konu biraz daha yakından incelendiğinde, ortaya daha farklı bir gerçek çıkmaktadır. Bu gerçek, Kabala'nın, Yahudiliğin temeli olan Tevrat'tan önce de var olan, Tevrat'ın vahyolunmasından sonra ise Yahudiliğin içine nüfuz eden "pagan" (putperest) bir öğreti olduğudur.

Kabala hakkındaki bu ilginç gerçeği, Türk masonlarından Murat Özgen Ayfer, "Masonluk Nedir ve Nasıldır?" adlı kitabında şöyle belirtmektedir:

"Ne zaman doğmuş ve nasıl gelişmiş olduğu tam ve kesin bir şekilde bilinmeyen Kabala, özellikle Yahudi dini ile bağlantılı olmak üzere, metafizik nitelikli, kendine özgü bir ezoterik sistemi olan bir gizemci felsefenin genel adıdır. Yahudi gizemciliği olarak benimsenmekle birlikte, içerdiği öğelerden birçoğu, aslında Tevrat'ın ortaya çıkışından çok daha eski bir tarihte oluşturulmuş bulunduğunu göstermektedir."

Kabalacıların Hedefi

Ortaçağ'daki diaspora döneminde daha da güçlenen Kabalacıların en önemli hedefi, gizli bilimleri yani büyücülüğü kullanarak Yahudi ulusunun geleceğini yönlendirmek ve bekledikleri kurtarıcının gelişine hazırlık yapmaktır. Bu kurtarıcı, onların dünya hakimiyetlerini sağlayacaktır. İsrailli tarihçi Moşe Sevilla-Sharon bu gerçeği şöyle aktarmaktadır:

"... Kabala edebiyatının gelişmesi, Mesih'in geleceği inancıyla yakından ilişkilidir. Bilindiği üzere, bu inanca göre, Mesih Büyük Kurtarıcı geldiğinde İsrail ulusu sürgünden kurtulacak, İsrail Devleti yeniden kurulacaktır... Yahudi bilginlerin o zamanki yaklaşımına göre, ulusun nasıl izah edileceği bile bilinmeyen bu gerçek, ancak 'gizli bilimlerin' yardımıyla aşılabilirdi."

Bu gerçeğin aşılması, Mesih'in dünyaya gelişi anlamındaydı. Kabala'nın amacı, bu sözde büyük rüyayı gerçekleştirmekti. Ortaçağ Avrupası'nın Yahudiler üzerinde oluşturduğu baskı ve kısıtlamalar, Mesih'in gelişi konusunun, dolayısıyla Kabalistik faaliyetlerin daha da önem kazanmasına neden oldu. Hedefe ulaşmak için gizli ilimlerden yararlanılmalıydı. Ancak bu gizli bilimler yalnızca "anlayanlara" açıklanabilirdi ve bunun için yoğun ayin ve trans yöntemleri kullanmak; başka bir deyişle "büyü yapmak" gerekiyordu.

Kabalacılığın Eski Mısır'daki Kökleri

Eski Mısır'da büyücülük oldukça yaygındı ve Firavun ve etrafındaki yönetici kadro tarafından yaygın bir şekilde kullanılıyordu. Bu gerçek Yüce Allah'ın kullarına doğru yolu göstermek için indirdiği Kuran'da bildirilmektedir. Ayetlerde bildirildiği üzere, Firavun kendisini doğru yola çağıran Hz. Musa'dan mucize istemekte, gördüğü mucizeler karşısında da O'nu büyücülükle suçlamaktadır. Ardından da çevresindeki yönetici sınıfın da telkinleri ile büyücüleri Hz. Musa'ya karşı kullanmak, böylelikle halkı etkilemek istemektedir:

Onlara Katımızdan hak geldiği zaman, dediler ki: "Bu, kuşkusuz apaçık bir büyüdür."

Musa: "Size hak geldiğinde (böyle) mi söylersiniz? Bu bir büyü müdür? Oysa büyücüler, kurtuluşa ermezler" dedi.

Onlar: "Siz ikiniz, bizi atalarımızı üzerinde bulduğumuz (yol)dan çevirmek ve yeryüzünde büyüklük sizin olsun diye mi bize geldiniz? Biz, sizin ikinize inanacak değiliz" dediler.

Firavun: "Bana bütün bilgin büyücüleri getirin" dedi. (Yunus Suresi, 76-79)

Eski Mısır'ın putperest kültürü, uzun yıllar birlikte yaşadıkları İsrailoğulları üzerinde de derin izler bırakmıştır.

Kabalacılığın Yahudiliğe Girişi

Mısır'ın putperest dininin İsrailoğulları üzerindeki etkisi pek çok değişik aşamada ortaya çıkmıştır. Kavmi ile yola çıkan Hz. Musa onların yanından kısa bir süreliğine ayrıldığında, hemen putperestliğe yönelip buzağı heykeline tapınmaları, bu sapkın inancın etkisinde olduklarını açıkça ortaya koymaktadır. Bundan hemen önce Hz. Musa'ya karşı söyledikleri, "... Ey Musa, biz Allah'ı apaçık görünceye kadar sana inanmayız" (Bakara Suresi, 55) ve "...Ey Musa, onların ilahları gibi, sen de bize bir ilah yap..." (Araf Suresi, 138) şeklindeki sözleri de, "gözle görülen", yani maddi varlıklara (putlara) tapmak istediklerini göstermektedir.

O dönemde Eski Mısır'ın materyalist, büyüye dayalı batıni öğretilerini devralan bir kısım Yahudiler, Tevrat'ın bu konudaki yasaklamalarını tamamen göz ardı ederek, karşılaştıkları diğer putperest kavimlerin büyü ritüellerini de benimsemişler ve böylece Kabala, Yahudiliğin içinde ama Tevrat'a muhalif bir mistik öğreti olarak gelişmiştir.

İngiliz yazar Nesta H. Webster "Ancient Secret Tradition" (Antik Gizli Gelenek) adlı makalesinde, bu konuyu şöyle açıklamaktadır:

"Büyücülük, bildiğimiz kadarıyla, Filistin'in İsrailoğulları tarafından işgal edilmesinden önce, Kenanlılar tarafından uygulanıyordu. Mısır, Hindistan ve Yunanistan da kendi kahinlerine ve büyücülerine sahipti. Tevrat'ta büyücülük aleyhinde yapılmış lanetlemelere karşı; Yahudiler, bu uyarıları göz ardı ederek, bu öğretiye kendilerini bulaştırdılar ve sahip oldukları kutsal geleneği, diğer ırklardan aldıkları büyüsel düşüncelerle karıştırdılar. Dolayısıyla, Kabala karşıtlarının, Kabala'nın saf bir Yahudi kökenden gelmediği şeklindeki itirazlarının haklı temeli vardır."

Kabala, Eski Mısır'ın ve sonra diğer putperest kültürlerin Yahudilik içine girip barınabileceği, gelişebileceği bir gelenek haline gelmiştir. Tevrat da söz konusu Kabala merkezli sapkın öğretilere göre tahrif edilmiştir. Nitekim Eski Mısır'ın materyalist "dünya görüşü"nün açık izlerini Kabala'da bulmak mümkündür.

Bir Kısım Yahudiler'in Kuran'da Bildirilen Büyü Sapkınlığı

Bir kısım Yahudilerin yüzlerce yıl önce büyü sapkınlığını öğrendikleri ve kullandıkları Kuran'da da bildirilmiştir. Yüce Allah Kuran'da, Yahudilere, Babil'de iken özel bir "büyü ilmi" öğretildiğini, fakat dönemin Yahudilerinin bunu "hayır" değil, "şer" yolunda kullandıklarını şöyle bildirmektedir:

"...Onlar, insanlara sihri ve Babil'deki iki meleğe Harut'a ve Marut'a indirileni öğretiyorlardı. Oysa o ikisi: 'Biz, yalnızca bir fitneyiz, sakın inkâr etme' demedikçe hiç kimseye (bir şey) öğretmezlerdi. Fakat onlardan erkekle karısının arasını açan şeyi öğreniyorlardı. Oysa onunla Allah'ın izni olmadıkça hiç kimseye zarar veremezlerdi. Buna rağmen kendilerine zarar verecek ve yarar sağlamayacak şeyi öğreniyorlardı. Andolsun onlar, bunu satın alanın, ahiretten hiçbir payı olmadığını bildiler; kendi nefislerini karşılığında sattıkları şey ne kötü; bir bilselerdi." (Bakara Suresi, 102)

Ayette Babil'deki iki meleğin Yahudilere büyü ile ilgili yöntemler öğrettikleri bildirilmektedir. Ancak aynı zamanda meleklerin büyüyü öğrettikleri kişilere bunu inkar için kullanmamalarını öğütledikleri, ancak buna rağmen, dönemin Yahudilerinin bu ilmi kötülük yolunda kullanmaya başladıkları bildirilmektedir.

Ayette bildirilen gerçeklerden çıkan sonuç ise şudur: Babil'de, Yahudilere büyü ile ilgili bazı gizli bilgiler verilmiş, fakat onlar bunu başkaldırmak ve insanlara zarar vermek için kullanmışlardır. Bu ilmin Babil'de verilmiş olması ise oldukça dikkat çekicidir. Çünkü Babil, Kabala'nın da çıkış yerdir.

Aslında bazı Kabalistler, Kabala geleneğinin tarihin başından beri sürdüğünü iddia etmektedirler; ancak Kabala'nın ilk yazımı sürgün döneminde Babil'de yaşayan Simeon Ben Yohai tarafından gerçekleştirilmiştir. Diaspora döneminin başlaması ve Yahudi merkezinin doğudan batıya kaymasıyla birlikte, Kabala'nın merkezi de değişmiş, Kabalistik çalışmalar Babil'den İspanya'ya ve diğer Avrupa merkezlerine kaymıştır.

İspanya'da ise Kabala geleneğine yeni bir boyut daha eklenmiştir. Burada, 13. yüzyılda yazılan ve Kabala'nın en önemli kitabı haline gelen Sefer ha-Zohar doğmuştur. Zohar'la birlikte de Sefirot kavramı.

Kabalistlerin Sefirot İnancı

Kabalistlerin zaman içinde temel çıkış noktası haline gelen sefirot kavramı, aslında bir tür şemadan oluşmaktaydı. Bu sapkın inanca göre dünya üzerindeki hayata dair herşey Sefirot'a göre yaratılıyordu. (Allah'ı tenzih ederiz.) İnsanın ruhundan, evrenin yapısına kadar herşey Sefirot şemasıyla uyumluydu. Tüm varlıklar Sefirot'a göre konumlanıyor, evren Sefirot'a göre işliyordu. Bu noktadan hareketle Kabalacılar, çok ilginç bir sonuca vardılar: Evrenin işleyişi ve dünya üzerindeki hayat gibi, tarih de Sefirot'a uygun olarak gelişiyordu!...Yahudi yazar Eli Barnavi konuyla ilgili şöyle yazmaktadır:

"Bu durumda insan, bazı belirli ritüelleri uygulayarak, bu Sefirotları etkileyebilir ve dolayısıyla dünyanın gelişimine yön verebilirdi. Bu Sefirot teorisi, İspanya'daki Kabalacı öğretinin temel noktası haline geldi."

Kabala'nın dikkat çekici bir diğer yönü ise, Tevrat'taki yaratılış anlatımından çok farklı bir anlatım içermesi, Eski Mısır'ın maddenin sürekliliğine dayalı materyalist görüşünü korumasıdır. Türk masonlarından Murat Özgen Ayfer bu konuda şunları yazmaktadır:

"Tevrat'ın ortaya çıkışından çok daha eski bir tarihte oluşturulmuş bulunduğunu göstermektedir. Kabala'nın en önemli bölümü, evrenin oluşturulmasına ilişkin kuramıdır. Bu kuram, teist dinlerde benimsenen yaratılış öyküsünden pek farklıdır. Kabala'ya göre, yaratılışın başlangıcında, "daireler" ya da "yörüngeler" anlamına gelen ve sefirot olarak anılan, hem özdeksel (maddi) hem de tinsel (manevi) nitelikli oluşumlar doğmuştur. Bunların toplam sayısı 32'dir; ilk onu Güneş Sistemi'ni, diğerleri ise uzaydaki öteki yıldız kümelerini temsil ederler. Kabala'nın bu özelliği, eski astrolojik inanç sistemleriyle yakın bir bağlantısının bulunduğunu ortaya koyar... Böylece Kabala, Yahudi dininden bir haylice uzaklaşır; Doğu'nun eski gizemci inanç sistemleriyle... çok daha bağdaşır."

Tüm bu aktardıklarımız, Kabalacı Yahudilerin Sefirot ile uğraşıp çeşitli büyüler yaparak dünyayı değiştirdiklerine inandıklarını ortaya koymaktadır. Kabalacılar bu sapkın inanç ve eylemleriyle, büyüyü kullanarak, kötülüğü sistemli bir biçimde dünya çapında uygulamışlardır. Bu yüzden de bir nevi şeytanın temsilciliğini yapan Kabalistik anlayış, insanlık için tehlikeli olmaya devam etmektedir.

Kabala'nın "Yaratılış Karşıtı" Öğretisi

Sonsuz ilim sahibi Yüce Allah, Tevrat'ın hak bir kitap olduğunu ve insanlara "hidayet ve nur" getirdiğini Kuran'da şöyle bildirmektedir:

Gerçek şu ki, Biz Tevrat'ı, içinde bir hidayet ve nur olarak indirdik. Teslim olmuş peygamberler, Yahudilere onunla hükmederlerdi. Bilgin-yöneticiler (Rabbaniyun) ve yüksek bilginler de (Ahbar), Allah'ın kitabını korumakla görevli kılındıklarından ve onun üzerine şahidler olduklarından (onunla hükmederlerdi)... (Maide Suresi, 44)

Dolayısıyla Tevrat; Allah'ın varlığı, birliği, sıfatları, diğer varlıkları ve insanı yaratışı, insanın yaratılış amacı gibi konularda, Kuran'a tamamen paralel bilgiler ve hükümler içeren bir kitaptır. (Ancak söz konusu gerçek Tevrat bugün mevcut değildir. Günümüze ulaşan, insan eliyle bozulmuş, tahrif edilmiş olan "Muharref Tevrat"tır.)

Gerçek Tevrat'ta ve Kuran'da ortak olan çok önemli bir nokta, Allah'ın "Yaratıcı" (Halik) sıfatıdır. Allah, ezelden beridir var olan yegane mutlak varlıktır. Allah'tan başka herşey, O'nun yokluktan yarattığı varlıklardır. Tüm evreni, içindeki gök cisimlerini, cansız maddeleri, canlıları ve insanı Yüce Allah yaratmış ve şekillendirmiştir. Allah tektir, O'nun hiçbir ortağı yoktur.

Gerçek bu iken, Kabala'da çok farklı bir anlatım bulunmaktadır. Kabala'nın Allah ve yaratılış hakkındaki öğretisi, Gerçek Tevrat'ta ve Kuran'da bildirilen ve üstte kısaca açıkladığımız "yaratılış gerçeği"ne tamamen aykırıdır. Amerikalı araştırmacı Lance S. Owens, Kabala hakkındaki bir yazısında bu öğretinin varlığın kökeni hakkındaki senaryosunu şöyle anlatır:

"Kabalistik tecrübe, kutsallık hakkında çeşitli algılamaları doğurmuştur ki, bunların çoğu genel kabul edilen görüşten hayli uzaklaşmışlardır. İsrail'in inancının en temel taşı, "Tanrımız Birdir" şeklindeki beyandır. Ama Kabala, Tanrı'nın tamamen açıklanamaz bir teklik olarak en yüksek formda var olduğunu kabul etse de (ki buna Kabala dilinde Ein Sof, yani sonsuzluk adı verilir), bu bilinemez tekliğin kaçınılmaz olarak birçok sözde tanrısal forma dönüştüğünü iddia etmiştir. (Allah'ı tenzih ederiz.): Yani çok sayıda sözde tanrıya. Kabalistler bunlara "Sefirot" adını verirler; bu, Tanrı'nın yüzleri veya kapları anlamına gelir.

Açıkçası, bu çok yüzlü sözde Tanrı imajı, çok tanrılı olmak suçlamalarını da beraberinde getirmiştir. Kabalistler bu suçlamaya karşı çıkmışlar, ama başarılı bir şekilde cevaplandıramamışlardır."

Kabala'nın tam anlamıyla bir "hurafe" olan bu senaryosunun ilginç bir özelliği, insanı "yaratılmış" bir varlık saymaması, adeta insana bir tür ilahlık atfetmesidir. (Allah'ı tenzih ederiz.)

Pagan dinlerin hurafelerinden ortaya çıkmış olan bu uydurma senaryolar, Yahudiliğin dejenerasyonunun temelini oluşturmuştur. İnsanı sözde ilahlaştırmaya (Allah'ı tenzih ederiz) kalkacak kadar akıl sınırlarının dışına çıkan Yahudi Kabalistler, söz konusu "insan"ın da sadece Yahudilerden ibaret olduğunu, diğer ırkların insan sayılmadığı iddiasını da senaryolarına eklemişlerdir. Bunun sonucunda, Allah'a itaat ve kulluk temeli üzerine kurulmuş bir din olan Yahudiliğin içinde, Yahudilerin kibir hislerini tatmin etmeye yönelik sapkın bir öğreti gelişmiştir. Tevrat'a rağmen Yahudiliğin içine sokulan Kabala, bir zaman sonra Tevrat'ı tahrif ederek kendi öğretisini onun içine yerleştirmeye başlamıştır.

Tevrat'a Eklenen Pagan Öğretiler Kabala Kaynaklıdır

Tevrat'ın ve diğer Eski Ahit kitaplarının içinde, putperest öğretilerden aktarıldığı anlaşılan birçok sapkın anlatım bulunmaktadır. Örneğin Eski Ahit'te, Allah'ı sanki sadece İsrailoğulları'nın İlahı gibi göstermeye yönelik bir eğilim vardır. (Allah'ı tenzih ederiz.) Oysa Yüce Allah tüm alemlerin ve tüm insanların İlahıdır. Eski Ahit'teki bu "milli din" fikri, her kabilenin kendine has bir ilaha tapındığı pagan kültüre uymaktadır.

Bu konuda bir diğer örnek ise Eski Ahit'in bazı kitaplarında (örneğin Yeşu'da), Yahudi olmayan kavimlere karşı çok büyük vahşet buyrukları verilmesidir. Kadın, çocuk ve yaşlı ayrımları yapılmadan kitle katliamları emredilmektedir. Yüce Allah'ın adaletine tamamen aykırı olan bu acımasız vahşet, hayali "savaş tanrı"larına inanan barbar pagan kavimlerin vahşet kültürünü andırmaktadır. (Yüce Rabbimizi tenzih ederiz.)

Tevrat'a eklenen bu sapkın örneklerin birçok örneği daha bulunmaktadır. Bazı Yahudilerin, Tevrat dışında itibar ettikleri, benimsedikleri ve korudukları bazı sapkın fikirleri Tevrat'a dahil edilerek tahrif edilmiştir. Bu sapkın düşüncelerin kaynağı, asıl kökenleri Eski Mısır'daki rahiplere (Firavun rejiminin büyücülerine) uzanan, bir kısım Yahudiler tarafından oradan devralınıp korunan Kabala öğretisidir.

Kabalacılar, "Kabala'nın aslında Tevrat'ın gizli sırlarını açıklayan bir öğreti olduğunu" iddia etmekte iseler de gerçekte Kabala, Yahudi tarihçi Theodore Reinach'ın ifade ettiği gibi "Yahudiliğin içine girmiş zararlı bir akım"dır.

İnsanlık Tarihinde Meydana Gelen Her Olay Allah Katında Yazılıdır...

Kuran'da Hz. Musa'nın Firavun'un emrinde çalışan büyücülerle olan mücadelesi, bozguncular ve sapkın Kabalistler için bir ibrettir. Yüce Rabbimiz Kuran'da, Hz. Musa'nın büyücülükle uğraşanları şöyle uyardığını bildirmiştir:

"Onlar atınca, Musa dedi ki: 'Sizlerin (ortaya) getirdiğiniz büyüdür. Doğrusu Allah onu geçersiz kılacaktır. Şüphesiz Allah, bozgunculuk çıkaranların işini düzeltmez.' (Yunus Suresi, 81)

Unutulmaması gereken tek gerçek; Kabalistler tarih boyunca büyü yoluyla kötülüğü organize etmeye çalışsalar da, Allah'ın kaderde yarattıklarının dışında hiçbir şeyin yaşanmasının mümkün olmadığıdır. İnsanlık tarihinde meydana gelen her olay, daha o olay meydana gelmeden önce Allah Katında bulunan Levh-i Mahfuz'da yazılıdır. Yüce Rabbimiz, bu gerçeği bir Kuran'da şöyle bildirmiştir:

Yeryüzünde olan ve sizin nefislerinizde meydana gelen herhangi bir musibet yoktur ki, Biz onu yaratmadan önce, bir kitapta (yazılı) olmasın. Şüphesiz bu, Allah'a göre pek kolaydır. (Hadid Suresi, 22)

Bu noktada belirtmek gerekir ki; yüzlerce yıldır olduğu gibi günümüzde de yapılan telkinlerle bu karanlık öğreti kendine taraftar bulabilmektedir. Kabala öğretisinin taraftarı olmuş kişilerin birçoğu, bu öğretiyi gerçek mahiyetini bilmeden savunmaktadırlar.

Ancak Kuran ahlakının dünya üzerinde hakim olacağı ahir zamanda zuhur edecek iki kutlu şahıs olan Hz. Mehdi ve Hz. İsa'nın vesilesiyle; dünya üzerindeki tüm bu sapkın felsefe ve öğretiler gibi Kabala da ortadan kalkacak, yanlış ve eksik bilgilendirilen kişiler yeryüzündeki tek Hak din olan İslam'la tanışacak ve Allah'ın izniyle İslam'ın nuru tüm insanları aydınlatacaktır. Yüce Rabbimiz bu gerçeği Kuran'da şöyle bildirmiştir:

Allah, yazmıştır: "Andolsun, Ben galip geleceğim ve elçilerim de." Gerçekten Allah, en büyük kuvvet sahibidir, güçlü ve üstün olandır. (Mücadele Suresi, 21)
(makale harun yahya)

Bu konuyu yazdır

İcon16 Basitce Maji ve Büyü
Yazar: G4m3_0v3R - 01-18-2021, 10:53 PM - Forum: Büyü - Yorum Yok

Maji herkezin ulaşamayacağı bir bilinç seviyesidir. bu yüzden ki ona yüksek bilinç, bilinç dışı güç, yüksek sanat gibi isimler verilmiştir. türkçe olarak karşılığını bulamazsınız.

greklerde magein yada megas(büyük ilim ,anailim).doğu gizemciliğinde havas(yüksek ilim )dir

maji felsefesini anlamak çok zor bir işlemdir ve majisyenin amacı
; büyü yapmak değil güç ve e nerji odaklarını araştırıp geliştirmektir

büyü ise :özgür iradeye tesir etmek için; tılsımları, sözleri, sembolleri kullanarak güç odağı oluşturmaktır.


en basitce bu şekilde özetleyebilirim

tehlikeleri çok çok fazla negatif varlıklarla iletişime gecebilirsiniz, psikolojiniz bozulabilir,sosyal sorunlar yaşayabilirsiniz ; yanlış şeyler yapıp hem kendinize hemde başkalarına zarar verebilirsiniz

sitede paylaşılan bilgiler eksiktir kesinlikle denemeyiniz bilgi olsun diye aktarılmaktadır alternatif bilgilerirdir.

ilgi çekici gelebilir ama okunmayan uzun sıkıcı gibi gelen yazılar çok daha önemli eğer bir majisyen olmak istiyosanız onları okuyun

Bu konuyu yazdır

İcon16 Ceviz Sembolizması
Yazar: G4m3_0v3R - 01-18-2021, 10:52 PM - Forum: Büyü - Yorum Yok

Ceviz sembolünde, zâhirden bâtına; bâtının da, aklımız elverdiğince, bâtınına inmeye çalışalım.
Hayatında hiç ceviz görmemiş birine taze cevizi göstersen, sadece dışındaki yeşil kabuktan ibaret olduğunu sanır; ısırmaya kalksa, acı tadından ağzı yüzü birbirine girer; içini kırıp bakmadan aklı yatmaz ve gözünün gördüğüne inanıp, birisi sorsa, yeşil renkli top gibi bir şey der!
Çünkü, yeşil kabuğun altındaki gizli hikmetler kendisi için kafa gözüyle baktığında yoktur; ama, gönül gözüyle baktığında yeşil kabuğun bâtını hikmettir. Aslında yeşil kabuğun bizatihî kendisi bile, hatta üzerindeki pürtükler bile başlı başına gizli hikmettir; ama, şimdilik geçelim. Öyleyse, bilen için yeşil renkli kabuk, içinde hikmet gizleyen bir semboldür. Bilmeyenin dediği gerçek kendince doğrudur; ama, sadece zâhirdir.
Bu nedenle, yeşil kabuklu cevizi görünce içindekini idrak edemeyip, sırf dışını söyleyene Avam denir.
Avam, eğer cevizin yeşil zâhir kabuğunu elinin boyanması bahasına zahmet edip açarsa, içindeki iki çenekli pürtüklü tahta gibi sert kabuğu bulur. Yeşil kabuğu soyması Hakikat’i arama yolunda atılmış ilk adımdır. Artık, cevizi tanımayan biri için, ceviz denilen şey böyle sert tahta kabuklu bir yuvarlak toptur. Artık, sert kabuk zâhirdir. Tahta kabuğun içindeki bâtın bilen için hikmettir. Bu nedenle, sert kabuğu görüp tanıyan, bundan böyle taze yeşil kabuklu cevizi gördüğünde altında bir de sert kabuk olduğunu gözüyle görmese bile bilir. Bu nedenle, bilgisi sadece yeşil kabuğu bilene oranla bir derece daha ileridir.
Çünkü, aklî bilgisi ilerlediğinden, artık sadece bir sembol olan yeşil kabuğun altındakini, yani bâtınını, bilmektedir. Eğer sert kabuğun da içindeki hikmeti merak edip kabuğu kırarsa, hele ezmeden düzgün kırarsa; içinde çift çenek içinde ikişerden dört loplu, bir insan beynine benzer, cevize ulaşır. Ceviz artık zâhir olmuştur; yani, cevizi hiç bilmeyen için bilgi iki kat ilerlemiştir. Bundan sonra, her taze ceviz gördüğünde, yeşil kabuğun altında sert kabuk, onun da altında asıl ceviz içi olduğunu bilecektir. Artık, yeşil kabuklu ceviz de, sert kuru kabuklu ceviz de birer semboldür; içinde ceviz denilen bâtınî hikmeti gizleyen semboller. İsterse yer ve bu zihnî tekamül biter. Ama, Hakikat’i arayan için iş bitmemiş; yeni başlamıştır.
Buna bakalım:
Ceviz içinin dört lopu birbirinden ince kahverengi odunsu perdeyle ayrılmıştır. Ceviz içini tümüyle lop çıkarmak için bu kahverengi perdeyi özenle ayıklamak, hatta hiç kırmadan içindeki ceviz içini bütün gerekir. Eğer başarılı olunursa, ceviz içi insan beyni gibi kıvrımcıklı dört loptan oluşan bir bütün hâlinde ortaya çıkar. Eğer, gerekli özen gösterilmezse ceviz içinin iki veya dört parçaya bölünerek koz niteliğini kaybeder. Bu önemli işlevi okuyanın yorumuna bırakalım. Dolayısıyla tahta gibi sert ceviz kabuğu nasıl ki yeşil kabuk sembolünün altındaki hikmetse; aynı şekilde, lopları birbirinden hem ayıran, hem de ceviz içinin koz olarak tek bir bütün şeklinde kalmasını sağlayan odunsu ince perde de, sert tahta kabuk sembolün altında bir hikmettir.
Ceviz içi denilen kozun üzeri, sarımsı kahve renkli ve üzeri damar damar yaprak kıvamında ince mat bir zarla sarılıdır. Asıl ceviz içine ulaşmak için bu zarın soyulması gerekir. Dolayısı ile bu zar; en üstteki yeşil kabuk ve altındaki sert tahta kabuğa göre üçüncü aşamadaki hikmettir. Eğer bu ince kabuk dikkatle soyulursa, hemen altında sarımsı beyaz saydam ince bir zar daha olduğu görülür. Saydam zar, üstündekilere oranla dördüncü aşama sembol ve artık içindeki ceviz içi hikmettir. Asıl ceviz içini örten bu ince saydam zardır. Zar soyularak yenilirse ceviz lezzetli, soyulmadan yenilirse acımtırak olur. Bunun için, soyulması biraz zor olmasına rağmen, soyularak yenmesi tercih edilir. Hatta, kolay soyulabilmesi için ceviz içi bir süre suda bırakılır. İşte bu saydam ince zar, yeşil kabuğun, sert kabuğun ve kahverengi ince kabuğun altında kalan dördüncü aşamadır. Zarın soyulması daha zor olduğundan hüner ve sabır gerektirir. Aynı, Hakikat’e ulaştıkça atılacak adımların daha dikkatli ve gösterilecek özenin çok daha nefasetli olması gibi !
Bu zar da marifetle soyulduktan sonra beşinci aşamada artık ceviz içine ulaşılır ve afiyetle yenir. Tabiî bu hikmeti bilmek ilk dördüne oranla daha büyük bilgi ister. Öyle ki, cevizin kozunu saran saydam zarın altında bile ceviz içi ayan beyan görünmesine rağmen, yine de tadı ve kimyası tam belli değildir. Özetle, ceviz kesiti üstten aşağı incelenirse, en üstte yeşil kabuk, altında tahta kabuk, altında kahverengi odunsu ince saydam kabuk, altında saydam ince zar ve nihayet onun içinde de ceviz içi!
Böylece, her üstteki bir altındaki için sembol, her alttaki de bir üstündeki sembolün içindeki gizli hikmettir.
Özellikle, ceviz içini saran ince saydam zar, Nur’la zulmetten kurtulduktan sonra, Hakikat’le arada kalan hicap, denilen tül perdeye benzer; araladıkça bir yenisi çıkar ve fluluk süregider. Zarı soyup, cevizin içini bulan kimse için zâhiren bâtın bulunmuştur. Çünkü, hedef bütün kabuklardan soyulmuş ceviz içidir. Yani, cevize adını veren ceviz içi artık sembol olmaktan çıkmıştır! Acaba, Hakikat’en çıkmış mıdır ?
Cevizin içi, bir anlamda, aranan, Hakikat midir ? Tabiî değildir; ama şimdilik, daha ötesi var deyip, duralım.
Bundan böyle, her akıllı insan, yeşil kabuklu taze cevizi gördüğünde; semboller perdesini üstte yeşil kabuk, altında sert kabuk, altında ince kabuk ve altında zar olmak üzere dört aşamadan sonra, en ortada ceviz içi hikmeti olduğunu bilecek ve söyleyecektir.
Öyleyse, bir anlamda, yeşil kabuklu ceviz sembolünün içindeki gizli hikmet cevizin kozudur. Kendince bâtını bulmuş olan bu akıllı talihli de tabiî avama göre Seçkin’dir. Bu mertebenin adı Havas’tır...
Ama, akluhikmet sahipleri, ceviz içini eline aldığında hemen lüp diye yutmadan önce düşünür: “Acaba, cevizin içinde ne var? ” diye!..
Çünkü, aslında Hikmet saydığı, Hakikat değildir.
Çünkü, üzerindeki ince saydam zarı soyduğu andan itibaren, sanki Hakikat sandığı ceviz içi zâhir olmuş ve onun da içinde başka bir Hakikat’in var olduğu veya olabileceği idraki sarmıştır kâmil insan olmaya yönelen liyâkatli ve kifayetli insanı!
İşte, tekâmülde istenilen de budur!
Kâmil insan, böylece, bâtının da bâtını olabileceğini idrak edip, Hakikat arayışını sürgit devam ettirir; Hakikat’in içindeki Hakikat, Hakikat’ül Hakâyık, yani Hakikatler Hakikati’ni aramayı sürdürür.
Zaten, gizli hikmetler olarak tesmiye edilen, sembollerin ezoterik anlam derinliği bu aşamadan itibaren başlar. Sembolün gizlediği hikmet; ama, hikmetin de gizlediği hikmet, daha doğrusu hikmetler...
Çünkü hikmet demek, bir insanın aklî kuvvetinin itidal noktası demektir. İtidalin üstü olan ifratta aklî güçler tehevvür; itidalin altı demek olan tefritte hamakat hâlindedir. Öyleyse, ifrattan ve tefritten uzak aklın pâyesi ve unvanı hikmettir. Bu anlamda, Akıl ve Hikmet veya yazara göre yapışık hâliyle daha anlamlı olan Akluhikmet; cevizin içinde neler vardır diye düşündürür insanı!..
Cevizin içinin içinde neler vardır?
Meselâ, en önemlisi cevizin yağı ile ve azotlu maddeler vardır. Bunların çeşitli kimyasal bileşimleri vardır; molekülleri vardır; moleküllerin içinde atomları vardır; atomların içindeki elektronlar, nötronlar vb vardır.
İşte, bu atomlar ve elementler, farklı miktar ve bileşimlerde olmak üzere, aynı cevizde olduğu gibi, sende de bende de vardır; tüm evrende de vardır. Ayni, Evrenin Ulu Yaradanı dediğimiz Yüce Yaradan’ın Zatı’nın evrende ve insanda tecellisi olan sıfatları gibi!..
Çünkü, artık cevize ismini ceviz içi geçmişte kalmış ve onun yerini şekil olarak aslında cevize hiç benzemeyen bir sıvı, yani ceviz yağı almıştır. Daha da aşağı doğru inilirse, moleküller ve atomlar öyle bir genelleşir ki, sıfattan artık eyleme yani sadece ef’al birliğine geçilir.
Öyleyse, ceviz içi bir sembol ve ceviz içinin gizlediği altıncı aşamadaki hikmet ceviz yağı ve terkibi olur.
Ceviz yağının sembol ve gizlediğinin hikmet olduğu nihaî yedinci aşamada var olan, cevizin sebebi hikmeti ve sebebi vücudu kuvvet, yani enerjidir. Enerji, ceviz yağı sembolünün içindeki gizli hikmettir. Yenilen cevizde potansiyel olarak bulunan ve yenildikten sonra kinetiğe dönüşen enerji!
Ancak, idrak edilebilen Yüce Kudret’in odağı Kâdiri Mutlak enerji!
İnsanın ve var olan her şeyin Öz’ü olan enerji!
Yoktan var olmayan ve kaybolmayan; ancak, hâlden hâle dönüşen tek kudret olan enerji!
Doğmayan ve doğurmayan, her an başka bir şeen de bulunan enerji!
Özetle, doğmayıp doğurmadığı için var olmayan, yegânelik sıfatı ile idrak edilebilen hiçlik ve yokluk....
Yeşil kabuklu taze ceviz sembolünün kemâl sahiplerine derece derece idrak ve iz’an ettirdiği işte bu gizli hikmetlerdir. Bu hikmetleri izan eden; ama, Hakikat’ül Hakayık’a asla ulaşamayacağının aczini idrak edebilenlere Seçkinler Seçkinleri, yani, Havas’ül Havas adı verilir. Bu zümre, insan-ı kâmil sıfatında olanlar, yani sembollerin en derin mânâsına inebilerek gizli hikmetin varlığını sezebilenler; fakat asıl Hakikat’ül Hakâyık olan Zat’ın değil görülmek, tefekkür bile edilemeyeceğini; ancak tecelliyatı mertebesinde, Varlık’ta Yokluk, yani Ahad, menziline vasıl olabilen Hüviyyet sahipleridir. Bunun da evveli âhiri, ceviz sembolünün yokluğa misal olduğunu fehm etmekle başlar ve biter.
Cevizi insana dönüştürürsek; aynı, âlemlerin içinde milyar galaksiden biri Samanyolu, Samanyolunun içinde milyarlarca yıldız içinde Güneş, Güneş sisteminin içinde Dünya gezegeni, Dünyanın içinde Asya ile Avrupa arasında Anadolu, Anadolu’nun içinde İstanbul, İstanbul’un içinde bir insan, insan bedeninin içinde göğsü, göğsünün içinde kalbi, maddi kalbinin içindeyse nokta-i suveyda denilen basîret, yani gönül gözü!
Gönül gözü, yani saydam bir küre; bir yanından sen Hakk’ı görürsün; öte yanından Hak seni görür; şah damarından daha yakın olduğu için!
Aynaya bakan insanın “Yarattığın eseri beğendin mi?” sorusuna cevap vermesinin, abes sayılması da bundandır!
Çünkü, adam “Ben sûretimde sîret” gördüm nasıl der; idrak etse bile, dili döner mi, sözü yeter mi ?
Eğer yeterse, Hallac olur, Nesimî olur, Yunus olur!
Doğrusu, YOK olduğunun acizini idrak eder!
Eğer gözü açıksa, ÖZ’ünü sezebilir; aynı, cevizin özünde de kendisiyle aynı özü sezebileceği gibi !
Üsküdarlı Aziz Mahmut Hüdaî, insanın gönlündeki ÖZ’ün sırrını, gönül gözüyle görene gönül diliyle şöyle fısıldar:
Bir bak insanın gönlünde Beytullah var
Niçin görmezsin ki, o evde Allah var.
Her ne varsa insanda var; insanda ara Hakk’ ı sen
Sakın olma gafil, insanda Sırrullah var.
Bu itibarla, sembollerin içindeki gizli hikmetlerin tefekkürü çok derin olduğu gibi; bu tefekküre mesnet olabilecek maddî ve manevî kanıtların sadece akılla değil; ama, aynı zamanda gönül gözü olan basîretle gözlenip değerlendirilmesi gerekir. Çünkü, akıl ancak iman sınırına kadar en güvenilir rehber olduğu hâlde; bu sınırın ötesinde gücünü yitireceğinden basîrete mutlaka ihtiyaç vardır.
Basîret olmadığı takdirde, zahirden bâtına nüfuz etmek mümkün olmaz ve sadece aklın etkinliği oranında bilinçlenme gerçekleşir. Ama, basîretle görülenin akılla denetlenmesi ve gerçeğe dönüşmesi hâlinde de, gerçeğe dayanan bilgi ve bilim alanında sadece akıl gücü geçerli olacağından basîretin hiç bir fonksiyonu olamaz. Basîretin gücü, artık daha ileriye, aklın ötesinde imanın başlangıç sınırının diğer tarafına kayar. İşte kemâlatın, dolayısı ile bir anlamda insanlığın sebebi vücudu hassas dengeyi kurabilmesidir.
Aynı ceviz gibi, birer teşbih ve birer mecaz vesilesi olan sembolleri de bu anlayış altında değerlendirmek ve içindeki gizli hikmetleri aramak doğru olur. Aksi takdirde, sembolü sadece zâhiren değerlendirmek ve bâtınen yorumlamaktan kaçınmak veya sembolün sadece şu anlamı doğru, diğerleri yanlıştır demek onu tabulaştırmak, yani put yapmak demektir ki; bu da akla ve hür düşünceye aykırıdır. Doğrusu, sembolü kutsallaştırmadan içindeki gizli hikmetleri araştırmaktır.
Bâtına inmek için de, şart olan zâhiri aşabilmektir!..
Zâhiri hiç yok saymadan; akılla zâhir, basîretle bâtın!..

Bu konuyu yazdır

İcon16 Vudu ve Kara Büyü
Yazar: G4m3_0v3R - 01-18-2021, 10:52 PM - Forum: Büyü - Yorum Yok

Kanlı ayinler, zombiler ve Vudu taşbebekleri

Vudu uygulamaları incelendiği zaman karşımıza geniş bir yelpaze seriliyor. En ilkel kaynaklarına indiğimizde, Afrika'nın çeşitli yerlerinde bazen gerçekten korkunç uygulamaların yer alığını görüyoruz. Vudu'da, Umbanda gibi her türlü kanlı kurbandan uzak duran tarikatlar olduğu gibi, horoz, tavuk, keçi ve domuz kurban eden, hatta, Ogun, Eşu ve bazı şer varlıklara köpek kurban eden tarikatlar da mevcuttur. Zaman zaman "iki ayaklı keçi" kurbanından da söz edilir. İki ayaklı keçi, insandır. İnsan kurbanlarının Vudu'nun karanlık geçmişinde yer yer uygulandığı gibi, günümüzde hiç uygulanmıyor demek acaba mümkün müdür? zira bunu kim bilebilir. Ancak, modern merkezlerde bunun sözü bile edilmez. Vuducular bu tür sorulardan hoşlanmazlar, bir cehalet örneğin dışında, inançlarına karşı bir hakaret olarak alırlar. Böyle uygulamaların kendi karanlık geçmişlerinde olduğunu bilirler, ancak örneğin Hıristiyanlığın geçmişinde yüz binlerce insan cadı veya büyücü diye diri diri yakılmadı mı?

Ayinlerde kurbanların kesilmesi, kanın kullanılması çok eski uygulamalara dayanır. Bunun ökült gerekçeleri şöyle olduğu söylenir: kan hayat enerjisini ve bedensiz varlıkların maddi ortamda tezahür edebilmeleri için gerekli ektoplazmayı sağlar. Bunun yanında, tütsü, mum, alkol ve yakılan diğer organik maddelerde de aynı şekilde ektoplazma yayıldığı söylenir. Ayrıca dans etmenin de, atmosfere bu tür psişik enerjileri boşalttığı inanılır. Özellikle Batı'da Wica kültü, dansı bu amaçla kullandıklarını açıkça söylerler. Bu açıdan eğer bu tezin arkasında bir gerçek yatıyorsa, denilebilir ki atmosfere muazzam bir enerji yayılıyor.

Metraux bu konuda Şöyle diyor: “‘Tanrılara adaklar ve kurbanlar güç verir’ ve kurbanlar ne denli fazla ve ihtişamlı olursa tanrılar o denli etkili olurlar.”

Bu varlıklara çeşitli adakların verilmesi yaygındır. Bunları bir nevi rüşvet olarak görmek mümküm, ancak bu onların doğal hakları olarak görülür. Loalar mallarına çok düşkündür, ve eğer ona verilmek üzere ayrılan bir adak veya kurban, Vuducunun cimriliği veya fikir değiştirmesi yüzünden verilmezse, o loadan şiddetli bir ceza verildiği inanılır. Brezilya kenarda köşede bazı yemek tabakları görmüştüm. Orişalara sunulan bu yemekleri köpeklerin dahi yemediği söylenir. Bırakılan içki şişelerden içmeye cesaret eden bir kimse üzerine orişaların laneti toplandığı ve muhtemel sonu feci bir ölüm olacağı inanılır. Metraux loaların ayrıca tefecilik bile yaptıkları ve borçlarının tahsilinde çok acıması olabileceklerini belirtir.

Metraux’ya göre: “‘Hizmetkarlar” iletişim kuracağı loa’ya önceden seveceği bir yemek sunmaması ender bir olaydır. Törensel yemekler geleneksel Haiti reçetelerine göre yapılır, ancak yemek türleri, hazırlama yöntemi ve sunuluş şekli ihmali tehlikeli olan katı kurallara uymalıdır. Yemek hususunda loaları memnun etmek zor bir iştir.”

Vudu taşbebekleri aslında daha önce belirttiğim gibi Vudu'nun dini yanı ile ilgisi yoktur ve sadece bir büyücülük örneğidir. Kaldı ki, öldürmeye veya fiziksel zarar vermeye yönelik bu sempatik büyü yöntemi Afrika'ya özgün değildir ve her yerde yaygındır, Batı'da cadıların bir zamanlar özellikle balmumundan imal edilmiş taşbebekler kullandıkları bilinir. Öldürülmek istenen kişiden bazı kişisel şeyler alınır, saç, kumaş vs. ve bir kukla yapılır. Böylece psişik bir bağ kurulur. Sonra iğne batırılır. Ancak, burada kişinin konsantrasyon ve imgeleme gücü çok önemlidir. Bu tür yöntemlerle insanlara zarar vermek mümkündür, ancak kişinin kendisine verdiği zarar daha da büyüktür. Özellikle, büyü geri teperse.

Daha önce placebo etkisinden söz etmiştik, Vuduist telkinle, manyetik paslar ve bio-enerji gibi ulvi etkilerle iyileştireceği gibi, şer ve sufli yöntemlerle insan ve hayvanlara zarar ve ölüm getirebileceği de inanılır. Ancak, böyle yöntemlere başvurduğunda kara büyücü damgası vurulacağı kaçınılmazdır. Bir zamanlar Ghana hükümetinin Polis Başmüfettişi, James H. Neal “Jungle Magic”(9) (“Orman Büyüsü”) kitabında bu tür kara büyü, ju-ju olayları ile sık sık karşılaştığını yazar. Bir kez de kendisi ju-ju’ya hedef olup ölüm döşeğine düşmüş, ancak bir Müslüman büyücüsünün müdahellesi ile kurtulmuş. İlk başta bu tür yöntemlere inanmayan Neal, hasta yatağında, hortum şeklinde bir varlığın boyun arkası ve güneş sinir-ağından (solar pleksüs) enerji emdiğini gördüğünde irkildi. Neal’e göre, bütün hedef kişiler kendisi gibi şanslı değil ve kendilerine juju (kara büyü) yapıldığını inanan kişiler dehşet içinde ümitsizliğe kapılırlar ve sonunda eriyip ölürler. Afrika'da yine dünyaya kıyasla bu tür olaylar daha enderdir. Orada Afrika dini Hıristiyanlık, spiritizma ve şamanizmden ulvi etkiler alarak arınmıştır. Ancak, Afrika'da da beyaz büyücüler mevcuttur.

Gerçek bir Makumbeiro veya Santeiro böyle yöntemlere hiç bir zaman başvurmaz, çünkü karşılığında çok ağır bir bedel ödeneceğini bilir. İnanca göre her ne denli kara büyücü bu bedeli işlem yaptıran müşteriye yansıtırsa veya yansıttığını sansa da, karma yasasından kaçış yoktur. Özellikle, hedef kişi etrafında bir koruma çemberi çevrilmişse, veya güçlü bir kişinin koruması altındaysa, ona yönlendirilen güç yansıma etkisi ile on misli güçle geldiği yere döner, kara büyücüyü yok eder.

Zombiler son derece şer bir kara büyü örneğidir. Bu yöntemin tamamı "Gökkuşağı ve Yılan" kitabı ve filminde belgelenmiştir. Burada bir kişi özel bir formül ile zehirlenir, zehirlenen kişi ölüm belirtilerinin hepsini gösterir, ancak ölmemiştir. Akrabaları onu gömdükten sonra onu zehirleyenler mezarından çıkarırlar. Beyni oksijen almadığı için zedelenmiştir. Artık uysal bir şekilde tarlada çalışacak yürüyen bir ölü, bir zombiye dönüşmüştür. Eğer pozitif bilim uğruna böyle şey olamaz, tıbben mümkün değil vs. demeye kalkışan olursa, geç kaldıklarını bildirmek zorundayım. Artık, Time gibi birçok dergide zombiler konusunda daha da inanılmaz şeyler yazıldı ve onaylandı. Ayrıca, Haiti kanunlarında bu tür zehirlemelere karşı hükümler de mevcuttur. Ancak, oldukça ender rastlanan bir vakadır ve Haiti halkına mal etmek doğru olmaz.

Bunların haricinde kara büyü denildiğinde genelde zencilerin kara tende olmalarından dolayı bazen de haksız olarak bilinçaltı bir benzetme yapılır. Kara büyü uygulamaların çoğu Bantu tarikatların belirli kollarından kaynaklanır. Bunlar günümüzde Brezilya’da Quimbanda ve Santeria’da rahipleri palero veya mayombero olarark anılan Palo Monte veya Palo Mayomba tarikatında uygulanır. Haiti Vudusunda kara büyü Santeria ve Makumba’ya oranla daha yaygın olduğu bilinir. Hatta Gonzales-Wippler’e göre bir Santero tam anlamı ile bir Beyaz Majisyendir(10). Petro tarikatı Haiti Vudusunun en karanlığıdır. Petro loaları da genelde şer varlıklardır. Bu sözcüğün Don Petro adında bir İspanyol asılı ve ölümünden sonra bir loaya dönüşen bir kişiden geldiği söyleniyor.

Santeria uzmanı Gonzales Wippler’e göre “Davullar, törensel kurbanlar, seks alemleri ve kara büyü halen Haiti Vudusu’nun önemli bir parçasıdır. Ancak, bütün kötü ününe rağmen Vudu hem bir maji sistemidir, hem de belli mevcut bütün kurumsallaşmış dinlerden daha eski sofistike bir dindir.

“İnsan kurbanları halen Vudu’nun bir parçasıdır, ancak bu ritüel cinayetleri işleyen tarikatlar gizlidir ve polis tarafından sıkı bir şekilde takip edilmektedirler. Vudu inisiyeler tarafından Cabrit Thomazos”, “Kızıl tarikatlar” olarak tanınan bu tarikatlar genelde Vuducular için bir korku ve nefret kaynağıdır.”


Alintidir

Bu konuyu yazdır

Toplam (234) Sayfa: « Önceki 1 .. 4 5 6 7 8 .. 234 Sonraki »
Sayfaya Git 
  • Forum
  • Yetkililer
  • Üye Listesi
  • Takvim
  • Yardım
  • Yukarı Çık

Vidinli.net Shopping Platform
Vidinli.net Shopping Platform
Vidinli.net Shopping Platform